İMC TV 1 Mayıs 2011'de yayın hayatına başladı. 4 Ekim 2016'da, öğle saatlerinde kanal binasına giden çok sayıda polis ve RTÜK görevlilerinin, canlı yayın esnasında kanalın reji odasını mühürleyip yayını kestiği ana kadar habercilik yaptı.
Benim de aralarında olduğum çok sayıda gazetecinin ilk durağı oldu, çok dil ve çok kültür İMC TV yayınında kendine yer buldu.
Sansürün kaldırılmasının 109. yıl dönümü olan bu 24 Temmuz'da, Kanun Hükmünde Kararname ile sansürlenen İMC TV'nin program koordinatörü Ayşegül Doğan ile konuştuk.
Ayşegül Doğan hakkında1977’de Ankara’da doğdu, Cizreli. İlköğretim ve lise eğitiminin ardından yurt dışına gitmek zorunda kaldı. 1995-2000 yılları arasında sırasıyla Metz Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Paris Yüksek Gazetecilik Okulu’na devam etti. 1999’da Fransız Haber Ajansı-AFP’nin Ankara bürosunda ve Paris’te Courrier İnternational gazetesinde staj yaptı. 1999-2001 yılları arasında Paris Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü’nde Kürt Dili ve Edebiyatı kürsüsünde okutmanlık yaptı. 2002-2003 yılları arasında Le Monde Diplomatique Türkçe’de çevirmen-gazeteci olarak çalıştı. Birçok belgeselin yapımında, uluslararası çalıştay ve konferansın düzenlenmesinde organizatörlük, çevirmenlik, iletişim ve siyaset danışmanlığı yaptı. 2011 yılından IMC TV’nin kapatıldığı Ekim 2016’ya kadar Gündem Müzakere programını hazırlayıp, sundu. Aynı zamanda İMC TV Program Koordinatörüydü. |
“İMC TV bir ilki deneyimledi”
Fotoğraf: Seda Öz
İMC TV süreci sizin için nasıl başladı?
İMC TV yayın hayatına 1 Mayıs 2011’de başladı, ama İMC TV projesi, kuruluş fikri, hikayesi yayın hayatına başladığı günden birkaç yıl öncesine dayanıyor. İMC TV’nin kurucu ekibi yayına başlamadan önce pek çok kesimle bir araya geldi, fikir alışverişinde bulundu, alternatif bir medya yayıncılığına ilişkin eğitimler, atölye çalışmaları düzenledi.
Projeden haberdardım ve kanal test yayınındayken program teklifi geldi, her şey böyle başladı.
İMC TV'nin Türkiye'de haberciliğe etkisi ne oldu?
İMC TV’nin benim kişisel hikayemde ve tabii ki profesyonel hayatımda çok özel bir yeri var. İMC’den önce Türkiye’de televizyon haberciliği yapabileceğim bir mecra maalesef yoktu. Benimsediği yayın ilkeleri açısından İMC TV bir ilki deneyimledi ve bence bunu başardı.
Haber bültenleri, tartışma programları ve canlı yayınlarıyla dikkat çekmesinin yanı sıra barış televizyonculuğuna dair de çok önemli bir zemin oluşturdu.
BBC’nin habercilik anlayışını esas aldı. Dönemin ana akım medyasının aksine, milliyetçilikten, ırkçılıktan, cinsiyetçilikten, militarizmden uzak durdu. Yeni bir habercilik dili ve tartışma kültürü yaratmayı hedefledi.
Yayın hayatınız boyunca aldığınız tepkiler nasıldı? Bunu hem izleyici hem de resmi makamlar açısından soruyorum.
Yayına başladığımız andan son ana kadar, izleyiciler açısından hep ilgiyle takip edilen bir televizyon kanalı olduk. Seyirci geri dönüşlerini önemsedik. Yaygın medyada tartışılmayan, Türkiye’de tabu olarak görülen pek çok konu bizim gündemimizdeydi. Son yıllarda yapılan ölçümler de gösterdi ki, haber kanalları arasında ilk sıraları zorlamaya başlamıştı. Ölçümlerin yapılmadığı zamanlar da da izlendiğimize dair kayda değer geri dönüşler alıyorduk zaten.
Kobani’ye IŞİD saldırısı, Diyarbakır’daki HDP mitinginde patlama, 10 Ekim Ankara Garı Katliamı, Suruç, Soma, Ermenek gibi olaylarda İMC, haber kanalları arasında en çok izlenen kanaldı. İMC TV sanıldığı gibi, sadece Kürtlerin takip ettiği bir televizyon kanalı değildi.
“Çözüm sürecinde önemli rolü oldu”
Kürt coğrafyasında en çok izlenen kanaldık, Batı'da da, Avrupa’da da çok sayıda izleyicimiz vardı. Yayınlarımızda çok farklı kesimler bir araya gelebiliyordu. Türkiye’de ekolojiye, kadın ve LGBTİ’ye dair günlük bülteni olan tek televizyon kanalıydık. İş cinayetlerini de, emek dünyasını da aynı dikkatle takip ediyorduk.
Kamuoyu sokağa çıkma yasaklarını İMC TV’den izledi, hiçbir haber kanalının olmadığı yerlerde bizim muhabir ve kameraman arkadaşlarımız vardı. 15 Temmuz darbe girişimi akşamında da Meclis sığınağında bizim muhabirimiz vardı, Cizre’deki yasaklar sırasında da kameraman arkadaşımız Refik Tekin vuruldu.
Çözüm süreci boyunca da İMC TV’nin çok önemli bir rolü oldu. Süreci tüm taraflarıyla birlikte değerlendiren tartışma programları, tüm açılarıyla irdeleyen haber dosyaları, dünya deneyimlerine ilişkin yayınlar, önemli söyleşiler yaptı.
“İMC TV çatışmadan değil çatışmasızlıktan yanaydı”
Barış televizyonculuğunu ilke edinen kanalımız, çatışmadan değil çatışmasızlıktan yanaydı, tartışma programlarımızın neredeyse tek gündemi vardı; barış. Yayına başladığımız ilk günlerde de sonrasında da her siyasi görüşten konuğumuz oldu. İmralı süreci boyunca hükümete yakın isimleri de ağırladık, iktidar partisi milletvekillerini de...
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde bütün partilerin liderlerini ağırladığımız kuşağa dönemin başbakanını da davet ettik, olumlu olumsuz bir yanıt alamadık. 7 Haziran seçimleri öncesi Beşir Atalay’ı konuk alacaktık, sözleştik, tanıtımı girdikten birkaç saat sonra programa katılamayacağını söyledi danışmanı. Hükümete yakın internet siteleri program tanıtımından hemen sonra “Beşir Atalay’dan kritik karar, İMC TV’ye çıkacak mı” şeklinde başlıklar attılar.
“Kapatılma haberini yeni yayın dönemi toplantısında öğrendik”
Televizyonun kapatılacağı haberini ne zaman öğrendiniz?
Haberi öğrendiğimiz gün yeni yayın dönemi toplantısı yapmak için sabah toplanmıştık zaten. Toplantıya başlamadan kapatılacak kurumlar arasında olduğumuzu bir kulis haber şeklinde öğrendik. Daha doğrusu bir liste olduğuna dair söylentiler vardı.
Bazı kanalların yanı sıra radyolar da vardı bu listede. Resmi hiçbir açıklama yapılmamıştı. Bir gece önce Hayatın Sesi, TV 10 gibi bazı televizyon kanallarının TÜRKSAT’tan çıkarılacağını öğrenmiştik, hatta bu yayın kuruluşlarıyla ilgili özel yayın yapmıştık, tabii onlar arasında olduğumuzu bilmiyorduk çünkü biz TÜRKSAT’tan zaten atılmış, uydu değiştirmiş bir televizyon kanalıydık.
Biz bunları konuşurken Anadolu Ajansı kapatılan televizyon ve radyoların arasında İMC TV’nin de bulunduğunu söyleyen bir haber geçti. Ama onlar da tam liste vermemişti. Sonra bu haberi teyit etmeye çalıştık, epey çabaladık, doğrudan hiç kimse sorularımıza yanıt vermiyordu.
Dönemin Başbakan Yardımcılarından Numan Kurtulmuş’u aradık, ulaşamadık. Ankara’daki muhabir arkadaşımız Nergis Demirkaya Kurtulmuş’a KHK’larla radyo ve televizyonların kapatılma gerekçesini ve sonraki süreci sordu. Kurtulmuş bazı kanallarla ilgili RTÜK’ten gelecek rapor doğrultusunda yeni bir değerlendirme yapılabileceğini söylemişti, oysaki bizim edindiğimiz bilgiler RTÜK’ün bu konuda tamamen devre dışı bırakıldığı yönündeydi, nitekim öyle de oldu. Kurtulmuş’un bu açıklamasından birkaç gün sonra, onlarca televizyon ve radio kanalı gibi bizim kanalımız da mühürlendi.
İMC TV karatıldığı son ana kadar yayın yaptı. O günü anlatabilir misiniz?
Biz yayınımızı kapatıldığımız son ana kadar sürdürdük.
İMC TV ile ilgili süreç, 15 Temmuz darbe girişimden önce başladı. Hakikati duyurmadaki ısrarlı haberciliğimizin yarattığı rahatsızlığın farkındaydık. Nitekim bunu fısıltı düzeyinden çıkaran şeyler oldu. Hükümete yakın bazı internet sitelerinde televizyonumuzun kapatılacağına dair yazılar çıkmaya başladı.
Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın TÜRKSAT’a yazdığı bir dilekçe ile, herhangi bir hukuki süreç işletilmeden, RTÜK de devre dışı bırakılarak, Şubat 2016’da, yalnızca bir savcının “kanaati” ile uydudan atıldık.
“Hiç kapatılmayacak gibi yayın yaptık”
Birkaç gün sonra Hotbird uydusuna çıkarak yayına kaldığımız yerden, haberciliğimize de aynı ısrarla devam ettik. Fakat o günden sonra zaten her şeyi bekliyorduk. Dolayısıyla tamamen kapatıldığımız 4 Ekim 2016’ya kadar süren, bir günün hikayesi ya da bir anın olayı gibi duran o kapatılma görüntülerinin ardında nereden bakarsanız bakın en az 7 aylık bir “belirsiz” bekleyiş söz konusuydu.
Bu “belirsizliğin” yayıncılığımızı etkilemesine izin vermedik, her güne hiç kapatılmayacakmışız gibi başlayıp öyle devam ettik, işimiz bunu gerektiriyor diye düşünüyorum, üstelik o günleri anımsadığımızda gerçek habere ve haberciye ne denli çok ihtiyaç olduğunu da anımsarız diye düşünüyorum. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi...
“Günlerce uyumadan yayın yaptık”
O gün önce haklarında kapatılma kararı olan İstanbul dışındaki yayın kuruluşları mühürlendi, ardından Hayatın Sesi ve oradan bize geleceklerini tahmin etmiştik. Zaten hiçbirimiz günlerce uyumadık diyebilirim çünkü herkes o an orada dayanışma içinde olmak istiyordu ve hepimiz son dakikaya kadar işimizi yapmayı da sürdürdük. Garip olan, kendi kanalımızın kapatılma haberini yapıyor olmamızdı, bu konuda görüş almak, dayanışmak için gelen konuklardan İMC TV’nin kapatılmasını değerlendirmelerini istememizdi. Nitekim hepinizin izlediği üzere canlı yayında, stüdyomuza, üstelik yüzlerini saklama ihtiyacı hissederek girip rejiye geçip, ana kumandayı kapatıp, kanalımızı mühürlediler.
“Meslek değiştirmek zorunda kalan arkadaşlarımız oldu”
Televizyonun kapatılmasının sonuçları neler oldu?
Her şeyden önce seyircilerimizin habere erişim hakkı engellendi. İşsiz gazetecilere en az 150 kişi daha eklendi, ki son yıllarda işsiz gazeteci sayısı zaten giderek artırıyordu. En az 150 diyorum çünkü bu rakam ailelerle birlikte neredeyse iki katına çıkıyor.
Mesela bazı arkadaşlarımız sektör değiştirmek zorunda kaldı. Bırakın editoryal kadroyu, teknikteki arkadaşlarımız bile iş bulamaz vaziyette. Öyle sanıyorum ki, KHK ile kapatılan medya kuruluşlarından işe kimsenin alınmaması yönünde Ankara’dan telkinde bulunulmuş, bazı arkadaşlarımızın kapanma sonrası yaptıkları başvurulara yaklaşımdan bunu çıkarmak mümkün. Tabii bir de medyanın mevcut haline baktığınızda gazetecilik yapmak neredeyse yasak...
Şayet gücü elinde bulunduranların istediği gibi bir habercilik yapmıyorsanız, gerçeği eğip bükmüyorsanız, algı oluşturma, karalama kampanyalarının bir parçası değilseniz, ya işsiz; ya baskı, sansür, oto sansür ve saldırı altında ya sürgünde ya da hapistesiniz.
“Barış mücadelesi sürdükçe İMC TV gibi yayınlar da sürecek”
Bugün bir grup eski İMC TV çalışanı HaberSİZsiniz'i yapıyor. İMC TV'nin yayıncılığı devam ediyor denilebilir mi?
Aslında tam olarak bir grup eski İMC TV çalışanları yapmıyor haberSİZsiniz’i... HaberSİZsiniz içinde gazeteci olmayan arkadaşlarımız da var, eski İMC TV ekran yüzleri ve çalışanları da var, sivil toplumcular da var, video aktivistler de var, feministler de var, halen çalışan ve çalışmayan gazeteciler de var...
Geçen sene Ekim ayında onca medya kuruluşunun kapatılmasından sonra ortaya çıktı haberSİZsiniz fikri. Adından anlaşılacağı üzere, “haberSİZsiniz, o zaman haberSİZsiniz” sloganıyla, ilk yayınını Ankara’da yaptı. Yurttaşlar da habere erişim hakları için haber yapma sorumluluğu hissediyor artık. Ardından İstanbul’da, Diyarbakır’da, Van’da yayınlar yaptı. Haber değeri taşıyan, yaygın medya tarafından görünmez kılınan haberleri, gündemleri takip etmeye çalışıyoruz.
HaberSİZsiniz gibi projeler bir kez daha gösteriyor ki, artık habere erişim hakkı sanıldığı kadar kolay bir biçimde engellenemiyor. Bunca bilgi kirliliğine karşı böyle mecralar da olmasa mevcut medya ile nefessiz kalırdık. Türkiye’de zaten medyada bir tek ses sorunu vardı, bu durum giderek pekişiyor, çok seslilikten söz etmek artık imkansız.
Soruya geri dönmek gerekirse; İMC TV’nin yayıncılığı elbette bir şekilde devam etme arayışını sürdürecek. Türkiye’de haklar, özgürlükler, demokrasi ve barış için mücadele sürdükçe İMC TV gibi yayınlar, bir şekilde yolunu bulup sürmeye devam edecektir diye düşünüyorum.
Hukuki süreçte ne aşamaya gelindi?
Hukuki süreç ilgili avukatlarımız gerekli başvuruları yaptılar ama genel olarak Türkiye’deki hukuk sürecinden bağımsız değil İMC TV’nin hukuk macerası... OHAL ve KHK’lar dolayısıyla yaşananlar herkesin malumu zaten. İdari mahkemeye başvurduk, hala bir geri dönüş yok. AİHM’e de başvurduk fakat orada da şöyle bir durum söz konusu; iç hukuk yollarını tüketmeniz isteniyor... İç hukuk yolları tüketilemiyor, çünkü hukuk işler vaziyette değil. Durum şimdilik böyle... İMC TV hukuk işletilerek kapatılmadı, kapatılan diğer yayın kuruluşları gibi siyasi bir kararla kapatıldı, hukuki süreç de bundan bağımsız ilerlemiyor maalesef.
“Basın özgürlüğü gününde akla ilk gelen hapishane, mahkeme”
Son olarak, bugün 24 Temmuz sansürün kaldırılmasının yıl dönümü. Bugünden bakınca Türkiye medyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
24 Temmuz basın özgürlüğü gününde ilk aklıma gelen şey Çağlayan Adliyesi’nde 9 aylık tutukluluktan sonra ilk kez mahkemeye çıkacak olan Cumhuriyet gazetesi çalışanları... Basın özgürlüğü gününde akla gelen ilk şeyin, hapis, hapishane, duruşma, mahkeme, tutukluluk falan olması durumu zaten özetliyor diye düşünüyorum.
İMC TV hakkındaİMC TV, 1 Mayıs 2011 İşçi ve Emekçi Bayramı'nda 12 saatlik canlı yayınla, test yayınlarına başlamıştı. İlk yayınına uydu üzerinden başladı. İlk dönem yayın kurulunda Celal Başlangıç, Eşber Yağmurdereli, Eyüp Burç, Şefik Beyaz, Ramazan Baydan,Ragıp Duran, Erdoğan Aydın ve Feridun Çelik bulunuyordu. Kanalın haber koordinatörlüğü görevini ise Ertuğrul Mavioğlu üstlenmişti. Kapatılana kadar kanalın Genel Yayın Koordinatörlüğü'nü Eyüp Burç, Genel Yayın Yönetmenliği'ni Defne Asal, Haber Koordinatörlüğü'nü Faruk Eren, Program Koordinatörlüğü'nü Ayşegül Doğan, Yayın Danışmanlığını Kemal Can, ana haber sunumunu Banu Güven üstlenmişti. İMC TV, 26 Şubat 2016’da TURKSAT uydusundan çıkartılmıştı. Yayına Hotbird ve internet üzerinden devam ediyordu. |
(EA)
Fotoğraf: Hüseyin Aldemir