Medyascope'tan Ruşen Çakır, DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan ile konuştu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin TBMM açılışında DEM Parti sıralarına yaklaşarak "el sıkışması" ve ardından tutumunun anlamını "Barış"la açıklaması üzerine başlayan ve süre gitmekte olan tartışma ve spekülasyonları sordu: "Bir arka kapı diplomasisi mi var?" Doğan yalın bir yanıt verdi "Bir arka kapı diplomasisi yok."
* * *
"Hem 'normalleşme' diyeceksiniz hem Hakkari'de kayyımı tutacaksınız"
Ruşen Çakır: 31 Mart seçimi öncesi ben çok sayıda DEM Partili adaylarla konuştum [...] O zaman hep sorduğum bir soru vardı: Kayyum; ve hemen hemen hepsi "kayyum devri kapandı" dedi [...] Bir tek Hakkari'de bir olay yaşandı, kayyum atandı, onun dışında atanmadı. Hakkari bir istisna mıydı yoksa hala böyle bir kafanızda "Demoklesin Kılıcı" sallanıyor mu?
Ayşegül Doğan: Sallanıyor tabii [...] Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da, Batman'da ve diğer tüm partili belediyelerin kafasında bu "Demoklesin Kılıcı" gibi sallanıyor. Bunun endişesi ve tedirginliği var. Kayyum dönemi siyaseten bitti, evet iflas etti. 31 Mart seçim sonuçları bunu gösterdi. Ama asıl olan bu zihniyetten vazgeçip geçmediklerini bilmemiz, bunu bilmiyoruz. Ayrıca kayyum rejiminin kapandığını bize gösterebilecek herhangi bir yasal düzenleme de yapılmıyor. Orada o hala tutulduğu sürece ne olacak kayyum her an istedikleri şekilde atayabilecekleri bir seçenekmiş gibi duruyor olabilir masada bu iktidar açısından. Ama DEM Partili seçmen ve DEM Partiyi tercih etmiş insanlar [...] demokratik bir direnişle, [...] adalet nöbeti tuttular belediyelerin önünde kayyum atanmasın diye. Yani buna karşı çok büyük bir itiraz var. Bu itirazı görmeden Hakkari'yi sürdürmeye çalışmak hem Türkiye açısından iyi olmaz, hem işte bir yandan şöyle diyeceksiniz mesela, hem ana muhalefet partisi açısından baktığımızda hem iktidar açısından baktığımızda, "Türkiye 'nin normalleşmeye ihtiyacı var, Türkiye 'nin yumuşamaya ihtiyacı var, Türkiye 'nin uzlaşıya ihtiyacı var" diyeceksiniz, son günlerde gelen açıklamaları referans alırsak, öte yandan bazılarını bu söylediklerinizin dışında tutacaksınız.
Ruşen Çakır: Ama elinizi sıktılar.
Ayşegül Doğan: Değil mi? Değil mi?
Ruşen Çakır: El sıkma olayı bayağı bir gündemde, yani bunu şimdi insanlar tam anlamlandıramadılar belki ya da bir anlık bir şey olarak söylediler ama bu sizin için önemli bir olay değil miydi mesela Devlet Bahçeli'nin...
"El sıkışmak önemliyse bir tek bizim için değil bütün Türkiye için olmalı"
Ayşegül Doğan: Bizim için mi önemli bir olay bir tek, yoksa Türkiye için mi önemli bir olay? Bence eğer bu hani el sıkmaya farklı anlamlar yükleyerek konuşacaksak [...] Tabii ki selamlaşmak, tokalaşmak çok kıymetli çünkü biz şunu söylüyoruz zaten. DEM Parti olarak, uzlaşıyla, diyalogla çözelim sorunlarımızı, konuşarak çözelim diyoruz. Bu onun bir başlangıç noktasıysa normal bir selamlaşmanın ötesinde bir anlam içerir elbette bizim için. Bunu görmek gerekir. Bunun için şu anda buna dair bir yorumda bulunmak için erken.
Ama bu yalnızca bir tokalaşmaysa tabii ki biz de o selamı aldık zaten, ama bu tokalaşmanın bizden çok Türkiye için bir anlamı var, akabinde gelmesi muhtemel ya da değil, onu bilmiyoruz şu anda, gelişmelerin Türkiye için anlamı var, olumlu gelişmelerse bunlar yalnızca güne, döneme ve bazı siyasi partilerin çıkarlarına göre planlanmış işler değilse ki biz beyanı esas alalım, Bahçeli ne diyor, diyor ki, "ben bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan 'ı dinledikten sonra 'bir birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu, meclis çatısı altında bulunan grupların huzur içinde birlikte çalışmaları gerektiğini' söyledikten sonra böyle bir karar verdim" diyor. Elbette tesadüfen olmamıştır, fakat beyanı bu yönde, "o anda bunu hissettim, yapmak istedim, gittim yaptım" diyor, ekstra bir anlam yüklemiyor.
Ruşen Çakır: "Peki, ama şöyle diyenler de var, yeni bir çözüm süreci, yeni bir barış süreci mi? Bunu pozitif ya da negatif anlamda söyleyenler... Bu acayip bir şey zaten. Bir tarafta birileri olsun diye söylüyor, birileri olmasın diye söylüyor. Böyle bir ihtimal, yani şu ana kadar mesela DEM Parti 'yle, DEM Parti 'nin değişik isimleriyle, hani ne diyorsun, kapalı kapı diplomasisi falan yoluyla hiç böyle nabız yoklamalar oluyor mu, yoksa tamamen ilk bir adım mı bu yani?"
Arka kapı diplomasisi yok!
Ayşegül Doğan: Böyle bir şeyin olmadığı zaten yaşanan gelişmelerle de ölçülebilir diye düşünüyorum. Arka kapı diplomasisi yok ve biz olan her şeyi, özellikle de bu dönem kamuoyuyla açık ve şeffaf bir biçimde paylaşacağımızı söyledik. Seçim süreci boyunca da böyle götürdük ve sonrasında da böyle devam ettik. Hiçbir şeyi gizlemedik.
Şimdi bir yandan Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için insanları tutuklayacaksınız, yalnızca gözaltına almayacaksınız, yani onunla da yetinmeyeceksiniz, tutuklayacaksınız. Geçen gün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bir konser düzenledi. O konserde sahne alan Koma Hevra, Hevra da birlikte demek, o grubun mesela solistleri daha sonra gözaltına alındı. Yine Mezopotamya Dil Kültür Araştırmaları Derneği diye bir dernek Diyarbakır'da yalnızca dil kursu veren ve orada eğitmenlik yapan insanlar gözaltına alındılar. Şimdi [...] tutanaklara bakıyoruz mesela, "hangi talimatla yapıyorsunuz bu işleri" diye soruyorlar. "Bu işler" dedikleri şey Kürtçe öğretmek. Şimdi bir yandan böyle yapacaksınız, bir yandan da arka kapı diplomasisiyle bu işi barışçı ve diyalog yoluyla çözeceksiniz ve biz bunu kamuoyundan gizleyeceğiz. Bu mümkün değil. Dünyada olmamış mı Ruşen? Olmuş. Çatışma çözümü literatürüne baktığımızda, her şey çok sert giderken, arka kapı diplomasisinin de yürüdüğü yerleri elbette dünya deneyimlerinden... Biliyoruz bizde de oldu,
Ruşen Çakır: Tam oraya gelecektim...
Ayşegül Doğan: Bizde de bu konuda çok ciddi bir külliyat var aslında artık. Türkiye'nin müthiş bir deneyimi var. Dünya Türkiye'de denenmiş bazı yöntemlere ilişkin dönüp bakabilir. Olumlu anlamda söylüyorum bunu yani barış görüşmelerine evrilmesini niyetlendiği zaman diyalog sürecinin ama bir türlü o aşamaya geçemedik, tam oraya geldi ve bir akamete uğradı. Tekrar soruya dönmek gerekirse, herhangi bir arka kapı diplomasisi yok, keşke açık bir diplomasi olsa arka kapıya da gerek yok.
Maksat barış anayasasıysa, anayasa da müzakere zemini olabilir
Ruşen Çakır: Belki anayasa üzerinden belki bunu iktidar yapmak isteyebilir mi?
Ayşegül Doğan: Şimdi anayasa, ya bu bence anayasaya ya da işte biraz önce söylemeye çalıştığım şey de oydu, hiçbir siyasi partinin çıkarlarına göre programlanabilecek bir şey değil. Bazı şeyler tetikleyici bir güç olabilir, motive edebilir, bu süreci yaratabilir. Tabi anayasa da bu bağlamda yine çatışma çözümü bağlamında konuşulabilecek başlıklardan biri. Türkiye 'yi azade tutarak söylüyorum şu anda çünkü şimdi bu cümlem bile tek başına şöyle değerlendirilebilir. "DEM Parti, AKP 'ye anayasa konusunda yeşil ışık yaktı", onu söylemiyorum, onu söylemiyorum. Şunu diyorum, elbette çatışma çözmek ve çatışma çözümü literatüründe yine anayasa yöntemlerden biri olabilir. Yani niyetiniz barış anayasası yapmaksa mesela, sorunları çözmek, Türkiye 'yi demokratikleştirmek, 12 Eylül anayasasından kurtarmak için.
Ruşen Çakır: Yani şöyle teorik olarak bakıldığında AK Parti MHP İttifakı 'nın DEM Parti 'nin de altına imza atabileceği bir anayasa teklifiyle çıkması imkansız gözüküyor.
Ayşegül Doğan: Evet. Yalnızca DEM Parti 'nin değil yani başka muhalefet partilerinin de. Konumuz şimdi DEM olduysa.
Ruşen Çakır: Evet, evet. Başka muhalefet partilerinin de.
Asıl Bahçeli'ye sormak gerekiyor: "Yeni dönem nedir?
Ayşegül Doğan: Ama şöyle şeyler yapılmadı mı olmadı mı, Türkiye'de? Mesela idam hangi dönem kaldırıldı bu ülkede? Milliyetçi Hareket Partisi vardı iktidarda, değil mi? Hiç bekler miydik o dönem, idamın Milliyetçi Hareket Partisi 'nin olduğu bir dönemde kaldırılabileceğini beklemezdik. Şaşırtıcı bir gelişme olarak değerlendirildi günlerce.
Bunu şu sebeple örneklendirmiyorum, neden olmasın istenirse, neden olmasın. Ama asıl Bahçeli 'ye şu soruyu sormak gerekir, selamlaşmadan sonra ne dedi, hepimiz bunu tartışıyoruz. Yeni bir dönem başlıyor dedi. Şimdi bu yeni dönem başlıyor cümlesini, eğer yalnızca kamuoyunda buna dair bir algı yaratmak ve gündem değiştirme -bunlar böyle tartışılıyor- ya da zaman kazanmak için, ya da yalnızca yeni yasama yılı ile bağlantılı olarak "yeni bir dönem başlıyor" cümlesini kurmadıysa, o dönemin ne olduğunu bilmek, siyasetçi olmak dışında yurttaş olarak da hepimizin hakkı, nasıl bir dönem başlıyor.
Şu gerçek: Evet bu bir ikrar aynı zamanda. Biz yıllardır şunu söylüyoruz: "Dışarıda gidip barışı sağlamak üzere, göreve hazır olduğunu, bu konuda rol alan bir Türkiye olduğunu, sorumluluk alan bir Türkiye olduğunu söyleyip içeride kendi barışını tesis edemeyen bir ülke samimi olamaz, bir iktidar samimi olamaz." Dolayısıyla Bahçeli aslında bizim söylediğimizi söylemiş oluyor. Dışarıda barış arayıp, içeride savaşı sürdüremezsiniz ama hani nedir bu?
Niyet zaman kazanma değilse, gündem değiştirme değilse, bir tesadüf değilse o halde ne olduğunu bize açıklaması gerekenler, bu iktidarı yönetenler bugün. Ama açıklamıyorlar mı, adımlarıyla göstersinler, somut görelim, nasıl görelim mesela, işte tecridi kaldırsınlar. Yani Öcalan'dan yıllardır haber alınmıyor ve bu tansiyonu yüksek tutan bir şey, yıllardır böyle. Demirtaşlar hapiste, Yüksekdağlar hapiste, Sincan Cezaevi dolu, Abdülkadir Kuday mesela geçenlerde hayatını kaybetti, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası dolayısıyla. Kırk kiloya kadar düşmüş bir insandan bahsediyoruz, ALS hastası. Ve yapmadığımız diplomatik tırnak içerisinde görüşme kalmadı, çıkaramadık, çıkaramadık. Şimdi hal böyle, vaziyet böyle ama öte yandan siz diyorsunuz ki selamlaştık, tokalaştık ve yeni bir dönem başladı. Buna biz inansak, bize oy veren insanlara inanmaz. Bize oy veren insanları, Türkiye kamuoyunu bu kadar çok kutuplaştırdıktan sonra söylediklerinizin altını doldurmanız gerekir ve bunun için somut adıma ihtiyaç var.
[...] Biz savaşa karşı hayatın kazanmasını istiyoruz. Ya bu, bu kadar korkunç bir ekonomik krizden bahsediyoruz mesela. İşte yabancı yatırımcının gelmediğinden, bugün bir kulis haberi okudum da, AKP 'li bazı yetkililer de demokrasi sorunu nedeniyle yabancı yatırımcıların gelmekten intina ettiklerini kabul ediyorlarmış aslında 1 Ekim resepsiyonunda. Şimdi bunu kamuoyuna açık bir biçimde deklare edip bunu tartıştıranları suçlu ilan edeceksiniz bizim gibi partileri ya da ana muhalefet partisini. Ama siz bunu kulislerde fısıldayacaksınız. Bu konu mühim bir konu. Yani bu barış gücünü iyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz biz parti olarak. Bu muhataplığı ve onun hayata geçirebileceği bir arada yaşam projesine bir şans tanımak gerektiğini düşünüyoruz.
(AEK)