Ayşe Berktay*, Brussels Tribunal'ın kurucu üyelerinden Belçikalı filozof ve aktivist Lieven de Cauter'in kendisine yazdığı mektuba 10 Aralık'da Bakırköy Cezaevi'nden bir mektupla yanıt verdi. Ayşe Berktay'ın mektubu Jadaliyya'da da yayınlandı.
Sevgili Lieven,
Umarım bu mektup sağ salim elinize ulaşır. Ben sizinkini aldım. Çok hoş ve cesaret verici bir sürpriz oldu. Lütfen herkese selamlarımı söyleyin. Sizin gibi dışarıdaki herkesin varlığı elbette kendimizi daha güçlü hissettiriyor.
Ben iyiyim -biz iyiyiz-. Evet, bana kitap gönderebilirsiniz. Bu cezaevi -şimdilik- Türkiye'deki en iyi cezaevlerinden. Şartları diğerlerindeki kadar korkunç değil demek istiyorum. Parmaklıklar ardında, özgürlükten mahrum olmak, kendi başına, yeterince korkunç zaten. Ama olayların aldığı yöne ve hıza bakarak söylersek; buradaki şartların da giderek kötüleşmesi muhtemel. Göreceğiz!
Belki, zamanında o anki güncel olayları aktararak grubu Türkiye'deki durum üzerine haberdar etmeye çabaladığım fark edilmiştir. Mevcut ortamı ve bizim şu anki hukuki durumumuzu anlatan bir şeyler yazmayı deneyeceğim, biraz hızlıca olacak.
Burada durum epey kritik. "Batılı özgür demokrasi"lerin idealleri denilen şeylerin temsilciliğine soyunarak elde ettikleri batılı güçlerin desteği sayesinde kendilerini giderek daha güçlü hissediyorlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ülkede demokrasiye benzeyen ne varsa hepsine sırtını döndü -ya da hepsini yok saydı- ve bölgeye aktif olarak müdahil olmaya hazırlanıyor. Sizin eylemimiz Erdoğan hükümetinin gerçek yüzünü ortaya çıkarması anlamında değerlidir.
Ülkedeki icraatları üzerine yaygın kitlesel soru işaretlerini görünür kılabilir ve ülke içindeki demokratik muhalefete karşı mevcut katı tedbirleri uygulayabilmesi için yurtdışında sahip olduğu "demokratik prestiji" besleyen ve onlar için çok önemli olan dışarıya karşı kurduğu maskeyi ortaya çıkarabilirsiniz.
Bu "demokratik prestiji" ülke içindeki muhalefete karşı sert tedbirleri uygulamak için kullanıyor. Onunla aynı fikirde olmayan ya da onun sorunu çözme yöntemini kabul etmeyen herkes bir terörist ya da bir düşmana dönüşüyor. Bir yerden tanıdık geliyor, değil mi?
Bizim tutukluğumuz Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü yönünde demokratik ve barışçıl bir yol bulunması için sarf ettiğimiz çabalar yüzünden ve akla hayale gelmeyecek engellemelere rağmen Parlamento'ya 36 milletvekili gönderen yasal bir siyasi parti olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üyesi olduğumuz içindir.
BDP üyeleri olarak etkinliklerimizden dolayı "silahlı bir terör örgütü üyesi olmak"la suçlanıyoruz. Dosyayla ilgili başka bir herhangi bir bilgi edinmemize izin verilmiyor. Dosyalarımız hakkında "gizlilik kararı" olduğu söyleniyor.
Avukatlarımız bu suçlamanın neye dayandırıldığını bilmiyorlar. Bu yüzden de kendimizi savunmak için bir açıklama yapamıyoruz; onlara yalnızca kendimizi savunamayacağımızı ve ifade veremeyeceğimizi çünkü durumu anlamak için dosyalarımızı okumamıza izin verilmediğini söylüyoruz.
Kürt sorununa bir çözüm bulabilmek ve silahlı çatışmaya bir son vermek için iki yol vardır: Birisi "teröristler"le savaşa devam etmek, yenmek, ortadan kaldırmak için çabalamayı sürdürmek. Yani; hepsini öldüreceksin ve sorun hallolacak. Diğeri ise bir diyalogortamı oluşturmak, görüşmelere başlamak, askeri operasyonlara son verip sorunu müzakere etmek.
Herkesin olumsuz bir durumla karşılaşmadan, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği gerçek bir tartışmayı koruma altına alan gerçek bir demokratik ortam oluşturmak için adımlar atmak, gerekli yasaları değiştirmek. Siyasi mahkumları serbest bırakmak ve sorunu özgürce tartışmak. Biz bu ikinci tavırdan yana olduğumuz ve onun için mücadele ettiğimiz için bize savaş açtılar ve bizi terörist ilan ettiler.
Bugün olduğu gibi BDP'nin her türlü yasal siyasi eylemini suç olarak niteleme tavrı, gerçekte demokratik politik mücadeleyi bastırıp kısıtlayarak yerine askeri seçeneği öne sürme, askeri yöntemlerin önünü açma yönünde bilinçli bir tercihtir.
Politik mücadelelerin antidemokratik yollarla engellenmesine ve tutuklamaların keyfiyetine karşı, demokratik muhalefetin ve siyasi mücadelenin önünü kesmek için gerçekleştirilen keyfi tutuklamalara karşı protesto gösterilerinin bu kadar önemli olmasının sebebi de budur. Dünyanın bunu bilmesine ihtiyaç var, sorun devam ediyor.
Bu mektubun hallince yazılmadığını, biraz dağınık olduğunu biliyorum. Bu yazınsal keşmekeş için kusura bakmayın. Lütfen herkese selamlarımı iletin. En içten iyi dileklerimle, kendinize iyi bakın.
* Ayşe Berktay, Bakırköy L Tipi Cezaevi. Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonunda gözaltına alınan 99 kişinin arasında bulunan BDP İstanbul İl yöneticisi Berktay, 7 Ekim 2011 tarihinde tutuklanmıştı.
** Çeviren Bülent Kale - Tlaxcala