Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun ilköğretim ve ortaöğretimde ilk hafta boyunca ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına, hoşgörüye, toplumsal cinsiyet eşitliğine, engelli haklarına dair ders verilmesi genelgesini, farklı değerlendiriyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), genelgeyi olumlu buluyor, ancak asıl yapılması gerekenin eğitimdeki ayrımcılığın kökenlerinin giderilmesi olduğunu vurguluyor. Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitimİş) de genelgenin içeriğini olumlu buluyor, ancak Bakan Çubukçu'nun genelgeyi hükümetin "demokrasi açılımı"yla bağlantılandırmasını yanlış buluyor.
Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir-Sen) de genelgeyi olumlu buluyor, ama dersin içereceği anlayışın bütün eğitim süreçlerinin arka planında var olması gerektiğini savunuyor.
Türk Eğitim-Sen'se, genelgenin toplumsal cinsiyet eşitliği ve engellilerle ilgili bölümünü onaylıyor, ama "Türkiye'de ve Türk milletinin tarihinde kültürlere hiç ayrımcılık olmamıştır" diyerek etnik, kültürel, dinsel ayrımcılıkla ilgili bölümleri reddediyor. Türk Eğitim-Sen'e göre, öğretenler bu dersi vermek için yeterince donanımlı ve hazırlıklı. Ama diğer sendikaların uygulamayla ilgili kuşkuları var.
Sendika yetkililerinin görüşleri şöyle.
Zübeyde Kılıç (Eğitim-Sen Başkanı): Türkiye'de ayrımcılığın, ötekileştirmenin ve eşitsizliğin bu kadar derin yaşandığı süreçte bu genelge anlamlı. Ama asıl önemli olan, bu sürecin bir genelgeyle, ilk haftayla sınırlı tutulmaması, eğitim yaşamında karşılığını bulacak adımların atılması. Eğitimde ekonomik eşitsizlik diğer eşitsizlikleri ve ayrımcılığı beraberinde getiriyor. Zengin ailelerin eğitim harcaması yoksullarınkinin 21 katı. Hakkari'de köyde okuyan çocukla, büyük kentin seçkin okulunda okuyanın arasında büyük fark var. Zorunlu din dersi sürüyor. Müfredat, ders kitapları ve uygulamada ayrımcı içerik ve uygulama sürüyor.
Bu dersin verilebilmesi için yeterince hazırlık olduğunu düşünmüyorum. Öğretmen İnternet'ten kaynaklara başvuracak, kendi algılayabildiği kadar anlatacak. Oysa bu konuların nasıl verileceğinin de eğitiminin alınması gerek.
Eğitim fakültelerinde öğretmen olarak yetişenlere de insan hakları dersi gerek. Oradan başlamak gerekiyor. Şu an böyle bir ders yok. Köklü bir eğitim almaları gerekiyor ki, öğretmen olduklarında ayrımcılık yapmasınlar. Önemli olan çok kültürlü, çok dinli, çok dilli bir ülkede yaşadığımız gerçeğini gören, bir arada, kardeşçe yaşamayı sağlayacak anlayışın, çocukluktan itibaren bütün bireylere verilmesi.
İsmail Koncuk (Türk Eğitim-Sen Başkanı): Bu ülkede ayrımcılık yok. Etnik kökeni ne olursa olsun bütün vatandaşlarımız TC vatandaşıdır ve eşit haklara sahiptir. TC tarihinde de bütün vatandaşlarımıza eşit muamele yapılmıştır, eşit haklar verilmiştir. Bir ders veriyorsanız, Türkiye'nin ihtiyacı olduğu için verirsiniz. Demokratik açılım konusu tartışılırken, bakan "üzerime düşlen nedir" diye düşünmüş olmalı.
Ancak kadınlarımıza cinsiyet ayrımcılığı muamelelerini kabul etmiyoruz. Engellilerimize, gelişmiş ülkeler seviyesinde, insan hakları temelinde ne yapılması gerekiyorsa mutlaka yapılmalıdır.
Genele kadınlar engelliler yönünden doğru, kültürel ayrımcılığa katılmıyoruz.
Öğretmenlerimizin bu dersi vermeye bilgi birikimleri yeter. Cinsiyet ayrımcılığı ve engelliler konusunda zaten çok şey öğrettiklerini biliyorum. Ama etnik ayrımcılık hiçbir zaman olmamıştır. Türk Eğitim-Sen üyeleri bu konuda bakanlıkla aynı düşünmüyor.
Halil Etyemez (Eğitim Bir-Sen Genel Sekreteri): Genelgenin bir hassasiyeti öne çıkarmak, eğitim camiasına bu konunun önemini fark ettirmek gibi bir amacı var. Ama bunlar sadece ilk derste hassasiyet gösterilecek konular değil. Barış, eşitlik, özgürlük, insana saygı. Bu bir değerler eğitimidir. Bütün eğitim aşamalarında bu arka plan var olmalı. Yeni nesillerin bu hassasiyetle yetişmesi gerek. Bu konuları bir güne, bir haftaya sıkıştırmak yanlış.
Uygulamada sıkıntı yaşanacaktır. Bu dersten önce, dersin altyapısını öğretmenleri, yöneticileri bilgilendirmek ve hazırlamak gerekiyor. Bunun planlaması, hangi yöntemle verileceği önceden planlanmalıydı.
Yüksel Adıbelli (Eğitimİş Başkanı): Genelgenin kendisinde hiçbir sorun yok. Ama bakanın bunu demokratik açılıma bağlaması doğru değil.
Okula yeni başlamış yaştaki çocukları ayrımcılık başlığıyla tanıştırmak yanlış. Aklına "Ayrımcılık mı yapılıyor" sorusu aklına gelir. Başka bir başlık kullanılabilirdi.
Demokrasinin gelişmesi, İnsan haklarının uygulanması, hepimizin özlediği şeyler. Ama bu, istihdamla, insanların dilini tanımakla, temel özgürlüklerle, eğitime erişimi sağlamakla olur.
Ama Güneydoğu'da yüzde 70 öğretmen açığının, gelir dağılımı sorunu yüzünden öğrencilerin dört ay okula gidebilmesi, İstanbul'da 20 bin öğretmen açığının üzerine gitmesi gereken yer hükümet. İktidar sitem yeri değil, sorunları çözen bir kurum olmalı.
Öğretmenler bu ders için yeterince hazırlıklı değil. "Biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz" da diyebilirler. Zaten insan haklarından, demokrasiden, Atatürk ilkelerinden, sosyal hukuk devletinden yana, hakkını arayan öğrenci yetiştirmek görevimiz.
Bu konuları ortaöğretimde 16-18 yaş arası öğrenciye anlatmak kolay. Ama 7-14 arası öğrenciye anlatmak için başka bir yaklaşım gerekiyor.
Ders nedeniyle öğretmenler arasında da uyuşmazlık çıkabilir. Bazı öğretmenler derse karşı da çıkabilir. (TK)