Seçim öncesinde miting yapmayan, evleri gezip hal hatır sormayan, oy istemeyen, şahsen bir vaatte bulunmayan bir aday... Bir itirafçının ifadesine dayanarak dokuz aydır tutuklu bulunduğu Gebze M tipi Cezaevi'nin kapısı açılıyor ve Sebahat Tuncel davası sonuçlanmadan dışarı milletvekili olarak çıkıyor. 32 yaşındaki Malatyalı bir Kürt kadını, İstanbul'un üçüncü bölgesinden 97 bin oy almış, bağımsız adaylar içinde en yüksek rakam bu. Göndermesi bol bir film senaryosu...
Alevi ve zaten potikayla haşır neşir bir aileden geliyor Tuncel, 98'de HADEP'e girdiğinden beri kadın hikâyeleri dinleyen bir feminist. Şimdi de Meclis'teki sekiz Demokratik Toplum Parti'li (DTP) kadından biri. Filmin devamını nasıl getirirse getirsin 20-30 yıl sonra 23. dönem milletvekilleri içinden adı unutulmayacaklardan biri olacak. Kendisine oy verenlerden de fazlasını temsil ettiğinden, bütün Türkiye filmi içinde kendi başına kritik bir sahne...
"Meclis önünde çok eylem yaptık"
Bulunduğumuz DTP İl Binası'nda, bu 'İl Kadın' yazan odada nasıl zamanlarınız geçti?
Çok zaman geçti. Daha önce Esenler'de ilçe başkanlığı yapıyordum, sonra iki yıl burada kadın kolları başkanlığı yaptım. O zaman bina yeniydi. Hatta daha tabela asılmadan burada 'Kadınların Kurtuluşunu Örgütlüyoruz' isimli bir kurultay yapmıştık. Burada kavgalar da ettik, seçim dönemlerinde sabahladık da.
15 yaşınızdan beri aktif siyasetin içindesiniz. Milletvekili olmayı hayal etmiş miydiniz?
Hiç düşünmemiştim. Milletvekilliğinin ancak esprisini yapardık aramızda. Ben hep sokaklarda, kadınlarla birlikte sisteme karşı mücadele içinde oldum. Milletvekilliği de bir mücadele alınıdır sonuçta, ama muhalif kimliğim hep ön planda oldu.
Meclis kapısında eylem yaptınız mı hiç?
Çok. Meclis'in önüne gidiyorduk ki bir milletvekili bize randevu versin. Hiç de vermezlerdi. Dosyalarımız hep dilekçe komisyonuna gidiyordu. Arkadaşlarımız gözaltına alınıyorlardı, en azından kapının önünden uzaklaştırılıyorduk. Meclis kapısında eylem yaptığımız günlerden, Meclis'te siyaset yapacağımız günlere geldik.
O günlerin öfkesiyle, "Şimdi bizim zamanımız" diyor musunuz?
Bu önemli bir aşama. Türkiye siyaseti açısından da önemli. İlk kez belki bu kadar muhalif bir grup Meclis'e giriyor. Bizim grupta sekiz kadın var, hepsi de kadın hareketinden geliyor.
"Kürdüz ve de kadınız" demek, Kürt hareketi içinde tamamen kimliğe dayalı siyaset anlayışının kırılması olarak da yorumlanabilir mi?
Tabii, ama aslında bu uzun zamandır kendini hazırlayan bir şey. DTP'nin başka bir farkı var: Diğer partilerde genel başkanın onayıyla kadınlar listelere giriyorlar. Bizde ise doğrudan parti içindeki kadın hareketi bu arkadaşları önerdi. Bugün gelinen nokta onlarca yılın mücadelesi. Mesela HADEP'te merkez düzeyde bir kadın varken, şu anda DTP'de oran yüzde 40.
Fikren aynı noktada dursanız da, kendi çevrenizdeki erkeklerle de uğraşmanız gerekmedi mi?
Kolay olmadı tabii. DTP'nin son program tüzüğünü hazırlarken ben de vardım, bazı maddeleri erkek arkadaşlarımızla tartışarak hazırladık. Mesela eşbaşkanlık sistemi ilk bizde uygulanıyor. "Gerek yok, zaten yasalarda da böyle bir şey yok", "Tamam siz kota diyorsunuz, ama nitelik sorunu var, kadınların ilgisi yok" ya da "Bütün bunlara ne gerek var, biz zaten kadınları önemsiyoruz" gibi cümlelerle karşımıza çıktılar. Bizde kadın yapılanması özgür ve özerktir. Parti meclisinde de yüzde 40 oranında kadın arkadaşlarımız var, bir de sadece kadın üzerine çalışan bir kadın meclisimiz var. Parti meclisinde konuşulacakları bu kadın meclisi belirliyor. Böyle erkeklerin de siyaset anlayışı değişmeye başlıyor. Ayrıca yaptığımız mitinglerle, eylemlerle söyleyebilirim ki Kürt kadınları Türkiye'de genel olarak kadın hareketini çok olumlu etkiledi.
Siz cezaevindeyken seçim kampanyanızı da yürüten kadınlar oldu...
Erkek arkadaşların da hakkını yemeyelim, ama gerçekten kadınlar desteklemekle kalmayıp bildiriden pankartına kadar organizasyonda da yer aldılar. Feminist kadınlar, sosyalist kadınlar, Kürt, Türk kadınlar... İstanbul gibi bir yerde bir Kürt kadınını 97 bin kişi seçiyor; bu önemli bir şey. Bana oy vermeyenler de yolumu çeviriyor, Ankara'da gençler durdurup "Sizden beklentimiz var" diyorlar. Oy vererek bir Kürt kadınını cezaevinden çıkaranlar, Kürt sorunu Doğu'nun değil, benim de İstanbul'un da sorunudur ve artık çözülmelidir mesajını vermiştir bana göre. Onun dışında kadınların hakları, sonra sosyalistlerin hakları, ayrımcılığa uğrayan Alevilerin hakları, ötekileştirilen Romanlar ya da farklı cinsel yönelimi olanların hakları, bunların hepsinin sesini duyurmak bekleniyor benden.
Bütün bunlar tek bir insan için ağır sorumluluklar değil mi? Korktuğunuz olmuyor mu?
Ben bu kadar ilgi beklemiyordum doğrusu. Güzel olan insanların seçtiği milletvekiliyle aralarında mesafe olmaması. Beni kendilerinden görüyorlar, dokunuyorlar, resim çektiriyorlar. Bunun getirdiği ağır bir sorumluluk da var, tedirgin oluyorum tabii, gelecek günlerin ağırlığını da taşıyoruz çünkü. Ağzınızdan çıkacak her laf, gülüşünüz, oturuşunuz artık her şey göz önünde.
Siz kampanya sırasında bölgenizdekilerle tokalaşmadınız, evlerine gidip kuru fasulye yemediniz, bu ara alıştırma sürecini yaşamadınız. Hazır hissediyor musunuz kendinizi?
Yıllardır halkla iç içe olmak gibi bir avantajım var, ama dediğiniz gibi seçim öncesinde benim adıma sözü kadınlar, gençler verdiler. Şimdi seçim bölgemi dolaşıp, o sözleri kendi sözüm bilip, onlarla buluşuyorum. Zaman zaman karmaşa yaşıyorum. Diğer arkadaşlar kadar rahat olamayacağımı biliyorum. Daha çok çalışmam gerekecek. Ama işte siyasetin tarzını değiştiriyoruz, her şeyi halkla birlikte yapacağız. Kendisini seçeneksiz gören insanların geleceğe dair umudunu ancak böyle sağlayabiliriz. Akla kara değil illa, farklı tonlar da var.
Hep taşıdığınız sorumluluktan bahsediyorsunuz. Bunu gözünüzde cisimleştiren, aklınıza o kadının, kadınların yüzünü getiren, sizi zamanında değiştirmiş bir hikâye var mı?
Partiye daha çok sosyalist kimliğimle girdim, hatta önce gençlik komisyonunda çalışmayı düşündüm. Ben kadın erkek çelişkisinin çok yaşanmadığı, yüzde 99'unun üniversiteye gittiği bir aileden geliyorum. Yetiştirilme koşullarından gelen bir özgüven vardı. Fakat sonra kadın komisyonuna girip, o kadınları dinlemeye başladığımda şahsen kadın olmayı sorgulamaya başladım.
İşkence gören bir kadın, enseste maruz kalmış bir kadın, evde şiddet gören bir kadın, işsiz bir kadın... İlk başladığımda tanıştığım sekiz-dokuz anneyi hatırlıyorum. Çatışma ortamından gelmiş, zorunlu göçe maruz kalmış annelerdi. Çocuklarını, evlerini yitirmişler. O kadar inançla çalışıyorlardı ki, çok etkilenmiştim. O halleriyle barış diyorlardı, demokrasi diyorlardı. Her biri kendi kızına benzetiyordu beni, çok güzeldi.
Sonra bir toplantımıza çarşaflı bir kadın arkadaş gelmişti. Zorunlu göçe maruz kalmış, evi yakılmış. Hayvanları, eşyaları yanmış, ama sindiremediği şey, o sırada Kur'an-ı Kerim'in yere düşüp, askerin üzerine basması olmuş. Hayatında ilk kez böyle bir toplantıya katılıyordu. Daha genç kadınlar vardı. Gün boyu fabrikada çalışıyor, emeğinin karşılığını zaten alamıyor, sonra da akşam 9'a, 10'a kadar kadın mücadelesi için toplantıya katılıyor.
Bunlar çok etkiliyor insanı, hepsi yaşamımda birer ukdedir. Ama işte tek tek kadınların sorunlarını çözmekle olmuyor. Bunlar toplumsal ve siyasal mercilerde çözülebilecek sorunlar. Cezaevine ilk girdiğimde bir hafta Paşakapısı'nda kaldım. Orada eşini, çocuğunu, annesini öldüren, psikolojileri bozuk bir sürü kadın vardı. Orada farkettim ki, dışarıda gördüğünde ona çocuğunu öldürmüş biri olarak bakıyorsun. Hayır, onlar da kadın, onları da bu noktaya getirenler var.
Daha önce cezaevine girmiş miydiniz?
Hayır, gözaltına alınmıştım ama ilk kez cezaevine girdim. Farklı bir deneyim oldu. Dışarıdan cezaevlerine bakmak çok farklı. Mesela dışarıda mektubun hiç önemi yok, ama orada dışarıyla tek bağlantı mektup. Posta geldiğinde yaşanan sevinci, gelmemesinin nasıl bir şey olduğunu yaşadım ben.
O arkadaşlarınızı ziyaret edebilecek misiniz?
Biliyorsunuz alelacele bir yasa çıkardılar, görebilir miyim bilmiyorum. Sonuçta dokuz ay geçirdik birlikte. İyi günümüz de oldu kötü günümüz de. 10 yıl yatan arkadaşları gördüğümde benimki hiçbir şey. Hatta arkadaşlara "Hakimler benim çok yorulduğumu düşünüp Gebze Dinlenme Tesisleri'ne yolladılar" diyordum.
En fazla yaptığınız şey neydi?
Devlet, siyaset ve kadın meseleleri üzerine çok şey okudum. Sonuçta içeride düzenli bir hayatınız oluyor. En güzeli de sıcağı sıcağına tartışabilmek. O mekânı görmemek için buna da mecbursun. İlk gittiğimde volta atarken başım dönüyordu, öyle olurmuş, duvarlara çarpmamayı sonra öğreniyorsunuz.
Milletvekili seçildikten sonraki tahliye gerekçeniz sonra değiştirilerek 'ülkeden kaçma ve delilleri karartma imkânı ortadan kalkması' olarak sunuldu. Bu ülke dışında bir hayat hiç düşündünüz mü?
Ben başından beri tutuklanacağımı düşünmemiştim, çünkü somut bir delil yok. DTP'ye yönelik operasyonların sürdüğü bir dönemdi. Gözaltına alındığımda 'Ben Ankara genel merkezde siyaset yapan, hemen her gün basına açıklama yapan, kamuoyunca tanınan biriyim' demiştim. O zaman da bu ülkeden kaçma planım yoktu, şimdi de yok. İlginç tabii, şimdi ne değişti...
Özellikle de Meclis içindeki DTP grubunu bozabilmek adına, ekim ayındaki duruşmanızda hukukun esnetilme ihtimalinden endişe duyuyor musunuz?
Şimdiye kadar Mehmet Ağar'ından bilmem kimine kadar belli bir prosedür uygulanmış. Ayrıcalık istemiyorum. Bunu kullanmam, ama mağdur olan, haksız yere dokuz ay cezaevinde yatan benim. 11 Ekim'de ne olacağını bilmiyorum, ama hukuk devletinde yaşıyorsak, hukuk bana da herkese işlediği gibi işlemeli. Adalete güvenmek istiyorum. Herkese dokunulmazken, bana dokunulabilmesini, kendimden ziyade o 97 bin insana haksızlık telakki ederim. Ama şunu söyleyebilirim, öyle bir süreç işlese dahi ben kaçmayacağım bu ülkeden. Burada doğdum, seviyorum ve kimsenin tekelinde değil.
Hep destekleyenler tarafından konuştuk, ama sizin Meclis'te bulunmanızdan rahatsız olan, açıkça sizden nefret eden bir kitle var. Bunun üzerinizdeki ağırlığı nasıl?
Yıllarca farklılıkların kabul edilmesi için mücadele ettik. Yaşanan travma sadece Kürtlerin değil, Türklerindir de. Dolayısıyla seven kadar sevmeyen de olacak. Yeter ki saygı göstersin, demokratik çerçevede kalsın.
Sokakta tepkisini dile getiren oldu mu?
Henüz olmadı. Bazen çekinmiyor da değilim. Çok farklı afişe edildim çünkü. Sanki davam sürmüyor, yıllardır bu alanda çalışmıyorum, sanki dağdan gelmişim... Bir ara dava açmak istedim, benim de haklarım var; hangi birine açacaksınız... Ama biri yolda çıkıp "Vay sen bölücüsün" dese yapabileceğim bir şey olmaz. Çünkü tartışma platformu değil orası. Umarım o kadar öfkeyle gelen biri çıkmaz. Böyle bir olasılık var, ama düşünmek istemiyorum.
'Bizim kadınlarımız çok süslüdür'
Daha önceki temponuzda bir özel hayatınız var mıydı, bundan sonra olabilecek mi?
Uzun zamandır yok, sanırım bundan sonra da olamayacak. Çok uzun süredir aktif siyaset yapıyorum, başlarda bir de çalışıyordum.
Ne iş yapıyordunuz?
Ben harita teknisyeniyim. Bir inşaatta çalışıyordum. O da ilginçtir, orası da çok erkek alanıydı.
Kendinizi huzurlu bir anda hayal ettiğinizde gözünüzün önüne nasıl bir sahne geliyor?
Çok öfkeli olduğumda suyla oynarım, bulaşık yıkarım, o beni rahatlatır. Toprağı severim. Köye gittiğimde genelde bahçedeyimdir, ağaçlarla uğraşırım, çapa yaparım. Sessizce uzanmayı severim. Ama genelde arkadaş ortamında her şeyini rahat paylaşan biriyimdir.
En son ne zaman sinemaya gittiniz?
Cezaevine girmeden önce Ankara'da gitmiştim, çok oldu. "Brokeback Mountain"dı. Tiyatroyu çok severim. En son gittiğim Rutkay Aziz'i oynadığı, Nazım Hikmet'le ilgili bir oyundu. Eskiden haftada bir giderdim.
Müzik?
Çok dinlerim, ama seçiciyimdir. Opera severim, klasik müzik severim, halk müziği...
Yemin töreninde bütün DTP'li kadınların, ama özellikle de sizin kılığınız kıyafetiniz, saçınız başınız ayrıca konuşuldu. Size kadınsılık fazla mı görülüyor?
Sonuçta oraya giderken bir kural var, ama "Kürt kadınları çok şık" falan denmesine ben de bir anlam veremedim. İlginç, Kürt kadını okumamıştır, geri kalmıştır diye mi düşünülüyor? Ben daha spor giyinirim, ama kadınlarımız çok bakımlıdır, hatta süslüdür. Gidin Hakkari'ye, Siirt'e, gözü sürmesiz kadın göremezsiniz. Düğünlerde ayrı süslüdürler, günlük yaşamda ayrı...
Daha önce topuklu ayakkabı giymiş miydiniz?
Yok, benimki zaten düşük topuklu bir şeydi. Çok anlamıyorum da, önemli olan yaptığınız iş. İlk günden tüketmeye yönelik şeyler bunlar. Kadınlar oraya siyaset yapmaya geldi. Avrupa'da falan kıyafet bu kadar önemli değil. Ben şahsen daha rahat girebilmeyi isterdim Meclis'e, daha rahat çalışırdım çünkü. (GG)