Kobanî davasının 37. duruşma periyodunun 4. oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
“Filistin halkına destek protestoları da demokratik”
MA’nın haberine göre, tutuklu siyasetçi Aynur Aşan bugün savunma yaptı. Kürtçe savunma yapan Aşan, neden yargılandıklarının iyi anlaşılması için Ortadoğu'daki gelişmelere değinmek zorunda olduğunu kaydetti.
İsrail’in Filistin’e yönelik saldırısına tepki gösteren Aşan, Türkiye’deki Filistin halkına destek protestolarının da Kobani protestoları gibi demokratik olduğunu ifade etti.
Aşan, partilerinin halkın sorunlarına dair taleplerini yerine getirmek için çaba gösterdiğini, bu kapsamda yapılan çalışmaların anayasal bir hak olduğunu vurguladı:
“Bu bizim işimizdir ve biz sadece işimizi yaptık. Biz de dünyada pek çok güçün yaptığı gibi IŞİD’e karşı tepki gösterdik. IŞİD’in Şengal ve Kobani halkına karşı soykırımına tepki gösterdik. IŞİD’in soykırım yaptığı pek çok ülke tarafından kabul edildi. Birleşmiş Milletler (BM) de soykırım tespiti yaptı ve tepki gösterdi. Protestolarda yaşanan ölüm, yıkım ve şiddetin talimatını vermekten yargılanıyoruz. Ancak ne iddianamede ne de mütalaada bu durumlarla ilgili illiyet bağına dair somut veri yoktur. Bundan dolayı biz bu davayı ‘kumpas’ olarak değerlendirdik.”
“Çalışmalarımız kriminalize edilmek isteniyor”
Soruşturma ve dava aşamasındaki usulsüzlüklere değinen Aşan, savcı mütalaasındaki “etnik terör” kavramı üzerinden çalışmalarının suç olarak gösterildiğini kaydetti: “Kadın, genç ve çocuk sorunlarının yanı sıra halkların, inanç gruplarının sorunlarına dair çalışmalarımız kriminalize edilmek isteniyor. Demokratik siyaset alanı kriminalize etmek istenmektedir. Bunun delili ise, panel, seminer, yürüyüş, mitingi ve benzeri etkinlikler.”
Kendine dair suçlamalara dikkati çeken Aşan, mütalaada hakkında sadece üç paragraftan oluşan bir bölümün olduğunu söyledi. Aşan, bunların da gizli tanık “Ulaş” ve emniyette polislerin yazıp hazırladığı ifade altına imza atmaya zorlandığını duruşma salonunda paylaşan “Sami Baran”ın beyanları olduğunu dile getirdi.
“Eş Cumhurbaşkanlığı istediğimiz için suçlanıyoruz”
Aşan, bu nedenle ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılmak istendiğine işaret ederek, "İnsan bunlara ağlar mı güler mi kestiremiyor. Bizler (Tevgera Jinên Azad- Özgür Kadın Hareketi/TJA), Eş Cumhurbaşkanlığı sistemini istediğimiz için ‘Cumhuriyeti ortadan kaldırmak’, ‘ülkenin bütünlüğünü bozmak’ iddiası ile suçlanıyoruz. Bu arada, bunu da bir salonda kamuoyuna duyurduk. Bir diğer suçlama ise PKK Lideri Abdullah Öcalan ve onun şahsında bütün tutuklulara uygulanan tecride tepki göstermek için yaptığımız bir mitingdir. Bu mitingdeki çağrıyı da ben yapmadım bu arada. Bu çağrıyı yapmak da sorun değil. Mersin’de başlamış olsaydı ben yapacaktım. Bu çağrı silahlı bir örgüt üyesi olduğum anlamına gelmiyor" dedi.
“Kadınları tasfiye etmek istiyorlar”
Aşan, savcının kadın çalışmalarını “basit” gördüğünü belirtti:
“Biz bütün dünyaya örnek bir sistemin savunucusuyuz. Bu dosya fikirlerimize karşı açılmıştır. ‘Devleti yıkmaya yönelik’ gösterilen çalışmalarımız yasal ve meşrudur. Ayrıca kamuoyuna açık alanlarda yapılmıştır. Bu dava, HDP’nin kapatılması için bir gerekçe olarak görülüyor. Üç yıldır kadın arkadaşlarım ile burada yargılanıyoruz. HDP kapatma davasında ise 168 kadına siyasi yasak isteniyor. Bununla kadın çalışmaları sekteye uğratılmak isteniyor. Kadınları tasfiye etmek istiyorlar. Mevcut iktidar kendi anlayışına göre bir dünya inşa etmek istiyor ve buna karşı olduğunu düşündüğü her şeyi ortadan kaldırmak istiyor” diye konuştu.
“Olmayan bir şeyi nasıl ortadan kaldırabiliriz?”
Aşan, tüm olumsuzluklara rağmen çalışmalarını sürdüreceklerini vurguladı:
“Biz burada yargılanıyoruz ama dışarda yüzbinlerce kişi demokratik ve özgür yaşam için mücadele ediyor. Türkiye’de kadın, kültürel ve siyasal sorunların çözümü ancak özgür bir düşünce ve ülkeden geçer. Bu olmadan da bu ülkede birlik ve beraberlik olmaz. Savcı, bizi ‘birlik ve beraberliği bozmaktan ve kaldırmaktan’ suçluyor. Olmayan bir şeyi nasıl ortadan kaldırabiliriz? Savcı bu suçlamanın altının boş olduğunu bilmiyor mu? Bunlarla bu ülkedeki eşitsizliğin üstünü örtmeye çalışıyorlar. En çok ‘biz eşitiz, bütünüz ‘diyen ülkelerde eşitsizlik var. Biz kadınlar olarak bu durumu teşhir ediyoruz.”
“Çözüm, demokratik cumhuriyet”
Aşan, mahkeme heyeti ve savcıdan kadınların yürüttüğü hangi çalışmanın "ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozduğunu" anlatmalarını istedi. Ne mahkeme heyetinin ne de iddia makamının böyle bir anlatımı yapamayacağını, çünkü böylesi bir amaç ve hedeflerinin olmadığını söyledi.
Aşan, daha fazla birlik ve bütünlüğü sağlamak için çalışmalar yaptıklarını kaydetti: “Kadın kurumları bu yönlü çalışmalarını Meclis’e de götürdü ve orada anlatıp zaptlara geçirdi. Bu sorunlar Demokratik Cumhuriyet fikri ile ancak çözülebilir. Eğer bu olmaz ise bu sorun üst üste yığılıp yumak olacak. Şu anda yaşadığımız durum da aslında budur. Toplumun yaşadığı ve devlet kurumlarının yaşadığı budur.”
Eşbaşkanlık sistemini anlattı
Eşbaşkanlık ve cumhurbaşkanlığına dair önerilerinin suçlama konusu yapıldığını söyleyen Aşan, sözlerine şöyle devam etti:
“Savcı, bu hususları KCK’den aldığımızı düşüyor. Sayın savcı, sadece bir gerçeklik vardır, o da toplumun özgür yaşama isteğidir. Biz kadınlar bu ihtiyaç için mücadele ediyoruz. Bu mücadele eşbaşkanlık sistemine dönüştü. Partilerimizin tüzüğünde de bu sistem var. Yargıtay da bunu kabul etti ve yasalaştı. Siz çokça çarpıtma kelimesini kullanıyorsunuz. Ben de kullanacağım; Yargıtay’ın kabul ettiği eşbaşkanlık sistemini, savcının çarpıtması nedeniyle nereden geldiği, kaynağını nereden aldığını anlatmamıza neden oluyor.
Evrenin esnek ve değişime açık bir yapısı var. Bu esnek karakter bana erkeğin de zihniyetini esnetebileceğini, değiştirebileceğini gösteriyor. Bu da topluma yansıyacak ve toplum da değişecek. Bununla birlikte devlet de buna göre değişmek zorunda kalacak. Adalet, demokrasi de bir norm olarak kendini örgütleyecek. İnsanı mikro evren olarak tanımlarsak, insanın karakteri de esnek demektir. Ben de evrenin bir parçası olarak yaşamımı demokratik bir şekilde sürdürmek istiyorum.
Eşbaşkanlık sistemi milyonlarca kadının yazdığı ve kimliğe kavuşmuş bir sistemdir. Bu kadının aynı zamanda özgür ve özerk halini de tanımlamaktadır. Bu kadının demokratik, özgün yapısı toplumdan koparmıyor. Aynı zamanda toplumun egemeni haline de getirmiyor. Bu eril, ataerkil zihniyet gibi tekil değil, çoğulcu ve akışkandır. Tüm canlılar ile dengeli ve özgür bir yaşam öngörüsü var. Bunlar, ‘Kadın özgürleşmeden toplum da özgürleşmez’ sözünü doğruluyor.
Eşbaşkanlık sistemi ‘gökten inmedi’, kökleri neolitik dönemdeki tanrıçalara dayanıyor. Savcı da bu değerleri çalan şef, rahip, kral gibi sistemi yok etmek istiyor, kriminalize etmek istiyor. Bu sistem Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile başladı ve sonraki partiler ise onu örnek aldı. Erkek ve kadın arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için HDP tüm birimlerinde eşit düzeyde yönetme kararı aldı. Kuşkusuz biz kadın hareketi için eşbaşkanlık sistemi bir kazanımdır. Günde onlarca kadının öldürüldüğü, eşitsizliğe uğradı bu coğrafyada, bu yargılama bu öldürülmelerinin önünü açmaktadır.”
“Yasalar toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenir”
Aşan, daha sonra kadın katliamlarına dair raporları mahkemeye sundu:
“Kadınların bu kadar şiddete uğradığı, öldürüldüğü bir coğrafyada kadınlar ‘ülkeyi yıkmak’ ile suçlanıyor. Eşbaşkanlık sistemi devlet kurumlarında şu anda uygulanamıyor. Ancak önümüzdeki süreçte tüm kurumlarda uygulanabilir. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki yasalar toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenir. Bu ihtiyaçlar için toplum ve temsilcileri mücadele eder. Mevcut hükümetler ise yasaları gözden geçirir ve yeniden şekillendirir. Eğer demokratik bir hükümet ise bütün toplum kesimlerinin katılımı ile tüm ihtiyaçlara göre yasa yapar. Bu eşit temsiliyet yasalara girmelidir. Dolayısıyla eşbaşkanlık sistemi tüm kurumlarda uygulanan kadar mücadele sürecek.
Savcı, bu eşbaşkanlık sistemini KCK’den aldığımızı iddia ediyor. Yargıtay bu sistemi kabul etti. Acaba Yargıtay da mı KCK’den talimat aldı? Savcı bunu mu iddia ediyor? Biz bu sistemi parti içinde de çokça tartıştık ve büyük kavgalar verdik.
Biz bu sistemi erkek arkadaşlarımıza kabul ettirene kadar çok zorlandık. Biz bu sistemin yürürlüğe girmesi için parti içinde imza bile topladık. Bu sistem erkeklere ait bir sistem olduğu için iktidarlarını paylaşmak istemiyorlardı. İlk başlarda iktidarın paylaşımı gibi görüyorlardı. Ancak biz eşbaşkanlığı bu şekilde tanımlamıyoruz.”
“Bu dava ataerkil bir zihniyetin ürünü”
Hiç kimseden talimat almadıklarını ve uzun yıllardır kimseden talimat almamak için mücadele ettiklerini vurgulayan Aşan, bu duruşun ürünün de eşbaşkanlık olduğunu kaydetti:
“Bu dava başından beri ataerkil bir zihniyetin ürünü tarafından yürütülüyor. Örneğin heyetinizde bir kadın bile yok. Eğer bir kadın olsaydı o bizi daha iyi anlayabilirdi. Birçok kez biz kadınlara karşı bağırdınız, sesinizi yükselttiniz. Acaba yanınızda bir kadın oturmuş olsaydı uyarır mıydı? Ya da o olduğu için bu şekilde hareket eder miydiniz?
Vermiş olduğunuz kararlar da erkeklerin dünyasına, bakış açısına göre verilen kararlardır. Hiçbir kararınızda kadın olma gerçekliğimizi göz önünde bulundurmadınız. Kadın olmadan kaynaklı ihtiyaçlarımızı, özgünlüğümüzü gözetmediniz. Her gün, kesintisiz bir şekilde duruşmaların devamına karar verdiniz. Bizi anlama gibi bir derdiniz olmadınız. Bu da ‘bizi yok saymaya’ denk geliyor. Bizi yok saydınız, görmediniz.” (AS)