Ülkelerin sağlık sistemleriyle ilgili araştırma yapan bir grubun bu araştırmaya verdikleri isim bu. Bana anlamlı geldiği ve konuyu en güzel şekilde ifade ettiği için yazıma başlık yaptım.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) sağlık sistemi içinde yer alan uzmanlar, ABD sağlık sisteminin "en iyi" sistem olduğunu söylüyorlarmış.
Araştırma kurumu bunu "pamuk prenses" hikayesine benzetmiş ve Amerikalıların kendilerini değerlendirirken başka ülkelere ve dünyada yaşanan gerçeklere dikkat etmediklerini vurgulamışlar.
Araştırmaya ilişkin haber bazı yayın organlarında yer aldığı için araştırmadan söz etmeyeceğim.
Ama "malumu ilan etme" anlamına gelse de, yalnız sonucunu söyleyeceğim: "Amerikan sağlık sistemi dünyanın en pahalı sistemi ve altı sanayileşmiş ülke içinde en etkisiz olanı"ymış.
* * *
Gerçekten de ABD kişi başına düşen pay itibariyle sağlığa en çok para harcayan ülkelerin başında geliyor. 6 bin 102 dolarla Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ortalamasının 2,5 katına ulaşıyor. Kanada'nın ise iki katından fazla. Ama aynı ABD'de nüfusun yaklaşık yüzde 15'i demek olan 45 milyon kişinin hiçbir sağlık güvencesi yok.
Geçen yıl ilki düzenlenen "İşçi Filmleri Festivali" nin açılış gecesinde, festival nedeniyle Türkiye'ye de gelen Lorna Green adlı bir genç kadın yönetmenin çektiği "Kan Kaybı" adlı ABD'nin sağlık sistemiyle, Küba'daki durumu kıyaslayan çok etkileyici bir belgeselini izlemiştim.
Bu yıl da meşhur belgeselci Michael Moore bu konuyu ele almış ve "Sicko" adlı filmiyle bu yılki Cannes Film Festivali'ne katılıyor. Film ABD'nin sağlık sistemini dünyanın gözleri önüne serecek.
* * *
Bunlar bu haftaki yazının "oldukça güncel" sayılabilecek "haber kısmı".
Hem de bianet farkı ve üstünlüğüyle. Ama bu köşe aslında bir "yorum" köşesi. Gelelim yorumumuza.
Türkiye de halkın sağlığına ABD'de ayrılan para kadar para ayrılmıyor henüz. Ayrılan para henüz onun 10-15'de biri kadar. Bunu herkes biliyor. Ama herkesin çok da iyi bilmediği bir başka gerçek var: Son hükümet döneminde özellikle son iki yıl içinde sağlığa ayrılan pay neredeyse 2,5-3 katına fırladı.
Soru şu: "Bu değişime karşılık sağlığımız şimdi gerçekten daha iyi mi?"
Bunun yanıtı çok ve herkes açısından farklı. Sağlık Bakanımıza sorarsak, "ayna ayna söyle bana en güzeli kim" diye kendi kendine sorup, sonra da "sensin" yanıtını veren "pamuk prenses"e benziyor bizim Sağlık Bakanımız.
Dahası aynı biçimde davranan ve onun emir komutası altında "cansiperane çalışan" bir sağlık teşkilatımız da var ve aynı yanıtı veriyorlar. Her fırsatta. Onların bir çoğunun yapılacak seçim nedeniyle "aday olmak üzere görevlerinden ayrıldıklarını" öğrendik.
* * *
Aynı soruyu sağlığı bilenler farklı yanıtlıyor: "İzmir gibi birinci basamak sağlık sisteminin en iyi uygulandığı bir ilde bile sağlık sistemini değiştirip, sonu belli olmayan, halkın itiraz ettiği, sonu belirsiz "aile hekimliği modelini" getiren aynı konuda onlarca birbiriyle çelişik kararlar alan, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) emriyle gündeme getirdiği Genel Sağlık Sigortası'nı (GSS) bile uygulamaya koyamayacak kadar "basiretsiz ve kendisiyle çelişik" davranan bir kadronun, içinden çıkılmaz hale getirdiği bir sağlık sistemimiz var" diyorlar.
Sağlık Bakanlığı'nın bu sistemi ve yaptığı işleri anlattığı, seçimlerde propaganda malzemesi olarak kullanılması planlanan ve devletin olanaklarıyla basılan bir "kitap" yayınladığını öğrendik. Artık öncekiler gibi "kitap" sahibi bir bakan, teşkilatımız var. Ama ne bakanlık, ne teşkilat, ne de bu "kitap"la ilgili olarak günlerdir tek satır yazılmıyor, çizilmiyor.
Kuşkusuz bu kitabın hemen bize ulaşmasını beklemiyorum ama özellikle ana akım medyanın elinde bunun bir örneğinin olmadığını düşünmüyorum. O zaman "neden bunun üzerine iki kelime bir şey yazılmıyor" sorusu kafamı kurcalayıp duruyor.
* * *
Bazı okurlar "Keseri yine medyaya vurdun" diyecekler. Ama öyle yapmadığımı bu yazıları okuyanlar biliyorlar.
ABD'de araştırma yapan araştırma kuruluşu gibi, bilimsel ve doğru bilgileri bize sunan yerli araştırma kuruluşlarımız, akademik kurumlarımız, hükümetin ve sağlık bakanlığının yaptıklarının yanlış olduğunu ortaya koyan meslek kuruluşlarımız var. Bunları biliyoruz. Peki onların bu konuda yaptıkları benzer ve yeni, yani son dönemi irdeleyen araştırmalar var mı acaba?
Varsa onlar neden yeterince kamuoyuyla paylaşılmıyor mu, yoksa paylaşılıyor da "medya"mı yazmıyor?
Artık sağlıkla ilgili "meslek örgütleri"nin daha "profesyonel" çalışan "medya ekipleri" olduğunu biliyoruz. Yoksa onlar da mı yeterli olmuyor, gerçekleri ülke insanına ve topluma anlatma konusunda?
Aklıma başka bir şey geliyor: Tüm bunları bir kenara koysak da Michael Moore'u buraya davet, hatta "transfer" etsek, nasıl olur, işe yarar mı acaba?
Ben yarayacağını düşünüyorum. En azından bu işlerin nasıl yapıldığını bilen birisi olarak bize bir şeyler gösterir öğretirdi. Ne dersiniz?(MS/EÜ)