Anayasa Mahkemesi’nin “doğumun, tıbbi zorunluluk halinde sezaryenle yaptırılabileceğine” ilişkin kanun maddesinin yürürlüğün durdurulması ve iptali talebine verdiği ret kararının gerekçesi bugün Resmi Gazete’de yayınlandı.
AYM, söz konusu maddenin Anayasa’ya uygun olduğuna dair kararını 3 Ekim 2013’te dörde karşı 11 oyla alınmıştı. Ret oylarından biri AYM’nin tek kadın üyesinden gelmişti.
AYM bugün açıklanan gerekçeli kararında kişinin sağlığı ve bedeni üzerindeki tasarruf hakkının sınırsız olmadığını; söz konusu maddenin hekime, tedaviye ilişkin bilimsel görüşünü ileri sürme ve uygulama konusunda yasal bir dayanak sağladığını söyledi.
125 CHP’li vekil başvurmuştu
CHP’li vekiller de başvuru gerekçesinde şu noktalara dikkat çekmişti: * Pek çok ülkede sezaryen oranlarındaki artışa rağmen anne adaylarının seçim yapma haklarını ortadan kaldıran ya da hekimlere yönelik yaptırım tehdidini içeren bir düzenleme bulunmadığı, * Bu anne istemli sezaryenin tıbbi bir endikasyon olmadığı düşüncesinin benimsendiği, * Hamile kadının istemediği ve muvafakat vermediği bir tıbbi müdahaleye maruz bırakıldığı, * İnsan onurunun kişilerin kendi vücut bütünlükleri, maddi ve manevi varlıklarıyla ilgili karar verme hakkını ve bu hakkın hamile kadınların çocuklarını nasıl dünyaya getireceklerine ilişkin yöntemi seçme hakkını da içerdiği, * Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla kişinin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürme hakkının birbiriyle kopmaz bir bağ içinde olduğu, * Bu hakların Anayasa'nın 17. ve 56. maddeleriyle birlikte bütüncül bir şekilde koruma altına alındığı, * Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının saygı duyulması gereken bir hak olduğu, * Devletin pozitif edimleriyle yaşama geçirilmesi gereken bir yükümlülük olarak belirlenmesine rağmen bu hakkın ölçüsüz bir şekilde sınırlandırıldığı, * Hakkın kullanımını zayıflatarak hakkın özüne dokunulduğu, * Demokratik toplum düzeni gereklerinin yerine getirilmediği ve Anayasa'nın ruhu ve sözüne aykırı olmama ölçütünün de karşılanmadığı, * Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tabiplerin çalışma özgürlüğünü sınırlandırdığı, * Bu sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine ve bu ilkenin alt ilkeleri olan "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" ilkelerine aykırı gerçekleştirildiği, * Maddi durum iyi olanların yurtdışına çıkarak sezaryen ameliyatı olabilecekken diğer kişilerin bu hakka sahip olmadıkları ve bu durumun da eşitlik ilkesini ihlal ettiği. |
Cumhuriyet Halk Partisi’den 125 milletvekili Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürerek iptalini istemişti.
İptali istenen maddelerden biri 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’na eklenen “Gebe veya rahmindeki bebek için tıbbi zorunluluk bulunması hâlinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilir” maddesiydi.
CHP’li vekiller bu maddenin yaşam hakkı ve kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi ile hekimlerin çalışma özgürlüğü ve hakkı bakımından anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştü.
“Kişinin sağlığı üzerindeki tasarrufu sınırsız değil”
AYM gerekçesinde Anasayasa’nın devlete verdiği herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama ödevine dikkat çekti. Sağlık hakkına ilişkin devletin görevlerine işaret etti.
Anayasa’ya göre devletin insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlaması görevine dikkat çeken AYM, iptali istenen madde ile devletin yükümlülüğü gereği olarak “kişilerin sağlıklı yaşam sürmeleri açısından tıbbi zorunlulukların esas alınmasını amaçladığını” söyledi.
AYM, Anayasa'nın “Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tabi tutulamaz” diyen 17. maddesine işaret ederek kişinin sağlığı ve beden bütünlüğü üzerindeki tasarruf hakkının mutlak ve sınırsız olmadığını ileri sürdü.
“Devlet, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır. Dolayısıyla kişinin sağlığı ve beden bütünlüğü üzerindeki tasarruf hakkı, gerek kendisi gerekse üçüncü kişilerin müdahalesi yönünden mutlak ve sınırsız değildir.
"Birey bedeni üzerinde tasarrufta bulunabilirse de bu tasarruf sınırlıdır ve bunun için başkasını da zorlayamaz. Üçüncü kişilerin kanunun cevaz vermediği tasarrufları, muhatabın rızasına dayansa da hukuka uygun değildir. Bunun sağlık alanına yansıması hastanın, hekimi tıbben uygun görmediği tedaviye veya ameliyata zorlayamamasıdır. Aksi durumda hekimin hukuki hakları ve tıbbi etik kurallarının yanında hastanın tedavi hakkı da ihlal edilmiş olur.”
“Kural, hekime dayanak sağlıyor”
Tedavi yönteminin belirlenmesinin hekimin görevi olduğunu söyleyen AYM “hekim, hasta tarafından bilimsel görüşüne aykırı teşhis ve tedaviye zorlanamaz” dedi.
İptali istenen maddenin hekime, tedaviye ilişkin bilimsel görüşünü ileri sürme ve uygulama konusunda yasal bir dayanak sağladığını söyleyen AYM “Sezaryen ameliyatını sağlık hizmetlerinden yararlanmaya engel olmayacak biçimde, tıp bilimine göre belirlenecek nedenlerle sınırlayan, bilimin gerekleri dışında herhangi bir yöntem dayatmayan dava konusu kuralın, kadının maddi ve manevi varlığını geliştirmeye engel olduğu söylenemez” dedi.
Hekime tercih hakkı verilmeyerek çalışma hakkının engellendiği iddialarına reddeden AYM “Doğumun gerçekleşmesinde sadece iki yöntemin olduğu dikkate alındığında, anne adayına hekimin bilimsel tercihini etkisiz kılacak üstün bir tercih hakkı verilmesinin, uygun görmediği tedaviyi uygulamaya zorlanacak hekimin çalışma hürriyetini daraltacağı açıktır. Dolayısıyla bu durum, hekimin tedavi yöntemini belirleme hakkına müdahale olacaktır” dedi.
CHP’li vekillerin “Maddi durumu iyi olanların yurtdışında sezaryen ameliyatı olabileceği hâlde zayıf olanların bunu gerçekleştiremeyeceği, bu durumun eşitsizlik yarattığı” iddialarına ise “diğer ülkelerin kuralları ile dava konusu kural eşitlik yönünden kıyaslanamaz” şeklinde yanıt vererek söz konusu maddenin “gelir durumuna bakılmaksızın herkese uygulanacak objektif, soyut ve genel bir düzenleme niteliğinde olduğundan eşitlik ilkesine aykırı olmadığını” söyledi.
Karşı oy gerekçeleri
Karşı oy kullanan üyeler Anayasa’nınkişinin "maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı"nı koruyan 17. , "kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi bütünlüğüne dokunulamaz" diyen 15. maddelerine işaret etti.
Karşı oy kullanan Osman Alifeyyaz Paksüt “Anayasa kurallarının kişi özgürlüğü lehine yorumlanması şeklindeki genel ilke benimsendiği takdirde, sezaryen yasağının Anayasa'nın 17. maddesinden kaynaklanan kadının tek başına tasarruf alanında kalan doğum yöntemini seçme özgürlüğüne getirilmiş, demokratik bir toplumda zorunlu olmayan, ölçüsüz bir müdahale olduğu sonucuna varmak gerekir” dedi.
Zehra Ayla Perktaş, “Kişilerin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı, kendi vücut bütünlükleri hakkında karar verme hakkını da içerir. Dolayısıyla hamile kadının çocuğunu ne şekilde dünyaya getireceğine ilişkin yöntemi seçme hakkı ‘insan onuru, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı’ ile yakından ilgilidir” dedi.
“Bu durumda sezaryen yöntemi ile doğumun gerçekleştirilmesi hakkına getirilen bu sınırlama Anayasa'nın 17. maddesine aykırıdır.”
Engin Yıldırım ve Zühtü Aslan da düzenlemenin sezaryen ile doğum konusunda anne adayının bireysel tercihini tamamen ortadan kaldırdığını söyledi.
“Esasen kuralın yüklemi olan ‘yapılabilir’ ibaresi de ayrıca belirsizlik hatta kendi içinde çelişki barındırmaktadır. Bu haliyle kural ‘tıbbi zorunluluk bulunsa bile doktor sezaryen yapmayabilir’ şeklinde anlaşılmaya müsaittir. Halbuki zorunluluğun olduğu yerde tercihe yer yoktur. Bu kural olmasa bile anne adayı veya bebek açısından tıbbi zorunluluk halinde sezaryen ameliyatı yapılmalıdır. Bu nedenle kuralın asıl amacı, tıbben bir sakınca olmadığı durumlarda anne adayının kişisel tercihlerine bağlı olarak sezaryen ile doğum yapmasını yasaklamaktır.” (BK)
* Gerekçeli karara buradan ulaşabilirsiniz.