Haberin İngilizcesi için tıklayın
Anayasa Mahkemesi, siyasetçi Osman Baydemir’in başvurusunda Anayasa’da güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
AYM Baydemir’e 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
“Stres ve cezalandırma endişesi”
Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varıldığına dikkat çeken AYM, önceki kararlarına atıfla bu kez de ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulduğuna karar verdi:
“Temyiz öncesinde hapis cezasına hükmedilerek erteleme kararı verilen ve bozma kararı sonrasında hakkındaki kovuşturma ertelenerek üç yıl süreyle denetim altına alınan başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen o dönem milletvekili olan başvurucunun ilerde kovuşturmaya maruz kalma ve cezalandırılma riskinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir.
“Bu sebeplerle başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek denetim altına alınmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir.”
“Sınırlama, son çare olmalı”
Evrensel gazetesinin haberine göre, Anayasa Mahkemesinin daha önce pek çok kez demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıkladığı vurgulandı:
“Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.”
Anayasa’nın 34. maddesinde, fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının güvence altına alındığı hatırlatıldı:
“Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır.
“Dolayısıyla kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır.
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplanma özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır.”
“Şiddet tehlikesi yoksa müdahale edilemez”
Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesinin çoğulcu demokrasinin gereği olduğuna dikkat çekilen kararda, toplantı barışçıl ise veya herhangi bir şiddet tehlikesi bulunmuyorsa yalnızca bildirim yükümlülüğüne uyulmadığı gerekçesiyle dağıtılamayacağı belirtildi.
“Barışçıl bir gösteri veya basın açıklaması nedeniyle ilke olarak bu gösteri ya da toplantıya katılan kişilere kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezai bir yaptırım da uygulanmaması gerekir.”
“Suçlamaya dair tespit yapılamadı”
“Başvurucunun gruba hitaben konuşması sırasında terör örgütü ve terör örgütü liderini övücü nitelikte sloganlar atıldığı belirtilmekle birlikte iddianamede belirtilen eylemlere ilişkin herhangi bir isnat bulunmamaktadır” denilen kararda, haklarında kamu davası açılan şahısların yasa dışı slogan attıklarına veya suç unsuru poster taşıdıklarına dair herhangi bir tespit yapılamadığının belirtildiği hatırlatıldı.
“Tedbir ve cezalar barışçıl toplantı hakkına dolaylı sınırlamalara dönüşmemelidir. Toplantı hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir.”
Ne olmuştu?
Osman Baydemir Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanıyken DTP Genel Merkezinin aldığı karar doğrultusunda ateşkesin kalıcılaştırılması ve operasyonların durdurulması amacıyla 2006 yılında Diyarbakır’da başlayan ve Ankara’da sona ermesi planlanan barış yürüyüşü adıyla gösteriler düzenlendi.
Bu gösteriler kapsamda 16 Aralık 2006’da DTP’li belediye başkanları ve parti mensuplarının katılımıyla Urfa’dan Antep’e hareket edildi.
17 Aralık 2006’da Antep’te binlerce kişinin katılımıyla eylem yapıldı.
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı Baydemir ve diğer on altı kişi hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçundan cezalandırılmaları talebiyle iddianame düzenledi, dava açıldı.
Yargılamanın sonunda Gaziantep 4. Asliye Ceza Mahkemesi Baydemir ve diğer on dört sanık hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetti, hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Baydemir’in itirazı sonrasında yeniden görülen davada da karar değişmedi. Yargıtay’a yapılan başvuruda ise kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozuldu.
Bozma kararı sonrası Mahkeme, Baydemir’in milletvekili seçilmesi nedeniyle yargılamanın durdurulmasına hükmetti. Dosya yeniden mahkemeye gönderildi. İade yazısı sonrası Mahkeme, bozma kararına uyarak 13 Şubat 2018’de kovuşturmanın ertelenmesine ve Baydemir’in üç yıl denetime tabi tutulmasına karar verdi.
Bu kararın ardından Osman Baydemir, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’ye başvurdu. (AS)