Anayasa Mahkemesi (AYM), Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nda 1991’den beri seçim yapılmaması üzerine “örgütlenme özgürlüğünün ihlali” kararı verdi.
AYM, mahkemeye başvurarak seçim yapılmasını isteyen ancak talepleri reddedilen Efthymia Meentzlou, Evdoksia Galanopulo, Katina Evdokiya Veriopolos, Keti Vuças ve Maria Filimon’u haklı buldu.
Aynı zamanda vakfın doğal üyesi olan cemaat üyeleri 11 Şubat 2014’te Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesine dava açtı.
Vakfın yönetimine ilişkin seçimin en son 1991’de yapıldığını, Resmî Gazete’de Eylül 2004’te ve Eylül 2008’de yayımlanan yönetmelikler kapsamında 2004, 2008 ve 2012’de yapılması gerekirken Vakfın, Yönetim Kurulu seçimini yapmadığını belirtti.
Cemaat üyeleri, 2013’te Vakıflar Yönetmeliği'nde değişiklik yapılmasıyla da söz konusu yönetimin hukuki boşluktan istifade ederek 2014 itibarıyla 23 yıldır görevine devam etmeyi sürdürdüğünü kaydetti. Mahkemeden yetkisini kullanarak seçim tarihi ve seçim usulü belirlemesini talep etti.
Vakıflar Genel Müdürlüğü talebin reddini istedi
Vakıflar Genel Müdürlüğü, mahkemedeki savunmasında seçim hususunda 2013’te hazırlanan yönetmelik geçerliği olduğunu, yeni yönetmelik hazırlanıncaya kadar da yönetim kurulu seçimlerinin yapılmayacağını söyledi.
Cemaat vakıflarının yönetim kurulu seçimi hususunda yürürlükte olan bir usul bulunmadığından yeni bir seçim yapılmasının hukuken mümkün olmayacağını ileri sürerek davanın reddini istedi.
Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi de bu yönde karar vererek 8 Aralık 2015’te davanın reddine karar verdi. Yargıtay da ilk derece mahkemesini kararını onadı. Nihai kararı başvuruculara Ocak 2019’da tebliğ etti. Cemaat üyeleri bunun üzerine dosyayı AYM’ye götürdü.
Haklarının Lozan Antlaşması ile korunduğunu belirten Meentzlou, Galanopulo, Veriopolos, Vuças ve Filimon bu durumun mahkemece gözardı edildiğini kaydetti. Vakfı hiçbir yönden denetleyemediklerini kaydetti. Ayrıca mülkiyet hakkı, din ve vicdan özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiğini ifade etti.
AYM de Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Kararını şöyle gerekçelendirdi:
Başvuru konusu olay 5737 sayılı Kanun'un işaret ettiği şekilde cemaat vakıflarının seçim usullerinin yönetmelikle belirlenmesi hükmüne istinaden çıkarılan yönetmeliğin iptal edilmesi etrafında şekillenmiştir. Bunun sonucunda anılan seçim usullerini düzenleyen bir yönetmelik bulunmadığı gerekçesiyle uzun yıllar boyunca seçim yapılmamıştır.
İlgili Yönetmelik iptal edildikten sonra, yeni bir Yönetmelik çıkarılmamasının, bu süre zarfında idarenin hareketsiz kalmasının temel hakkın kullanımını engelleyici nitelikte bir mevzuat boşluğu yarattığı açıktır. Buna rağmen kanun koyucunun işaret ettiği şekilde idare söz konusu alanı düzenlememiş ve 19/1/2013 tarihinden itibaren cemaat vakıflarının seçim usullerinde uygulanacak kurallar yönünden bir mevzuat boşluğu oluşmuştur.
Bunun üzerine başvurucular, açtıkları davada ilgili boşluğun 4721 sayılı Kanun'un 1. maddesi kapsamında hâkim tarafından doldurulmasını talep etmiş ancak Mahkeme 5737 sayılı Kanun ve bu Kanun'un cemaat vakıflarının seçimlerinin düzenlenmesinin yönetmelik ile yapılması gerektiği hükmünün mevcut olması nedeniyle hukuksal bir boşluğun olmadığını değerlendirerek davayı reddetmiştir. Bir başka deyişle yargılamanın sonunda davanın esası hakkında bir karar vermemiştir.
Başvurucular tüm bu süre boyunca cemaat vakfı seçimlerinin yaptırılmasını sağlayamamış; özetle Vakfın doğal üyeleri olmalarına rağmen Vakfın yönetimi ile ilgili oy kullanamamış, seçimlerde söz sahibi olamamış, Vakıf yönetimini denetleyememiş ve sonuç olarak örgütlenme özgürlüklerinden yararlanamamıştır.
Dolayısıyla yukarıda anlatılanlar çerçevesinde olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin üzerine düşen şekilde yönetmelik düzenlemesi yapmadığı anlaşılmıştır. Bu durum başvurucuların cemaat vakfı yönetim kurulu seçimleri yapılmaması ile ilgili şikâyetinin uzunca bir süre çözümsüz bırakılarak örgütlenme özgürlüğünün getirdiği haklara erişimlerini imkânsız kılmıştır. Netice olarak devletin başvurucuların sözü edilen Vakıflarda kendileri ve Vakfın üyeleri adına örgütlü bir biçimde hareket etme hakkından etkin bir şekilde yararlanmalarını sağlamak konusundaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(HA)