Alternatif Bilişim Derneği, Türkiye’de İnternetin 2013 Raporu/Durumu’nu yayınladı.
Raporda diğer yıllardan farklı olarak, bu sene sosyal medya ortamlarında üretilen ve dolaşıma sokulan içeriğe ilişkin başlatılan yasal işlemler ve Gezi direnişine koşut olarak hükümetin sosyal medya ortamlarının kullanımına yönelik ürettiği söylem nedeniyle tartışmaya açık olguların ortaya çıktığını ifade ediliyor.
Raporda Türkiye'de devletin vatandaşları izlediğine belirtilerek “Türkiye’de toptan gözetim paradigmasının yükselişi ciddi bir kamuoyu tepkisi toplamaktadır. Başta KCK ve Ergenekon davaları olmak üzere, bu gözetim çorbasına kepçe sallayıp delil üretmek gündelik hukuki skandallar haline geldi. Mahremiyet ve kişisel veri koruması bakımından ise hukuki düzeyimiz ‘Vahşi Batı’ seviyesinde” tespiti yapıldı.
Ağ Tarafsızlığının Gerçekleştirilememesi Sorunu, 5651 Sayılı Yasanın Mevcudiyeti ve Erişim Engelleri Sorunu, Dijital Gözetim ve Gözetim Devleti, Dijital Ortamlarda Kişisel Verilerin Korunması Hakkı, İnternet Ortamında Nefret Söyleminin Varlığı, Sosyal Medya Ortamlarına Yönelik Günah Keçileştirme, Tutuklamalar ve Sansür ile Yeni Medya Okuryazarlığı: Kuramsal ve Kavramsal Değerlendirme ve Türkiye’deki Mevcut Durum başlıklarının tartışıldığı yirmi sayfalık rapor özetle şöyle:
"Kapatılan siteler ifade özgürlüğü ihlali"
* Ağ tarafsızlığı her ne kadar yasalarımızda yer almamakta ise de “ifade özgürlüğü” ile taban tabana örtüştüğü tartışmasızdır. İnternete erişimin engellenmesi ya da denetlenmesi internet kullanıcılarının ifade özgürlüğüne ket vurmaktadır.
* Ağ tarafsızlığının korunabilmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu ortadadır. Yasal olarak bu konuyla alakalı sayılabilecek 5651'in ise oldukça eksik ve sıkıntılı olduğu görülmektedir.
* Geçtiğimiz Nisan'dan bu yana, geçen altı aylık sürede yaklaşık 5000'den fazla alan adı 5651 numaralı yasa gereğince erişime engellenmiştir. Yani Türkiye'de ayda ortalama 1000 alan adı erişime kapatılmaktadır.
"Hükümet dijital aktivizmi hedef haline getirdi"
* Özellikle Gezi parkı eylemlerinin ardından internet ve dijital aktivizm, hükümet sözcüleri tarafından çok defa hedef haline getirilmiş, bu da sansür ve gözetimin arttırılacağı yönlü kaygıları arttırmıştır. Bu gibi açıklamalar hukuki olmadığı gibi yersiz ve yararsızdır. Yurttaşların ifade ve örgütlenme özgürlüklerine müdahaledir.
* Devlet kendi imkanlarının el verdiği ölçüde tüm vatandaşların telefon görüşmelerini dinlemek ve kaydetmek istemekte, bunun için de işletmecileri kendisiyle işbirliği yapmaya zorlamaktadır.
* “Kişisel Verileri Koruma” yasa tasarısı hala yasalaşmamıştır. Bu boşluk sebebiyle dinleme skandalları gündelik olay haline gelmiştir. İnsanların hukuksuz dinleme ve izleme faaliyetlerinden hareketle hazırlanan iddianamelerle tutuklanması hiç sorgulanmamaktadır. Adım adım kurulan ve herkese kendisinin gözetlendiğini hissettiren “süper-panoptikon” temel hak ve özgürlük ihlallerini sıradanlaştırmaktadır.
"Nefret söylemi sosyal medyada da yer aldı"
* Yeni medya ortamları bir yandan demokratikleşme için diğer yandan da nefret söylemi gibi olumsuz pratikler için alternatif ortamlar sunmaktadır.
* Türkiye’deki ekonomik, sosyal ve kültürel çatışmalar sonucunda ortaya çıkan toplumun farklı kesimlerindeki kutuplaşmaların internet ortamında daha da keskin bir şekilde sürdürüldüğü, yeniden üretildiği ve “öteki”ne yönelik tahammülsüzlüğünün giderek arttığı gözlenmiştir.
* İnternette Gezi Parkı protestolarına ilişkin çok sayıda paylaşım yapılmıştır. Özellikle sosyal medya ortamlarında net bir kutuplaşma olduğu görülmüştür. Taraflar arasında zaman zaman küfürleri de içeren nefret söylemlerine rastlanmaktadır. Öte yandan Gezi süreci internet ortamlarında nefret söylemine yönelik farkındalık yaratılması konusunda da katkıda bulunmuştur. Ayrımcı, cinsiyetçi dil veya küfür içeren ifadelerin paylaşılmaması yönünde çağrılar da yapılmıştır.
"Kullanıcılar alternatif mecralar buldu"
*Sosyal medya gerek haber alma, gerekse insanları bir araya getirme gücü nedeniyle hükümetin yeni hedefleri arasındadır. Bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve birçok hükümet yetkilisi tarafından ‘baş belası’, ‘ehlileştirilmesi’ gereken olarak tarif edilen sosyal medyayı denetlemek, sansürlemek ve hatta insanları gözaltına almak için birimler kurulması gündemdedir.
* Hükümetin internete ilişkin genel politikalarının sosyal medyada da etkin bir şekilde hayata geçirilmek istendiği görülmektedir. Dünya çapındaki ağların kapatılması büyük yankı uyandıracağından kapatma yoluna gitme yerine denetim, gözetim ve bireylerin yargılanması yolunun izlendiği görülmektedir. Kullanıcılar bakımından Facebook, Twitter gibi büyük şirketlerin uyguladığı ve uygulayacağı sansüre karşı alternatif mecralar yaratmanın gerekliliği görülmüştür.
* Gezi direnişi ve sonrasında demokratik katılımın ve müzakere kültürünün gelişimi için yeni medya/dijital okuryazarlıklar gerektiği bir kez daha anlaşılmıştır.
"BTK hafiyelik misyonunu bırakmalı"
Raporda şu öneriler yer alıyor:
* Kullanıcı haklarının savunulduğu, ağ tarafsızlığının ve en geniş hâliyle ifade özgürlüğünün korunduğu yasal düzenlemeler en kısa zamanda gerçekleştirilmeli.
* Erişim engelleme suçla mücadele etmenin etkin bir yolu değildir. Mahkemeler tarafından verilen koruma tedbiri kararları süresiz olduğu için cezaya ve nihayetinde kalıcı sansüre dönüşmektedir.
* Türkiye'de yaşayan herkes telefon konuşmalarının dinlendiğinden ve kaydedildiğinden emindir. Vatandaşların arzusu Bilgi Teknolojileri Kurumu'nun (BTK) hafiyelik misyonunu bırakması ve asli görevi olan “düzenleyici kuruluş” durumuna geri dönmesidir.
* Türkiye’de genellikle hedef alınan gruplara yönelik anahtar sözcüklerin belirlenerek buna göre internet ortamları izlenmeli ve bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmalı.
* Nefret söylemi içeren içeriğin yayınlandığı siteye/şirkete/servis sağlayıcıya vb. şikayet bildirilmeli ancak bu şikayetler ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeli.
* Yeni medya okuryazarlığı konusunda eğitimler verilmeli ve toplumsal farkındalığı arttırıcı kampanyalar yürütülmeli.
* Nefret söylemi/suçu mağdurları ile dayanışılmalı ve destek olunmalı, bu konuyla ilgili uluslararası işbirliği sağlanmalı.
* Akademik çevrelerin, STK’ların ve mağdurların taleplerinin dikkate alındığı yasal düzenlemeler yapılmalı.
Raporun tamamını buradan okuyabilirsiniz. (EA)