Avukatlar itiraz dilekçelerinde, hem uygulamanın hem de takipsizlik kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) iki maddesine aykırı olduğunu belirttiler.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, MİT görevlilerinin kanuni yetkilerini kullandığını gerekçe göstererek soruşturmada takipsizlik kararı vermişti.
Avukatlar Tanrıkulu ve Elçi, itiraz dilekçelerini, 28 Ekim Cuma günü, Siverek Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na iletilmek üzere, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim etti.
Tanrıkulu'nun bianet'e verdiği bilgiye göre, itiraz gerekçeleri şöyle:
Takipsizlik kararı etkili başvuru hakkının ihlali: "AİHS'nin 13. maddesi, sözleşmede korunan haklardan birinin ihlali düşünülüyorsa, iç hukukta etkili hukuk yollarına başvuru hakkı olmalı, diyor. Bu olayda, takipsizlik kararıyla bu madde ihlal edildi."
Tanrıkulu, soruşturma dosyasının bir kopyasının kendilerine verildiğini, bu dosyada, "ne MİT'le ne de iletişim şirketleriyle bir yazışma olduğunu" söylüyor:
"Etkili başvuru hakkı, hukuk devleti olabilmenin en temel gereklerinden biri. Savcılık hiçbir araştırma yapmadan, iletişim kayıtlarını getirtmeden, 'iletişim kayıtlarının şirketler tarafından verildiğine ve İnternet üzerindeki iletişimin izlendiğine dair somut hiçbir kanıt olmadığı gerekçesiyle' takipsizlik kararı veriyor. Bir araştırma yapmadan verilen takipsizlik kararı, 13. maddeyi ihlal ediyor."
"Uygulama özel hayatın ve aile hayatının korunmasının ihlali: "AİHS 8. madde bu hakları düzenliyor. Burada iki kriter var:
* Özel hayata bir müdahale var mı, ona bakmak gerek. İletişimin dinlenmesi özel hayata müdahaledir.
* Müdahale varsa, bunun meşru olup olmadığına, demokratik bir toplumda gerekli mi değil mi, buna bakmak gerek."
"Bu olayda müdahale olduğu kesin. Müdahalenin kanuni dayanağı var. Ama meşru değil, güdülen amaç da meşru değil. Ayrıca bu kadar geniş bir müdahale demokratik bir toplumda gerekli değil. Dolayısıyla AİHS'nin 8. maddesi ihlal edilmiştir."
Tanrıkulu: Başbakan bizzat olur vermeseydi, soruşturma açılmayacaktı
Tanrıkulu, ellerindeki soruşturma dosyası kopyasındaki bir başka bilgiye de dikkat çekiyor:
"Savcılık, MİT yasası uyarınca, soruşturmaya izin verip verilmeyeceğine dair Başbakanlığa görüşünü sormuş. Başbakanlık müsteşarlığı, soruşturmaya izin verilmemesi yönünde görüş bildirmiş; ancak bizzat Başbakan soruşturma izni vererek soruşturmaya olanak sağladı. Ama soruşturma fiilen yapılmadı."
"Adaletin burada gerçekleşmesini istiyoruz"
MİT görevlilerinin görevlerini kötüye kullandıklarını söyleyen Tanrıkulu, takipsizlik kararının da hukuka aykırı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini savunuyor.
Tanrıkulu, "Bu ülkede adaletin gerçekleşmesine inanç açısından, burada alınan kararlar, AİHM'den çıkan kararlardan daha değerli" diyor:
"Biz bu konularda adaletin burada gerçekleşmesini istiyoruz. Yargı yollarının bize açık olması gerek. Maalesef Türkiye'deki yargı makamları bunu çok önemsemiyor.
"Yargının devletin kurumlarını değil, öncelikle yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini devlete karşı koruması gerek. Oysa bizde, genellikle, yurttaşların temel hak ve özgürlükleri devletin kurumlarına feda ediliyor."
MİT'in total fişleme operasyonu
MİT 8 Nisan-30 Mayıs 2005 arasında, Türkiye'de telekom hizmeti veren bütün şirketlerin telefon üzerinden gerçekleşen iletişimlerin dökümlerini istemişti. MİT'in bu talebine izin verense, 6 Mayıs tarihli kararıyla, Diyarbakır 6. Ceza Mahkemesi olmuştu. MİT Basın Müşavirliği, bianet'e yaptığı açıklamada, talebi, kararı ve verileri elde ettiklerini doğrulamıştı.
Olayla ilgili suç duyurusunda bulunan Diyarbakır Barosu, kayıtların derhal imha edilmesini istemişti.
Başsavccı Hüseyin Canan, Baro'nun suç duyurusunun ardından Başbakanlık'tan soruşturma izni istemişti. Başbakan Erdoğan'ın izin vermesinin ardından soruşturma başlatan Başsavcı Canan, MİT'e izin veren kararı alan hakim Sami Tetik'le ilgili dosyanın ayrılmasına ve soruşturmanın devamına karar vermişti. (TK)