*Fotoğraf: Pixabay.
Aralık 2020'de terörün finansmanının önlenmesi adı altında kabul edilen 7262 Sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun, Af Örgütü'nün son raporlarına göre kâr amacı gütmeyen birçok kuruluşun önemli faaliyetlerini engelliyor veya durduruyor.
Diğer yüzlercesinin de meşru çalışmalarını zayıflatma tehlikesi oluşturuyor. Kanuna getirilen ek düzenlemeleri ve kanunun etkilerini inceleyen bir mini yazı dizisi hazırladık.
Sivil Toplum Kuruluşları konusunda uzman Avukat Deniz Yazgan ile devam ediyoruz.
"Tedirgin edici bir boşluk yaratıyor"
Avukat Deniz Yazgan, yeni yönetmeliğin STK'lar açısından nasıl soru işaretleri yarattığı konusunda şunları söylüyor:
Değişiklik Yönetmeliği olarak adlandırabileceğimiz 21.10.2021 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan Dernekler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin, üç konuda soru işareti yarattığını söyleyebiliriz:
Kişisel verilerin korunması, yardım verme bağlamında hesap verebilirlik ve sakıncalı dernek kavramının yeniden kıymetlendirilmesi.
Evet, pandemi dolayısıyla toplanamayan dernekler için elektronik ortamda genel kurul toplantısı yapamamak sancılı süreçleri beraberinde getirdi.
Ancak özellikle muhalif veya toplum tarafından marjinalize edilmiş alanlarda çalışma gösteren derneklerin genel kurul toplantılarının izlenilebilirliği kişisel verilerin korunması bağlamında önemli ve tedirgin edici bir boşluk yaratıyor.
Kolluk görevlilerinin görüntü alması
Yazgan, "Bir sivil toplum örgütü değil, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan Istanbul Barosu'nun geçtiğimiz günlerde gerçekleşen olağan genel kuruluna fiziken giren kolluk görevlilerinin LGBTİ Hakları Komisyonu'nun oluşturulmasına dair önergenin tartışılması esnasında görüntü alması, bir başka sorunu akla getiriyor" derken şöyle devam ediyor:
Demokratik toplum gerekliliklerine uygun biçimde çevrimiçi toplantı gerçekleştiren bir derneğin, (bir diğer sorun olan) sakıncalı dernek statüsüne çekilip çekilmeyeceği yoğunluğu yüksek bir gri alan yaratıyor.
Bunun bir hüsnü kuruntu olduğu yönünde iç rahatlatıcı bir açıklama gözlüyoruz.
Kişisel verilere ilişkin endişenin yalnızca bireyin özgürlüğü ve devletin güvenliği terazisi ile ilgili olmadığını da belirtmek gerekir.
Dernekler Yönetmeliği'nin belirli aralıklarla değiştirilmesinin en önemli nedenlerinden biri, derneklerin dijitalleşmeye uyumlanmakta zorlanmasıyken, elektronik ortamda defter tutma, toplantı düzenleme gibi dijital okur yazarlık gerektiren süreçlerin de detaylıca açıklanması gerekir.
Dijitalleşme ve verisel sorunlar
"Dijitalleşme çabası, e-Dernek'ten DERBİS uygulamasına kadar geçen 16 yılda büyük verisel ve altyapısal sorunları da deneyimlemişken, Değişiklik Yönetmeliği ile gelen bu yeni verilerin işlenişine dair uygulamalı çalışmalar şart" vurgusu yapan Yazgan ekliyor:
Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü'nden tüm dernekleri kapsayan uygulamalı eğitimler bekliyoruz.
Uygulamaya dair bir başka sorun da çalkantılı pandemi süreci dolayısıyla dernek üyelerinin bir kısmının yüz yüze gelmek isterken, bir kısmının elektronik biçimde bu toplantılara katılım isteminde ortaya çıkacaktır.
Şimdilik, hibrit bir toplantı mümkün gözükmüyor. Aynı konuya dair hem elektronik defterin hem de fiziki defterin tutulamayacağını anlıyoruz. Ancak bir yeni Değişiklik Yönetmeliğinin de hibrit sisteme ilişkin olarak altı ay içerisinde aramıza katılacağını düşünüyorum.
"Keyfi ayrışımlar ve statüler"
"Değişiklik Yönetmeliğinin hesap verilebilirliğine ilişkin çok şey söylediğini, kimi dernekler için hesap verme çıtasını aşağı çekerek, kimisi için de yukarı çıkararak keyfi bir ayrışım yaptığını düşünmek abes değil" diyen Avukat Yazgan, şöyle devam ediyor:
Sürelerin 30 günden 45 güne uzatılmasında, kamu yararına çalışma statüsü bulunan dernekler ile yıllık brüt gelirleri 500.000 TL'yi aşan derneklerin bilanço esasına göre defter tutması şartken, bu meblağın 1.500.000 TL'ye yükseltilmesinde çıtanın radikal bir şekilde yukarı çekildiğini görüyoruz.
Ancak özellikle yabancı derneklerle olan ilişkiler bakımından, 09.07.2020 günlü Değişiklik Yönetmeliği, alınan yardımlara ilişkin detay istemini artırmışken, 21.10.2021 günlü Değişiklik Yönetmeliğinin ek maddeleri ile, örgütlenme özgürlüğünün açıkça risk olarak değerlendirildiğini ve denetim şeklinin daha da detaylandırıldığını söylemek mümkün.
Bir derneği riskli kılan şeyler nelerdir, sorusu akıllara geliyor.
"Sakıncalı dernek" kavramı
Yazgan, "Sakıncalı dernek kavramı, Cumhuriyet hafızasında problematik bir başlık olarak yerini aldı" derken değişiklik yönetmeliği açısından bunu şöyle açıyor:
Değişiklik Yönetmeliği, bu başlığı maddelere ayırarak Ana Yönetmeliğin bir parçası haline getiriyor.
Ek madde 1 uyarınca, Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından derneklere yönelik suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadele kapsamında risk analizi için hazırlanacak denetim programlarının içeriğini dört gözle bekliyoruz.
Muhbir vatandaş fenomeni ile kilitlenmiş yargı sisteminin ardından, muhbir dernek fenomeninin yolda olduğunu, özellikle iç ilişkide veya üst kuruluşlar kapsamında (örneğin federasyonlar) olumsuz ilişkilere sahip veya hasmane devralma gibi tehlikelerle yüz yüze olan derneklerin "riske yönelik risk" altında olduğunu belirtmek gerekiyor.
Derneklerin üç gruba ayrılması
"Dernekler, risk altında iseler, yüksek, orta ve düşük olarak üç ayrı gruba ayrılacaklar" diyen Avukat Yazgan bunu şöyle açıyor:
- Bu bağlamda 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinin ikinci fıkrası ile düzenlenen terör propagandası yapma, Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin yedinci fıkrası ile düzenlenen örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme ve 314. maddesi ile düzenlenen silahlı örgüt suçlarının oluştuğuna yönelik iddiaların, buna yönelik yeni yargılamaların da yeniden gündeme gelebileceğini düşünüyorum.
- Bir derneğin düşük veya orta riskli olduğu iddia ediliyorsa, suç veya terör örgütü ile nasıl bir ilişki içinde olduğunun açıklanmasına ilişkin olarak, geçitli suç tartışması ortaya çıkacaktır.
- Mülki idare amirlerince yaptırılan denetimlere ilişkin diğer hususlar başlığı, Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün bu denetimi yapacak kamu görevlilerini nasıl belirleyeceği ve nasıl eğitimler ile donatacağına yönelik hiyerarşik ancak detaysız bildirimleri içeriyor.
Derneklerin denetimlerinin, mülki idare amirliklerince düzenlenen eğitim programı sonunda sertifika verilen kamu görevlileri tarafından yapılmasını esas kabul ederken, hemen ardından sivil toplumla ilişkiler birimlerinde görev yapanlar ile zorunlu hallerde diğer kamu görevlilerine yaptırılacak denetimler için sertifika şartı aranmayacağı belirtiliyor.
"Zorunlu hal" sorunsalı
Yazgan, "Zorunlu hal, Değişiklik Yönetmeliğinin en kritik tamlaması. İçişleri Bakanlığı'nın pandemi döneminde yayınladığı genelgelerde en ilgi çeken kavram olan "zorunlu hal", söz konusu bir derneğin terör finansörlüğü olduğunda nasıl bir hal alacak, denetleme eğitimi almamış kamu görevlilerinin bu denetimi gerçekleştirebilmesi için zorunlu olan hal, nasıl tespit edilecek, sorularına yanıt almamız gerekiyor.
Aksi halde, bu uygulamanın, gerek hak izleme ve raporlama çalışmalarında, gerekse siyasi iktidarın ana görüşü dışındaki herhangi bir dernek içinde var olmaya yönelik caydırıcı etkide bulunacağı çok açık.
Değişiklik Yönetmeliği Ana Yönetmeliğe, derneklere kara para aklamanın ve terörü finanse etmenin kötü bir şey olduğuna yönelik farkındalık yaratma misyonu da getiriyor.
Yazgan, "Bu bağlamdaki rehberliğin, dernekleri zorlayıcı dijitalleşme sürecinde de aynı oranda devam etmesini, umuyorum" diyor.
TIKLAYIN - Mini dizi 1. gün: "Düzenlemeler dernekleri kriminalize ediyor"
(PT)