Çizim: Murat Başol
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile ÇHD üye ve yöneticileri Barkın Timtik ve Oya Aslan’ın tutuklu, Özgür Yılmaz’ın bu dosyadan tutuksuz yargılandığı davanın bugünkü duruşması, Silivri Kampusu’ndaki İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN – “Adil yargılanma hakkı için yanınızdayız”
Duruşmaya, Türkiye Barolar Birliği’ni (TBB) temsilen avukat Hasan Fehmi Demir, İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu ve Adana Baro Başkanı Semih Gökayaz da katıldı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden çok sayıda avukat da duruşma salonunda.
“Mahkeme üyeleri telefonla oynuyor”
İlk olarak söz alan Adana Baro Başkanı Semih Gökayaz, Halkın Hukuk Bürosu’nun (HHB) aktardığına göre şunları söyledi:
“Hukuk adına, insan hakları adına bir şey yapabilir miyim diye buradayım. Ama avukatlarla göz teması bile kurmuyorsunuz, üyeleriniz telefonla oynuyor. Ekranlarla kürsüyü kapatma alışkanlığı da bir an önce son bulmalı, yargılama yapan hakim ve savcıların alnı ak olmalı, salondaki herkesle göz teması kurabilmeli.
“Bu duruşmada artık tahliye kararı verilmesini istiyorum. Bu tutuklulukta nasıl bir menfaat var? Serbest kalırlarsa kamu nasıl bir tehditle karşılaşır. Bizim bu tutukluluktan vicdanımız kanıyor.
“Bu dosyada bütün deliller şüpheli”
“Meslektaşlarımız serbest kalsa, gemileri yok ki uyuşturucu getirsinler, gençleri zehirlesinler. Uyuşturucu getirenler serbest. Meslektaşlarımız, borsada hiç işlem yapmamışlardır, borsadan rüşvet teklifi almayacaklar.
“Bu konuların şüphelileri şatafat içinde yaşarken, bütün meslek hayatlarında adaleti savunmuş meslektaşlarımızın tutukluluğu vicdanları yaralamaktadır. Bu dosyada bütün deliller şüpheli. Bu dosyada her şey hukukun tersine işliyor ama meslektaşlarımız serbest bırakılmıyor.”
“Tahliye edilip ertesi gün tutuklandılar”
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da şöyle konuştu:
“Burada avukatlar yargılanıyor, aynı isimlerin yargılandığı ilk duruşmada bu salonda bir karar verildi. Suçun niteliğinin değişmesinden, AİHM kararlarından, yargılananların avukat olmasından bahsedilerek tahliye kararı verilmişti. Bir avukatın tutuklu olması için çok özel nedenlerin var olması gerektiği yazılmıştı.
“O tahliye kararının uygulanmasından hemen sonra, cumartesi günü kararı geri aldırdılar. Yakalama yönünde tutuklama kararı çıkarıldı. Oysa ben bu ilin baro başkanı olarak, 3 nolu ara kararı nedeniyle yargıca mesleğim adına teşekkür etmeyi düşünmüştüm. Pazartesi günü, asliye ticaret mahkemesinin hakimi oldu.
“Kuvvetli suç şüphesi var mı? Kaçma şüphesi var mı? Yok. Tahliye talep etmiyorum. Hukuk adına yürekli olmanızı talep ediyorum.”
“Deliller” sanık avukatlarında yok
Mahkeme yargılanan avukatların avukatlarına, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) dijital delillere dair raporuyla ilgili görüşlerini sordu. Avukatlar ise dosyaya giren dijital materyalin incelemesini yapamadıklarını, mahkemenin teknik yetersizliği sebebi ile dijitallerin örneğinin kendilerine henüz verilmediğini söyledi.
TIKLAYIN - "Varolmayan delille" avukatlara 159 yıl ceza
TIKLAYIN - 3 dakikada “yaratılan” dijital delillerde 167 gün “kayıp”
ÇHD’nin aktardığına göre, Mahkeme Başkanının, dosyadaki ATK raporuna dair tekrar görüş sorması üzerine, avukatlar, raporun bu hali ve dijitaller henüz incelenemediğinden beyanda bulunamayacaklarını belirtti ve süre talebinde bulundu.
“İktidarın, siyasi ceza avukatlarıyla derdi var”
Dosya avukatlarından ÇHD Genel Merkez yöneticisi, avukat Oğuzhan Topalkara, dosyadaki siyasi basınçla ilgili söz aldı:
“Eski Bakan Yardımcısı Selahaddin Menteş’ten ya da şimdiki Bakan Yardımcısı Akın Gürlek’ten doğrudan bir telefonla talimat aldığınızı düşünmüyorum. Ama farkındasınız, bu basınç bile yeterli. Farkında olduğunuz şey, siyasi iktidarın, siyasi ceza avukatlığı yapan avukatlarla bir derdi olduğu. Defalarca talep etmemize rağmen tutukluluk devam kararınızda bir virgül değişiklik yapamıyorsunuz. O kadar ateşe koyamıyorsunuz elinizi.”
Mahkeme başkanı ise ısrarla, 9 sayfalık ATK raporuna dair bir diyeceğimiz olup olmadığını sormaya devam etti sayfa belirterek “buradaki tespitleri de görmediniz mi?” dedi.
“ÇHD’nin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ediyorsunuz”
Avukat Halime Şenli Bilgin, “Siz bizim derneğimiz ÇHD’nin toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü de ihlal ediyorsunuz. Ben ÇHD Genel Yönetim Kurulu adına tahliye talep ediyorum” dedi.
Avukat Ümit Büyükdağ da “Hakim Bey, biz sizin adınıza utanmaktan yorulduk. Kararlarınız hukuki metinler değil, anlamlı cümle bütünleri bile değil. Sizin adınıza savunmaları biz yapmayacağız, biz sizi suçluyoruz. Burada gerçekten hukuk konuşup konuşmadığınızın adını koyalım” diye konuştu.
“Dışarıda olsam eyleme katılacaktım”
Tutuklu yargılanan avukat Oya Aslan, beyanında şunları söyledi:
“Yine bir ‘Adli Yıl’ başlangıcındayız. Mesleğe başladığımda adli yıl, kokteylli gecelerdeki kutlamalarla açılırdı, bu gün ise eylemlerle, halkın avukatı sevgili arkadaşım Ebru Timtik'i anarak, daha adil bir düzen için daha fazla mücadele edeceğimize söz vererek başlıyoruz.
“Dışarıda olsaydım muhtemelen iddianameye konu olan eylemlerin daha fazlasına katılmak zorunda kalacaktım. Çünkü gün geçtikçe her şey daha fazla geriye gitmeye başladı. Ekonominin hasarlı ve ağır faturası halka kesildikçe baskı, keyfilik, hukuk tanımazlık ve yozlaşma daha da artar oldu.
Yargıdaki yozlaşma örneklerini sıraladı
“Bu adli yıl açılışı haftasında yargıdaki yozlaşmaları hatırlamadan başlamak olmaz. Basına yansıyan örneklerden; Adana Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma bürosu savcılarından Osman Yarbaş'ın Adana uyuşturucu şebekesinin başındaki kişi olduğu ortaya çıktı. Savcı, Narkotik'te çalışan 3 polisi de kurye olarak kullanıyordu.
“Lütfi Karabacak, İstanbul Adliyesinde Terörle Mücadele bürosunun savcılarındandı. Yargıtay'da bağlantıları olan Murat Ayyıldız ile dosyalan çözmek karşılığında para alıyorlardı. Para karşılığında tefecilere operasyon çekiyorlardı.
“Savcı Davut Yılmaz, İran ajanlarıyla çalışıp insan kaçırmalarla uğraşıyordu. İran ajanlarıyla adliyede görüşecek kadar rahattı. Hakimler Savcılar Kurulundaki Hamit Kocabey'in ismi bataklık operasyonuyla anıldı. Hasan Yılmaz, bir dönem Terörle Mücadeleden Sorumlu Başsavcı vekiliydi. Sezgin Baran Korkmaz'ın yurtdışı yasağını kaldıran savcıydı. Sonra Adalet Bakan yardımcısı oldu.
“Dikkatinizi çektiği gibi bunlar hep terörle mücadele biriminde çalışan, özel yetkilerle donatılmış savcılar. Bu savcıların kirli işler içinde olmaları tesadüf değildir. Görevleri ve özel yetkileri işledikleri suçların hem örtüsü hem de zemini oluyor.
“Önemli olan AKP’nin istediği kararı vermek”
“Görünürde, terörle mücadele ediyorlar, risk altındalar. Gerçekte bu gibi savcılar kişisel çıkarlarını korumanın, devlet nezdinde itibar kazanmanın, meslekte yükselmenin, Adalet Bakanlığına atanmanın yolunu bizimki gibi dosyalarda kendilerini göstermekten geçtiğini biliyorlar.
“Bakın kendini gösterenler, Akın Gürlek gibi, Adalet Bakanlığı yardımcılığına atanıyor. Bu atama Adalet Bakanlığının nasıl hakimler istediğinin de göstergesidir.
“Hakimler adil yargılama ilkelerine, usul hükümlerine uymayabilir. AİHM tarafından bozulacağı kesin olan kararlar verebilirler. Bunların bir önemi yok, önemli olan AKP’nin isteklerine göre kararlar vermeleridir. Bu nedenle geçen adli yıl içerisinde bir savcı verdiği mütalaa nedeniyle açığa alındı. Başka bir hakim karara yazdığı şerh yüzünden, bir diğeri mesleki yetersizlikten, başka bir hakim de tahliye kararı verdiğinden sürgün edildi.
“Bağımsız yargının mücadelesini veriyoruz”
“Bunlar yargıda süren dalgalanmaların köpükleri sadece. Yargının bulanık suyu nedeniyle dibi görmek mümkün değil. Biz ise bu suyun temizlenmesi çabasındayız. Durmadan tarafsız, bağımsız, adil bir yargıdan bahsediyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz.
“Hakkaniyetini yitiren yargının yarattığı sonuçları anlatıp durduk. Sözlerimizi suç ikrarı kabul ettiniz. Hak arayanın suçlu ilan edildiği, sözünün kıymetsiz gösterildiği, kanıtın aranmadığı, itham edenin her sözüne amin dendiği işe yargılama denmez.
“Bilirsiniz ki, hakkaniyetini yitirmiş yargı, idam sehpası gibidir. Tarihe ömürlerini çaldığı insanların sayısını, feryadını, hıncını, öfkesini ve utancını miras bırakır. Bugün sizden istenen iş, hakkını savunanlara ve sahip çıkanlara haddini bilmekten ibaret.
“Engelleyen değil, hakkını arayan yargılanıyor”
“Halk haklarını kullanmak istediğinde sokak ortasında coplanıyor, protesto hakkı keyfi biçimde engelleniyor, hakkın kullanmasını engelleyen değil, hakkını arayan yargılanıyor.
“Hatırlarsanız, milletvekili bir polise tokat attı diye vekilliği düşürüldü. Vekilin tokadı günlerce tartışıldı. Ama polisin sokak ortasındaki işkenceleri, hakkın kullanılmasının engellenmesi tartışılmıyor. Hak bilincinin zayıf olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
“Açıkçası, hakkımı kullanırken, beni engellemek isteyen ve şiddet kullanan polise ben de tokat atardım. Çünkü bizim ülkemizde hakkını savunmanın başka bir yolu yok. Hukuk devletinin olmadığı yerde hakkınızı sadece siyasi ve maddi gücünüzle koruyabiliyorsunuz.
“Bunları gören halk ne yapsın?”
“Beykoz Tokatköy'de halkın evlerinin nasıl zorla yıkıldığı izledik, izlemeye devam ediyoruz. Yıkım işlemi için AKP’li Beykoz belediyesi bu alanın dönüşümü konusunda mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına dikkate almadı.
“Yerel idarelerden merkezi idareye kadar AKP’lilerin mahkeme kararlarını dikkate almadıklarını gördüğümüz ilk örnek değildi bu yıkım.
“Peki soruyorum… Kararı dikkate alınmayan mahkeme, halka ne verebilir? Evi yıkılan halkın yarasını sarabilir mi, evlerini yeniden inşa edebilir mi?
“Hukuk devleti göçüp gitmiş, yargı bağımsız bir erk değil. Bunları gören halk ne yapsın?
“Siyasetçiler Gülşen’i hedef gösterdi, tutuklandı”
“Sanatçı Gülşen aylar önceki konserinde imam hatipler için söylediği sözleri nedeniyle gözaltına alındı ve tutuklandı. İlginç olan gözaltı kararının siyasetçilerin hedef göstermesinden hemen sonra gelmesidir.
“Bu halde yargı tetikçi duruma düşmüyor mu? Pek çok yargı mensubunun bundan rahatsız olduğuna inanıyorum. Fakat hiçbir yargı mensubunun bunlara itiraz edemiyor oluşunu da anlamakta zorlanıyorum.
“‘Terörist’ dendi, ya şimdiki yasaklar?”
“Gökhan Yıldırım ve Sibel Balaç'ın başlattıkları ölüm orucu eylemi 8 aydır devam ediyordu Gökhan Yıldırım dün tahliye olarak ara verdi. 15 Ağustos'ta ise İleri Kızılaltun eyleme başladı.
“Hatırlar mısınız bilmiyorum. Grup Yorum üyeleri İbrahim Gökçek ve Helin Bölek konserlerini özrgürce yapabilmek için başlamışlardı eyleme. Onları kaybettik, şimdi yasaklanan konser sayısı arttı. Grup Yorum'un konserleri, sözde “terörist” bir grup oldukları için yasaklanıyordu.
“Ya şimdi yasaklananlar? 4 ay içinde 18 ayrı etkinlik, konser, festival yasaklanmış. Bu yasaklar her geçen gün artmaya devam ediyor.
“Büro arkadaşlarımız Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal, haksız bir yargılama ile saldırıya uğrayan devrimci avukatlık kimliğimizi savunmak için başladı eyleme.
“Dolayısıyla Ölüm Orucu eylemiyle dikkat çekmeye çalışılan tehlike hafife alınacak bir tehlike değildir. Yaşanan adaletsizlikler ile nasıl bir yaşam yaşandığı ortada değil mi?”
Kozağaçlı’dan heyete: Yanlış yapıyorsunuz
ÇHD Genel Başkanı, tutuklu yargılanan Selçuk Kozağaçlı da sözlerine Ebru Timtik’i anarak başladı:
“27 Ağustos’ta Ebrumuzun kaybının 2. yılıydı. Aramızdan en kıymetlimizi, siz mesleğinizi yapmadığınız için kaybettik.
“Bu dosyayı CCBE gibi dünyanın en büyük avukat örgütleri takip ediyor. Avrupa’nın onlarca barosu takip ediyor. TBB, İstanbul, Adana, Ankara, Türkiye’nin birçok barosu takip ediyor. Etrafınız temsil ettikleri kitleler ile yüzbinlerce avukatla çevrili.
“Bir noktada bir kez olsun düşünmüyor musunuz: ‘Biz bir yerde yanlış yapıyor olabilir miyiz?’ diye? Yanlış yapıyorsunuz. Biz avukatlık yapıyoruz.
“Hakimlik mesleğine ilgi duyar bir haliniz yok”
“Avrupa Konseyi Türkiye raportörü hapishanede ziyaretime geldiğinde, şimdinin bakan yardımcısı Akın Gürlek’in verdiği kararda özellikle bir hususu sordu, hayretle. Şuydu: Kararda, verilen cezalarda alt sınırdan uzaklaşılmasının gerekçesi olarak avukat olmamız gösteriliyordu. ‘Gerçekten avukat olmanız mı, nasıl yazılabilirdi bu?’ diye anlayamıyordu tabii ki.
“Sayın Heyet, okudunuz mu hiç 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Akın Gürlek’in kararını? Hakimlik mesleğine azıcık ilginiz var ise lütfen o kararı okuyun!”
“Hakimlik mesleğine ilgi duyar gibi bir haliniz yok sayın yargıç. Azıcık ilginiz olsaydı, 6 yıldır devam eden tutukluluğumda matbu tutuk devam kararınıza özenip de bir virgül değişiklik yapardınız.
“Beni 10 senedir yargılıyor devlet”
“Devlet siyasi ceza davası avukatlarına yönetememe krizinde saldırır. Yönetebildiği zamanlarda şimdi “örgüt üyesi” dediği avukat örgüt ile irtibat kurabilmesi için tek çözümüdür. İllegal örgüte müzekkere mi yazacak devlet? Avukatını bulur, avukatını takip eder, avukatını dinler.
“Avukat ortadadır çünkü. Silahsızdır, takip edilebilir; dinlenebilir. Beni 10 senedir yargılıyor, çokça senelerdir de dinliyor zaten devlet. Takip ediyor. Ama şimdi yönetemiyor ve saldırıyor.”
“Engizisyon'da bile savunma hakkı var”
Ardından tutuklu avukat Barkın Timtik söz aldı:
“Bir ön kabulle hareket ediyorsunuz: Bunlar DHKP-C’li… Kararınız önceden belli, bizi cezalandıracaksınız! Bu ön kabul ve baştan verilmiş karar. Hangi delili toplar gibi görünseniz de hangi şekil unsurlarına uysanız da arkanızdan sırıtıyor.
“Engizisyon Latince bir kelime ve soruşturma demek. 16. yy’de bir değirmencinin yargılamasında, kendini savunma imkanı da varmış, okuduğum kitaptan böyle anladım.
“Fakat ortaçağ mahkemelerinin bugüne kalan temel özelliği, kişi, bir kez mahkeme önüne çıkarılmaya görsün, ağır işkencelere rağmen suçun itirafı sağlanamamışsa, demek ki sanık suçu gizliyordur. Bu sebeple susarak susmuş, susarak suçluluğunu ortaya koymuştur.
“Ağır işkencelerden kurtulmak için suç kabul edildiyse, ne ala! “Sanık suçunu itiraf etti” olur. Değilse, “Sukut ikrardandır”. Bugün bize yapılan bundan farklı mı? Devrimci avukat olduğumuzu, mesleğimizi halk için halk yararına yaptığımızı, faaliyetlerimizin yasal sınırlar içinde olduğunu, halkın hak ve özgürlüklerimizi korumak ve genişletmekten başka bir çıkar gözetmediğimizi döne döne anlatırken…
“Siyasi iktidarın, varlığının ve meşruiyetinin kaynağı olan anayasaya dahi uymadığını, ülkeyi tamamen keyfilikle yönetmeye çalıştığını söylediğimiz için, “sanık savunmaları” gerekçesiyle “tutukluluğa devam kararı” veriliyor.
“Koca başkan mahzene inmiş, delil bulmuş”
“Bir ikrar var ortada, eliniz mahkum bizi cezalandıracaksınız. Altı yıl olmuş dört duvar arasındayız, bizi cezalandıracaksınız. Yaptıklarımız suç değil onurdur demişiz, ölüme yatmışız; siz bizi cezalandıracaksınız.
“Gizli tanık açık tanık her neyse dinleyin ne diyecekler demişiz, ölüme yatmışız; cezalandıracaksınız bizi öyle mi? Belçika-Hollanda belgeler ne menem bir şeydir inceleyin demişiz, ölüme yatmışız. Siz bizi cezalandıracaksınız hay allah!
“Ölmüşüz, siz bizi cezalandıracaksınız daha, öyle mi sahiden! Özgürlüğümüzün altı yılını duvarlara hapsetmişsiniz ve daha bizi cezalandıracaksınız. Siz her durumda bizi cezalandıracaksınız, anladık cezalandıracaksınız. Beş yıl oldu tutukluyduk, aramadınız. Altı yıl oldu buldunuz!
“Koca başkan mahzene inmiş, bulmuş. Oh bee tamam! Biz razıyız, geçen gün ömürden olsun. Bir ümide kapıldık ki sormayın gitsin. Hard diskler dokunulmadan adli tıbba gönderildi. Sorduk biz de Adli Tıp’a dizi dizi soruları. Bu belgelerin sıhhatinden sual olunmaz hop dediniz.
“Tutukluluğunuz uzasa da zarar değil, ceza kesin”
“Dijital materyallerde bir tereddüt bulunamaz, orijinal olduğu ilgili yazı gereğidir, dediniz. Orijinalitelerini sorarsan, git ara bul da sen getir! Gerçekten arayıp bulmaya kalksak bizim işimiz yaş.
“Hollanda Belçika ülkelerine yapılan operasyonların hukuka uygunluğunun sorgulanmasına kadar gider iş. Bu halde sürüncemede kalır kutsal yargımız. Biz yargıyı ele ayağa düşürür müyüz hiç. Oysa altı üstü sizi cezalandıracağız biz. Tutukluluğunuz uzasa da zarar değil, ceza kesin! Vereceğimizden düşeriz yormayın aklınızı.
“Aylar geçti, duruşmalar görüldü fakat tutukluluk devam. Zarar yok demedik mi ceza kesin bitti, tamam. Nihayet intikal etmiş rapor mahkemeye… Nasıl bir rapor istiyorsan sen onu Adli Tıp’a söyle.
“Sahiden bu dijitallerden neşet etmiş mi kağıtlar? Hikmetinden sual olunamayan dijital içeriklerini nerede ne zaman kim yazmış nasıl bir önemi var? İşte bu cezalandırmanın bilimsel elbisesi. ATK’nin hazretleri yargısına küçük hediyesi.
“Faşizmle yönetilen ülkede yargı ne işe yarar?”
“Külliyen yalan, bizde delilsiz yargılama yoktur… Tanıklarımız gizli, dijitallerimiz kendinden menkul önden kabullüdür. Kim diyorsa ki Türkiye’de bağımsız değildir yargı, bilin ki onlardır tescilli Türkiye düşmanı… İktidara bağlılığımız medar-ı iftiharımız. Bağlılığımızı hukukla anayasa ile sınırlandırmayız. Cumhurbaşkanımızın sözü kanuni esasimiz. Bu kanundan en ufak bir sapma tanımayız…
“ATK ne işe yarar, faşizmle yönetilen bir ülkede? Ne işe yarıyorsa yargı, ATK da yarar işte o işe…
“Ölüm orucunun ilerleyen günlerindeki Gökhan Yıldırım Hakkında Tekirdağ Şehir Hastanesi “3 ay süre ile infazının ertelenmesi uygundur” karar verdi.
1-2 gün sonra ATK, “daha sonra değerlendirmek üzere hapishanede kalabilir” raporu verdi. Bu iki farklı raporu hazırlayanlar tıp biliminin insanları olmalıydı, öyle mi peki? ATK raporu üzerine şehir hastanesi görüşünü değiştirdi. Utanarak mı bilmiyorum R Tipi Hapishanede kalması uygundur diye.
“Bilimin de namusu yere serilmiş, hekimlik mesleği oyuncak edilmiş, işte faşizmle yönetilen bir ülkede ATK bu işe yarar.
“Ölümlerin üstü örtülsün, duvarların ardında kalsın sesleri diye ölüm orucu eylemcilerine, hasta tutsaklara hapishane kalabilir raporu vermekle görevlendirilir Adli Tıp. Bizim davamızda da cezalandırılmamıza hizmet edecek bir “bilimsel hizmet” sunacaktır elbette…
“Otokrasi açıklamaz ama faşizm öyle mi?”
“‘Faşizm’ demek yerine otokrasi, otokratik yönetim diyenlere aldırmayalım pek de, faşizmi çağrıştırdığı şeylerle beraber anımsayalım: Hitlerin Almanyası, Mussolini İtalyası, Franco İspanyası, ABD Mccarty dönemi ve cadı avı, Portekiz Salazar, Pinochet Şili, Batista Küba…
“‘Otokratik yönetim’ tamlaması hatırlatmaz bize bunları. Otokrasi açıklamaz bize hangi sınıfın iktidarı olduğunu… Ama faşizm öyle mi?
“Finans kapitalin namı diğer mali oligarşinin açık terörcü diktatörlüğüdür, en kanlı en şoven emperyalist döneme özgü bir diktatörlüktür faşizm. Yöntem farkları göze çarpsa da emperyalizmin çeşitli aşamalarında değişmez özü.
“Adaletsizlik ve yoksullukta eşitlik var”
“Emperyalizmin yeni sömürge döneminde sömürge tipidir yönetim biçimi de, kendine özgü yanlarıyla bir yeni sömürge iktidarıdır AKP faşizmi.
“Yasama yürütme yargı… “Erkler ayrılığı”, olmayan demokrasimizin kanıtı idi. AKP iktidarında bu güçler tek elde toplanmıştır klasik faşizm icabı.
“İspata ne hacet demokrasiye, halk seçmektedir ya Cumhur-u reisi. İstisna tanınmadan ihlal edilir Anayasa maddeleri. İhlalde gaspta adaletsizlik ve yoksullukta eşitlik vardır guru duyulası… Hiç bir uygulamada hakkaniyet ölçüsü aranmaz görünüşte de olsa.
“Dini değerlerin alabildiğine istismarı, devlet kademelerinin tarikat ve cemaatlerle doldurulması, onların menfaat çatışmaları yönetmenin harikası...
“İşbirlikçi politikaların, anti-emperyalizm sosuyla servis edilmesi… İşte bunlardır AKP’nin alameti farikası. Emperyalistlerin bir işbirlikçi hükümetten bekledikleri, ülkede istikrar oluşturularak devam ettirilmesidir kurulu düzenin.
“Düzenin sürekliliği, emperyalist çıkarların bekası için”
“Küstah değil itaatkar işbirlikçi isterler emperyalistler bu yüzden, çıkılmamalıdır çizdikleri sınırların dışına. Kar oranları riske atılmamalı, ucuz kahramanlıklara dalınmamalı, halkın memnuniyetsizlikleri kışkırtılmamalıdır…
“Düzenin sürekliliğini temin için, devlet yönetiminde belli yasalar ve teamüller korunmalıdır. Emperyalist çıkarların bekası için, devletin erkleri arasında bir denge kurulmalı, hiç bir erk gereğinden fazla şişirilmemelidir.
“Emperyalist tekellerin iştahını kabartan ülke kaynaklarının talanına verilen koşulsuz yağma hakkı, muhtemelen AKP’yi de kudretinden sual olunmaz hissettirmiş, şirazeden çıkarmıştır. İktidar böyle bir şeydir biraz.
“Kendi gücünün sarhoşluğuna kapılmayan bir burjuva iktidar yoktur. Hatta ve hatta asıl güç ve yetkinin halkın ve emeğin birliğinde olduğunu unutup bürokrasi bataklığında değerlerini yitiren sosyalist iktidarlara ve bu ülkelerin tasfiye ve çöküşüne de tanıklık etmiştir tarih.
“AKP’ye can suyu vermenin tek yolu seçim”
“AKP’ye can suyu vermenin tek yolu seçimlerdir. Seçimleri, AKP’nin ister hileyle ister halkı yalan ve demogoji ustalığıyla aldatarak kazanma olasılığı kötü bir senaryo gibi geliyor bazı kesimlere...
“Oysa umutlu ve aydınlık bir gelecek vaadini besleyen “muhalefet”in seçimleri kazanma ihtimali, halk için hiç de daha iyi bir sonuç değildir. İktidar değişir, halk bir nefes alır düşüncesi, cehennem yollarına döşenmiş iyi niyet taşları, kendi iyi sonu kötüye varacak bir düşünce...
“Yaşadığımız cehennem değilse ne?”
“Halk, onların gözünde uyanması tehlikeli bir canavar”
“Her şeyi seçim sandığına havale edenler, bugün derhal çözülebilecek, yasal zemini ve zorunluluğu olan konularda bile, iktidarı çözüme dönük hareket etmeye zorlamayanlar, halkın kendi eyleminin hareketinde maddi ve moral güç bulmasını sağlayacak politikalar geliştirmek yerine, yarın kendi iktidarların yalan beşiğine koyup sallayacaklar uyuyan devin uyanmasını istemiyorlar.
“Halk, onların gözünde uyanması çok tehlikeli bir canavar. Zerrece sevmiyorlar halkı, zerrece güvenmiyorlar. Aptal, uyuşuk, korkak, cahil ve itaatkar olsun istiyorlar. Sürü olsun gösterdiğimiz yere gelsin, otur dediğimizde otursun, sus dediğimizde sussun istiyorlar.
“Geniş halk kitlelerinin okulu eylem alanlarıdır. Talepleri olan eylemler, gerekli kuvvet uygulanırsa iktidarın politikalarını değiştirecek bir dinamik haline gelir.
“AKP gittikten sonra ne olacak?”
“Oysa seçim günü seçim sandığına gidip oy pusulası atmak, sandığın içinden düzenin hangi boyayla renklendirilmiş yüzü çıkarsa çıksın her durumda halk için derin bir umutsuzluk ve "hiçbir şey değişmiyor, değişmez" inançsızlığı doğurur. “AKP gitsin de...” düşüncesi denize düşenin yılana sarılmasından farksızdır. AKP gittikten sonra ne olacak? Ayni tas aynı hamam düzenin devam etmemesinin koşulu ne?
“Seçim sandığına kadar sabır tekin ederek susturulmuş halk kitleleri çaresizliğin eğitimine tabi tutulmaktadır. Değişime dair umudu olmayanlar talepte bulunamazlar. Değişim için gerekli eylemi üstlenemez, sonuçlarına da katlanamazlar.
“Pasifize edilmiş bir halk, ehlileştirilmiş bir sol, rapor tutma, istatistik hesaplar yapmayı temel faaliyet olarak gören sendikalar neyi değiştirebilirler? Şüphesiz hiçbir şeyi değiştiremezler... Fakat aslolan değişimin dinamiğinin nerde olduğu görmektedir.
“Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkmak gerektiğini tavsiye eden sözler vardır. "Yakarsa dünyayı garipler yakar" türünden şarkılar... Halkların açlığının yönetilemeyeceğini gösteren analizler vardır. Yoksulluk ise yönetmenin temel koşuludur.
“Seçimler düzenin ilacıdır”
“Yoksulluk ile açlık arasındaki çizgiyi, açlığı büyüterek aşan AKP iktidarı, emperyalistler için kullanışlı değildir artık. Onlar, yönetmek ve sömürüyü sürekli kılmak istiyorlar. Bu yüzden yeni bir iktidara, halkçı, özgürlükçü görünen ve "intikam nedir bilmeyen” yeni bir iktidara ihtiyaç duyuyorlar. Seçimler bu yüzden düzenin ilacıdır, onların nefes almalarının aracıdır.
“Fakat AKP ne yapıp edip seçimleri kazanabilir. Bu senaryoda ne yapılacak? Emperyalistlerin ne yapacaklarını tahmin etmek zor değil. Onlar halk desteği nerede görülüyorsa kim bu kadar adaletsizliğe, açlığa rağmen daha fazla oy almayı başardıysa onunla yollarına devam edecektir.
“İktidarı zor yoluyla devirecek enstrümanlar da iktidarı istediği kıvama getirmeyi sağlayacak sair araçları da araştırmaya devam edecektir. Muhalefet dediğimiz düzen partileri de düzenin sürmesini ve meşruluk kazanmasını sağlayan görevlerini yerine getirmekten aşk içinde mesut bir sonraki seçimlere kadar halka sükûnet telkin etmeyi, sabretmeyi öğütleyip varlıklarının gereğini yerine getirmiş olacaklardır.
“Halkımızın bağımsızlık özlemini de istismar ediyor”
“Bugün dünya, hegemonyasını kurmuş ABD ve AB emperyalistleriyle, bu hegemonyayı varlıklarıyla tehdit eden Çin, Rusya gibi ülkeler arasında yaşanan mücadele ve savaşlara sahne oluyor.
“Ülkeler ve siyasi güçler hakimiyet yarışında kimin önde olduğunu ve hangi cephede yer alınırsa kar edileceğinin hesabını yapıyor. Emperyalistlerin savaş örgütü olan NATO'ya üye bir ülkenin, gözden düşmüş siyasi iktidarı, AKP, Çin ve Rusya ile ilişkiler geliştirerek değerini arttırmanın, sözde denge politikasıyla kendi çıkarlarını korumanın derdindedir.
“Bu politikayı "bağımsız dış politika" söylemiyle sürdürüp, tahıl koridoru açılmasına önayak olmak, Rusya ile Ukrayna'yı barıştırmak gibi girişimlerle taçlandırmak istemekte ve halkımızın bağımsızlık özlemini de istismar etmektedir.
“Dünyada ve ülkemizde olan biten her şeyi çok sınırlı kaynaklarla da olsa görüyoruz. Doğru taraftayız. İnsanın insanı sömürdüğü, en temel insan ihtiyaçlarının dahi metalaştırıldığı bu düzeni değiştirmek isteyenlerin tarafındayız.
“Mahkemeniz tarafsız değil, bağımsız değil”
“Tarafımızın değişmesini sağlamak için "tutuk halinin devamı” kararları veriyorsunuz. Fakat biz hapishanede geçirdiğimiz her gün bir kez daha anlıyoruz ki haklıyız. Arkadaşlarımıza onlarca yıl hapis cezaları vererek hükümlü hale getirdiniz.
“Hastalık, işkence, yoksunluk, ölüm gibi baskı ve zulüm araçlarıyla içimizden birini bile zayıflatabilmeyi başarı sayacaksınız. Mahkemeniz zulmedenlerin aracı haline getirilmiştir, tarafsız değildir, bağımsız değildir. Ancak anayasaya göre öyle olması gerekir.
“Biz avukatların tarihsel olarak da anayasal olarak da tarafsız olması mümkün değildir. Fakat bu bir bağımlılık sayılacaksa, bu, kazanılmış hak ve özgürlüklere duyduğumuz saygı ve bağlılıktır.
“Siz mi suç işliyorsunuz, yoksa biz mi?”
“Ancak siyasi iktidar, avukatları kendi bekasına bağımlılaştırarak halkın hak ve özgürlük mücadelesini baltalamaya çalışmaktadır. Hak ve özgürlüklere yönelik tehdit, bizzat, güvencesi olması gereken devletten gelmektedir. Bu dava, tipik bir örnektir.
“Kimdir şimdi suçlu? Siz mi suç işliyorsunuz, yoksa biz mi? Faşizmde yargı; halkı, hak ve özgürlükleri baskı altına almanın bir aletidir. İşlevi budur. Kendi başına bir güç değildir çünkü bağımlıdır.
“Yargı anayasaya bağlı olsa fakat siyasi iktidara bağımlı olmasa durumumuz çok farklı olurdu. Ne olurdu? Hakkımızda gerekçesiz telefon kararları verilmezdi mesela. Fiziki takiplere meşruluk kazandıran mahkeme kararları olmazdı.
“Fiziki takip ve iletişim tespitlerinde hiç bir suç unsuru olmadığı halde yıllara varan sürelerle bu kararlar tekrarlanmazdı. Bir gece evlerimizin ve bürolarımızın kapıları kırılarak hakkımızda zaten soruşturma yürütülmüş beraat ve kovuşturmaya yer olmadığı kararları verilmiş sözde dijitallerden tutuklanmazdık.
“Aradan üç yıl geçmeden yine tek bir delil yokken, "HHB'de avukattır, bana susma hakkın kullan dedi" gibi beyanlarla tekrar tutuklanmaz, mükerrer olduğu aşikar dosyalar hemen birleştirilirdi.
Delil toplayın, “tanık” ları huzurda dinleyin, yönlendirici soru sormayın, önceki ifadeleri doğrudan okumayın, sözde tanığın cümlelerini siz tamamlayın, adlarımızı söyleyip ayağa kaldırıp “bu muydu?”, “bu değil mi” diye hedef göstermeyin, sözde gizli tanıklardan somut tek bir yasadışı olay, durum anlatmasını isteyin... gibi onlarca yasal zorunluluk hatırlatmamız dikkate alınırdı. Yaptığımız sayfalar dolusu itiraz nedenleri araştırılırdı.”
“Faşizmde yaşam hakkı dahi güvencede değil”
“Gülşen haksız yere tutuklanmıştır, bu doğru. Tutuklanmamalıydı. Beş yaşındaki evladı annesiz kalmıştır. Kalmamalıydı.
“Halkımız aç yoksul, çaresiz, uyuşturucunun ve her türlü yozluğun pençesinde uyutulmuş durumda. Bütün bireysel özgürlükler, toplumsal mücadeleler sonucu kazanılmış devletin korumaya söz verdiği onurlu yaşam hakkı, düşünce-ifade hürriyeti hakkı, inanç özgürlüğü gibi anayasal güvencelerin yerine getirilmesine bağlıdır. Faşizmde hiç kimsenin yaşam hakkı dahi güvencede değildir.
“İşte bu yüzden anayasal hak kazanımlarını korumak için, adalet ve özgürlük için ölüm orucu eylemi yapan devrimcilerin, Gülşen'in tutuklanması üzerinden adil, tarafsız ve bağımsız yargının olmadığı tartışmaları içinde bile görmezden gelinebilmesini aklım almıyor. Sıranın kendisine gelmeyeceğini sanan ahmak papaz olmamak mümkün…
“Sihirli bir el, doğaüstü bir güç, bir kurtarıcı yok. Ellerimizin ve akıllarımızın birliği ve hareketi var... Hepsi bu kadar.”
Beyanların ardından ara kararını açıklayan mahkeme, dosyaya gelen Adli Tıp Kurumu raporunun yeterli olduğunu söyleyerek avukatların süre taleplerini reddetti, avukatların tutukluluk halinin devamına hükmetti.
Dava, esasa dair savunmaların alınması için 7-11 Kasım tarihlerinde devam edecek.
Ne olmuştu? |
Avukatların Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) üyeliği ve yöneticiliğiyle suçlandığı, Savcı Adem Özcan tarafından hazırlanan 624 sayfalık iddianame 19 Temmuz 2013’te kabul edilmişti. İddianamede, 22 avukat sanık olarak yer alıyordu. Avukatların dokuzu yaklaşık bir yıl kadar tutuklu kalmıştı. Ardından ikinci operasyon düzenlendi. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan ikinci davada mahkeme 20 Mart 2019’da karar verdi, 18 avukata toplam 159 yıl 1 ay 30 gün hapis cezasına hükmetti. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bu ikinci davayla ilgili Eylül 2020’deki kararıyla avukatlar Barkın Timtik, Selçuk Kozağaçlı ve Ezgi Çakır hakkındaki hükümler hariç diğer cezaların onanmasına hükmetti. Avukat Ebru Timtik ölüm orucunda hayatını kaybettiği için onunla ilgili karar verilmesine yer olmadığı ifade edildi. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesince, TCK'nın 314/1 maddesi uyarınca "örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan 18 yıl 9 ay hapse mahkum edilen Barkın Timtik’in “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı diğer davayla birlikte değerlendirilmesine karar verildi. Bu davada “örgüt üyeliği” suçundan 11 yıl 3 ay hapis cezası verilen Selçuk Kozağaçlı’nın ise diğer davada “örgüt yöneticiliğinden” yargılandığı ifade edilerek yine birlikte değerlendirme kararı verildi. Sanık avukatlardan Ezgi Çakır’a yerel mahkemece 8 yıl hapis cezası verilmişti. Yargıtay, Çakır’ın, sanıklardan Ahmet Mandacı, Zehra Özdemir, Ayşegül Çağatay, Yağmur Ereren, Didem Baydar Ünsal ve Yaprak Türkmen gibi Türk Ceza Kanunu’nun 314-3, 220-2 maddeleri uyarınca “örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetti. Diğer sanıklara verilen ve Yargıtayca onanan hapis cezaları ise şöyle: Özgür Yılmaz: 13 yıl 6 ay, Behiç Aşçı: 12 yıl, Şükriye Erden: 12 yıl, Engin Gökoğlu: 10 yıl 6 ay, Aytaç Ünsal: 10 yıl 6 ay, Süleyman Gökten: 10 yıl 6 ay, Ayçan Çiçek: 9 yıl, Naciye Demir: 9 yıl. Birleştirilen iki davanın, cezası kesinleşmeyen sanıklar yönünden görülmesine devam ediliyor. Barkın Timtik, Oya Aslan, Özgür Yılmaz ve Selçuk Kozağaçlı tutuklu. |
(AS)