15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen ve beş kez uzatılan Olağanüstü Hal (OHAL) süreçlerinde yaşanan savunma hakkı ihlallerini dokuz aydır tutuklu bulunan gazeteci Deniz Yücel’in avukatı Veysel Ok ile konuştuk.
Müvekkili Deniz Yücel’in doyasında gizlilik kararı olduğunu, delillere ulaşma imkanlarının bulunmadığını ifade eden Ok, Yücel’in dokuz aydır iddianamesinin de hazırlanmadığını söyledi.
Bu durumun Yücel açısından savunma hakkı ihlali olduğunu belirten Ok, Deniz Yücel’in dokuz aydır tecritte tutulduğunun da altını çiziyor.
Savunma hakkına ilişkin ihlallerle ilgili olarak baroların ve Barolar Birliği’nin avukatların arkasında olması gerektiğini belirten Ok, ancak gerek İstanbul Barosu’nun gerekse Barolar Birliği’nin savunma hakkı ihlalleri konusunda sessiz kaldığına dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Barolar Birliği Başkanlığı'nın hem Adalet Bakanlığı'na da diğer mekanizmalara da erişimi daha kolay. Onlar mücadele verseler avukatlara yönelik tavırları değiştirebilirlerdi, avukat müvekkil temasını rahatlatacak bir çözüm önerisi sunabilirlerdi ama maalesef böyle bir girişimleri olmadı.”
Gizlilik kararı
Avukat Ok, dosyalara getirilen gizlilik kararlarının savunma hakkı ihlallerinin başında yer aldığını belirtiyor:
“Öncelikle her soruşturmada savcılar mahkemelerden gizlilik kararı talep ediyor ve mahkemeler dosyayı incelemeden, doğrudan gizlilik kararı veriyor.
“Aylarca, hatta bazen bir yılı aşkın süre avukatlar ve müvekkillerin dosyaya erişimi engelleniyor.
“Dosya içindeki tanık ifadelerinden, delillerden bihaber şekilde hukuki savunma yapmaya zorlanıyoruz. Dosyayı bilmeden, öngörülerde bulunarak dilekçeler yazıyoruz.”
TIKLAYIN - "Soruşturmalarda Gizlilik Hükmü Savunma Hakkını Kısıtlamak İçin Kullanılıyor"
Madde 1 – (1) Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler. Madde 153 – (2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir. (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz. Madde 157 – (1) Kanunun başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir. |
Görüşmenin gizliliğini ihlal
Bir diğer ihlalin de cezaevlerindeki görüşler sırasında yaşandığını belirten Ok, avukatların müvekkilleriyle haftada bir saat görüşebildiğini, görüşme sırasında gardiyanın yanlarında olduğunu ve kamera kaydı alındığını ifade ediyor:
“Bu, avukat müvekkil arasındaki gizliliği ihlal eden bir durum.
“Görüşmelerde savunmayla ilgili belge alışverişi engelleniyor. Bu durumda müvekkil de sağlıklı şekilde savunmasını hazırlayamıyor.
“Biz müvekkilimizle savunmasına ilişkin özel ya da gizli konuları konuşabiliriz ama müvekkil avukat arasında gizlilik hakkına riayet edilmiyor.”
Savunmaya cezaevinde el konulması
Veysel Ok’a tutuklu şüphelilerin mahkemeye çıkmadan önce cezaevlerinde hazırladıkları savunmalara el konulmasını soruyoruz:
“Bazı dosyalarda sanıkların mahkemeye hazırladıkları dosyalar önce cezaevi idaresi tarafından okunuyor. Sonra ilgili savcılığa gönderiliyor. İlgili savcılık da mahkemeye gönderiyor.
“Mahkeme olur verirse biz o savunmaya ulaşabiliyoruz. Müvekkilin savunmasına mahkemeden hemen önce ulaşabildiğimiz için etkin savunma yapamıyoruz.”
Tutukluluğa itirazların peşinen reddi
Tutukluluklara ilişkin yaptıkları itirazların hiç bir şekilde incelenmeden Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından genel geçer, soyut kavramlarla reddedildiğini belirten Ok, Sulh Ceza Hakimliklerine yapılan tutuklama itirazlarında çoğu dosyada tahliye kararı çıkmadığını, hakimliklerin dosyaları incelemediğini belirtiyor.
Duruşmada müvekkil avukat iletişiminin engellenmesi
Veysel Ok, son olarak duruşmalarda avukatlarla müvekkillerinin iletişim kurmasının engellenmesine dikkat çekiyor:
“Özellikle 15 Temmuz sonrasında duruşmalarda sanıkların etrafına bir jandarma duvarı örülüyor. Temas kurmak için ciddi bir mücadeleye girmek gerekiyor. Çoğu zaman jandarmanın tepkisiyle karşılaşıyoruz.
“Hakimden izin aldıktan sonra müvekkillerimizle temas kurabiliyoruz. Aslında bu izne ihtiyaç yok. Müvekkille avukat duruşma salonunda her zaman temas halinde olabilir. Ancak maalesef uygulama buraya evirildi ve ancak mahkeme başkanının izniyle müvekkillerimizle iletişim kurabiliyoruz.”
“İstanbul Barosu sessiz”
Peki, savunma hakkı ihlallerine karşı avukatlar neler yapıyor, barolar veya Barolar Birliği herhangi bir adım atıyor mu?
İhlaller karşısında İstanbul Barosu ya da Barolar Birliği’nin bir çabası olmadığını belirten Ok, avukatların ve avukat örgütlerinin kendi çabalarıyla mücadele verdiklerini ifade ediyor.
“İstanbul Barosu'nun savunma mekanizmasını güçlendirmek adına çaba sarf ettiğini düşünmüyorum.
“Avukatlar mahkemelerde hem hakimlerin hem savcıların baskısına maruz kalırken ayrıca polis şiddetiyle de karşılaşıyor.
“Dünyanın en büyük barolarından birisi İstanbul Barosu ama şu ana kadar savunma hakkı ihlallerine ilişkin bir açıklama yaptıklarını ben görmedim.
“Hem duruşma salonlarında hakimin yüzüne karşı savunma hakkı ihlallerini tek tek sayıyoruz, hem de AYM ve AİHM'e yaptığımız başvurularda savunma hakkı ihlalinin temel hak ihlali olarak görülmesi gerektiğini belirterek çözüm sunulması gerektiği konusunda başvurularımızı yapıyoruz.
“Barolar Birliği’nin girişim olmadı”
“Barolar Birliği'nin de savunma hakkına olan taciz ve baskıya karşı bir direniş gösterdiklerini ya da çözüm önerisi sunduklarını görmedim, duymadım. Bu noktada avukatların bireysel çabaları ve avukat örgütlerinin çabaları dışında bir durum söz konusu değil.
“Barolar Birliği Başkanlığı'nın hem Adalet Bakanlığı'na da diğer mekanizmalara da erişimi daha kolay. Onlar mücadele verseler avukatlara yönelik tavırları değiştirebilirlerdi, avukat müvekkil temasını rahatlatacak bir çözüm önerisi sunabilirlerdi ama maalesef böyle bir girişimleri olmadı.” (EKN)