"Hrant Dink, tıpkı dün olduğu gibi bugün de birbirleriyle kavga eden grupların, hasımlarına karşı yürüttükleri psikolojik harbin konusu, hedefi ve aracı kılınmaya çalışılıyor.
"Dink cinayetinin, 'düşman'a karşı yürütülen kavganın malzemesi ve aracı olarak kullanılması, tarafların mevziilerini ve grup mensuplarını savunmalarına, dolayısıyla sorumluların bir kısmını saklamalarına, yani cinayeti aydınlatmaya değil aksine örtbas etmeye hizmet ediyor.
"Bu nedenle, sorumluların bir kısmına işaret ederken diğerlerini aklamaya yönelik ifadelere, yayınlara, haberlere ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum."
Dink davası avukatlarından Fethiye Çetin bu sözlerle yeniden görülen davadaki gelişmeleri, bunca zamandır soruşturulmayan kamu görevlilerinin nasıl bir anda soruşturulmaya baaşlandğını, bazı medya organlarında haberlerinin yer aldığını yorumladı.
Dava nereye gidiliyor?
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 19 Ocak 2007 günü öldürüldü; yedi yıl geçti. Dava 2012’de önce karara bağlandı, ardından Yargıtay tarafından bozulup yeniden görülmeye başlandı.
Yargıtay’în bozma kararının ardından sanıklardan Erhan Tuncel ilk duruşmada “Sorumlu Ali Fuat Yılmazer ve çetesidir” diyerek Eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer ile Eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’i işaret etmişti.
Geçtiğimiz günlerde Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun da 8 Mayıs’ta tanık olarak verdiği ifadesinde Hrant Dink’in öldürüleceğine dair F4 İstihbarat Raporu’nun kendisinden gizlendiğini, LOG kayıtlarının silindiğini iddia ederek “F4 raporları İl Emniyet Müdürleri tarafından Daire Başkanlığı’na gönderilmelidir. F4 raporunu Trabzon’dan gönderen kişi Ramazan Akyürek’tir. Raporu bizden saklayan birim İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü’dür. O zaman C Şube Müdürü de Ali Fuat Yılmazer’dir. Bu rapor bana sunulmadı. Rapor hakkında hiçbir bilgi verilmedi” dedi.
Tüm bunlar olurken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu’nun yürüttüğü Fethullah Gülen soruşturmasında 30 il Emniyet Müdürlükleri’ne operasyon talimatı verdi.
Gizli yazıda, "Cemaat üyelerinin Türkiye’nin son 10 yılında işlenen önemli olaylara azmettiren, yardım eden ya da doğrudan suç işleyen sıfatıyla katılıp katılmadıklarının belirlenmesi, cemaat üyelerinin rolleri bulunduğu iddia edilen Aziz Santoro cinayeti, Hrant Dink’in öldürülmesi, Danıştay saldırısı, Zirve Yayınevi Katliamı, Necip Hablemitoğlu ve Üzeyir Garih’in öldürülmesi gibi olaylarda irtibatlarının araştırılması” da istendi.
Bugün de sabah saatlerinde polislere yönelik başlatılan operasyonda Ali Fuat Yılmazer'in evinde de arama yapıldığı haberlerde yer aldı. Yılmazer'in gözaltına alınıp alınmadığı henüz kesinleşmedi.
Sabah ve Star ise 15 Temmuz 2014’te “Paralel gizlemese Hrant ölmezdi” ve Dink cinayetine paralel sümenaltı” manşetleriyle çıktı.
18 Temmuz’da da Anayasa Mahkemesi "etkili soruşturma yapılmadığı" gerekçesiyle Dink ailesinin haklarının ihlal edildiğine karar verildi.
Dosyadaki tüm bu gelişmeleri ve medyada yer alma biçimlerini Dink ailesi avukatı Fethiye Çetin’e sorduk.
Uzun, Trabzon Jandarması'nı aklıyor
Uzun 8 Mayıs’taki ifadesinde raporu görmediğini belirterek “Raporu bizden saklayan birim İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü’dür” dediği medyada yer aldı.
Aynı ifade de Uzun “Anayasa dışı bir güç merkezi”nden bahsediyor. Uzun'a göre bu "güç merkezi" MGK’yı, Başbakanlığı, yüksek yargıyı, Cumhurbaşkanı’nı, ulusalcı bir yapılanma olduğunu ve bu ulusalcı yapılanmanın anayasal kurumlara karşı çete eylemlerine başvurduklarına inandırmaya çalışıyor. "Güç merkezi"nin bu amaçla yaptığı ilk eylemse Dink cinayeti.
Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Hrant Dink, tıpkı dün olduğu gibi bugün de birbirleriyle kavga eden grupların, hasımlarına karşı yürüttükleri psikolojik harbin konusu, hedefi ve aracı kılınmaya çalışılıyor.
Dink cinayetinin, "düşman"a karşı yürütülen kavganın malzemesi ve aracı olarak kullanılması, tarafların mevziilerini ve grup mensuplarını savunmalarına, dolayısıyla sorumluların bir kısmını saklamalarına, yani cinayeti aydınlatmaya değil aksine örtbas etmeye hizmet ediyor.
Bu nedenle, sorumluların bir kısmına işaret ederken diğerlerini aklamaya yönelik ifadelere, yayınlara, haberlere ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Sabri Uzun’un ifadesinde işaret ettiği isimlerin cinayetteki rolü mutlaka ortaya çıkarılmalıdır ve bu kişilerle ilgili anlattıkları soruşturulmalıdır. Ancak aynı ifadede İstanbul Emniyet görevlilerinin ya da Trabzon Jandarma görevlilerinin aklanmaya çalışılması da dikkat çekicidir. Bu açıdan ifade, hakikati tüm boyutlarıyla ve sorumlularıyla ortaya çıkarma amacına hizmet etmekten uzak görünüyor.
Sabri Uzun'un ifadeleri bu hafta basına yansıdı. Aynı şekilde geçtiğimiz hafta da Star ve Sabah gazeteleri eski Trabzon Valisi Yavuzdemir'in "Ben bilsem cinayeti önlerdim" sözlerini haberleştirerek Yılmazer'ın bilgileri gizlediğini yazdı. Ancak bunlar sizin dava boyunca dile getirdiğiniz, gazetelerde de yer alan bilgiler. Neden şimdi aynı gün haber oldu?
Bu ifadenin içeriği ve zamanlaması ile Trabzon eski Valisi Hüseyin Yavuzdemir’in eski beyanlarının yeniymiş gibi bazı gazeteler tarafından tedavüle sokulması, onu düşmana karşı yürütülen algı savaşlarında bir malzeme, bir koz olarak kullanmaktan öteye bir anlam taşımıyor.
Kamu görevlilerine ilişkin soruşturma
Anayasa Mahkemesi de geçtiğimiz günlerde etkili soruşturma yapılmadığına ilişkin bir karar verdi. Bu kararı kamu görevlilerinin sorumluluğu bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüm bu ifade ve yargı hükümleri sonucunda dava ne seyirde ilerlemeli?
Bilindiği gibi Hrant Dink cinayetini soruşturan Savcılar, 20 Nisan 2007 tarihinde bazı şüpheliler yönünden ceza davasını açmış ancak soruşturmanın bütünüyle sonuçlanmadığı, bu dosya ile birleştirme talepli başka kamu davaları açılabilme ihtimali bulunduğu gerekçesiyle soruşturma dosyasını kapatmayarak 2007/972 numaralı dosya ile soruşturmaya devam edileceğine karar vermişlerdi.
Böylece ceza davası İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürerken, 2007/972 numaralı soruşturma dosyasıyla soruşturmaya devam edildiğinden ortaya çıkan bulgu ve bilgileri, Dink ailesi avukatları olarak açık olan 2007/972 numaralı soruşturma dosyasına sunmaya ve soruşturulmasını talep etmeye devam ettik. Duruşma sırasında ortaya çıkan tanık beyanlarının araştırılması ve diğer bazı taleplerimiz de 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından doğrudan Cumhuriyet Savcılığına gönderilmeye devam edildi.
AİHM kararı
Öte yandan, AİHM, Hrant Dink kararında diğer bazı ihlaller yanında, Sözleşmenin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin iki yönden ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme ilk olarak, resmi makamların, Hrant Dink’in yaşamı hakkında açık ve yakın tehlikenin meydana gelmesini engellemek için gerekli önlemleri almadıkları sonucuna varmış ve yaşama hakkının “maddi yönden” ihlal edildiğine karar vermişti.
İkinci olarak, Hrant Dink’in yaşamını korumadıkları için devletin sorumlulukları görülen kişileri belirleme ve cezalandırma amacıyla etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğüne aykırı davrandığı sonucuna varmış ve Sözleşme’nin 2. maddesini “usul yönünden” ihlal ettiğine karar vermişti.
AİHM'in 14 Aralık 2010 tarihinde kesinleşen kararının gereğinin iç hukukta yerine getirilmesi ve kamu görevlileri hakkında soruşturmanın yürütülmesi amacıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvurumuz üzerine 2010/192 numaralı dosya ile başlatılan soruşturma, daha sonra, açık bulunan 2007/972 numaralı ilk soruşturma dosyasıyla birleştirilmişti.
Etkili soruşturma yok, gizlilik kararı var
Devam eden 2007/972 numaralı soruşturmada gelinen aşamayı öğrenmek ve yapılabilecek soruşturma işlemlerine katkıda bulunabilmek için defalarca, söz konusu dosya ile görevli Cumhuriyet Savcısı ile yüz yüze görüştük. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporundaki bulguları analiz ederek yeni taleplerde bulunduk. Ayrıca, Savcılığa sunduğumuz çok sayıda dilekçede, bulgularımız ve tespitlerimizle soruşturmaya yardımcı olmak isteğimizi bildirdik.
Soruşturmanın başlamasının üzerinden beş yılı aşkın bir süre geçmesine, yaptığımız onlarca başvuruya ve DDK'nın bulgularına rağmen, Savcılık tarafından etkili bir soruşturma işlemi yapılmadığı gibi dosyadan örnek alma talebimiz de “gizlilik kararı” gerekçesiyle reddedildi.
AYM başvurusu
Bu gelişmeler üzerine 12.11.2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak Dink cinayetiyle ilgili yürütülen soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılmadığını, soruşturma dosyasının mağdur yakınlarına karşı gizli tutulduğunu, muhtemel şüphelilerin cezasız bırakıldığını ve gelinen noktada AİHM kararının gereklerinin yerine getirilmediğini belirterek Anayasa’nın 17. Maddesi ile bağlantılı olarak 40, maddesinin de ihlal edildiğini bildirdik.
Ayrıca İstanbul Cum. Başsavcılığı’nın 2007/972 Sayılı dosyasından örnek talebinde bulunduğumuzu ancak gizlilik kararı nedeniyle bu talebimizin reddine karar verildiğini, böylece yargı mercileri önünde davacı olarak iddiada bulunma ve bilgiye ulaşarak mahkemenin gidişatına yön verme haklarımızın engellendiğini, soruşturma dosyasından tutanak ve örnek almanın hak arama özgürlüğünün ve bu bağlamda adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 2, ve 36. Maddeleri ile bu maddelere bağlı olarak 11. Maddenin de ihlal edildiğini de belirttik.
AYM kararı kamu görevlilerini de kapsamalı
Karar henüz tarafımıza tebliğ edilmemiş olsa da Mahkemenin başvurumuzu inceleme yöntemi, öncelikleri ve savcılığa yönelttiği sorular nedeniyle kararın, sadece kamu görevlilerinin cinayeti önlemedeki sorumlulukları açısından değil aynı zamanda “cinayetin işlenmesi organizasyonunda yer alan kişileri belirleme ve eylemlerini yaptırım altına alma amacıyla etkili bir soruşturma” yürütülmesi açısından çok önemli bir karar olduğunu düşünüyorum.
Dink'i "neden" korumadıkları sorulmalı
Bu karardan sonra savcılığın kamu görevlileriyle ilgili soruşturmaları derhal ve doğrudan, (izin şartı aramaksızın) açması zorunlu hale gelmiştir. Ancak, açılacak soruşturmaların etkili soruşturma sayılabilmesi ve maddi hakikati ortaya çıkarma amacına yönelik olabilmesi için, “neden” sorusunu da cevaplaması gerekmektedir. Yani kamu görevlilerinin Hrant Dink’in yaşamını “neden” korumadıkları sorusu sorulmalı ve yürütülecek soruşturma, sorumluları ortaya çıkardığı gibi mutlaka bu soruya da cevap vermelidir.
Soruşturma ve yargılama tek merkezden yürütülmeli
Öte yandan Anayasa Mahkemesi kararından sonra başvuruya konu edilen Savcılık, cinayet organizasyonunda yer alanların tamamını ortaya çıkarmaya yönelik bir soruşturma yürütmeli, bu dosyaya yaptığımız bütün başvurularımız incelenmeli, taleplerimiz araştırılmalıdır. Bu soruşturmanın da etkili olabilmesi ve maddi hakikati ortaya çıkarabilmesi açısından yine “neden” sorusunun sorulması ve Hrant Dink’in neden hedef seçildiği ve neden öldürüldüğü sorularının cevaplanması gerekmektedir.
Bütün soruşturma ve yargılamalar tek merkezden yürütülmelidir. (EA/HK)