Londra'da 14-17 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen 6. Avrupa Sosyal Forumu (ASF) toplantısının hazırlıkları İstanbul'da yapılmıştı.
'Herkesin anadilde konuşmasını ve başka dillerde söylenenleri ana dilde dinleme hakkını" sağlayan Babels simültane çevirmenler grubu da, hem İstanbul'da hem de Londra'da altı dilde simültane çeviri hizmetlerini gönüllü olarak üstlendi. Babels çevirmeni olarak ben de toplam 10 oturumda görev yaptım.
"Büyük diller"/"Küçük diller"
İstanbul'daki hazırlık toplantılarında bu çeviri konusunda neo-liberal muhalefetin söylem ve diline pek de yakışmayan bir terminolojiye tanık olduğumda şaşırmıştım:
Majeur languages and minor languages (Büyük diller/Küçük diller). Bu tanımlamaya göre İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Almanca 'büyük dil', Türkçe, Rumca, Çekçe, Sırpça 'küçük dil' oluyor!
Davos'da neo-liberalizmin gayrı-resmi merkezi olarak her yıl toplanan Dünya Ekonomik Forumuna alternatif hatta tezat olarak doğan Dünya Sosyal Forumunun Avrupa bölgesel versiyonu, kuşkusuz yüzbir renkli muhalefeti, solcuları, yeşilleri, kadınları, her türlü siyasal, etnik, cinsel ve dinsel azınlığı bir araya getirmesi, neo-liberalizme karşı çıkış yolları araması açısından önemli ve değerli bir girişim.
ASF ilke olarak olumlu, geliştirilmesi ve desteklenmesi gereken bir hareket. Neo-liberalizme karşı muhalefet şart, ancak bu muhalefete de yapıcı eleştirel, sorgulayıcı ve katkıcı yaklaşmak da gerekli.
3 gün boyunca gözlediğim bir dizi aksaklık ve sorunu önem sırası gözetmeksizin sergilemeye çalışacağım:
Londra gibi kentlerde olunca
ASF toplantıları Londra gibi büyük kentlerde yapıldığında gündeme ağırlığını koyamıyor. Londra gibi dev bir kentte günde en az 50-60 siyasi-kültürel etkinlik gerçekleştiği için kent halkının en önemli ilgi alanı sorunu ASF olamıyor.
Nitekim bu kez de olmadı. Havaalanındaki gümrük memurundan sokaktaki yurttaşa kadar karşılaştığım çok sayıda İngilizin ASF'den haberi bile yoktu. Üstelik toplantıların çoğunluğu, kent dışında bulunan ve erişilmesi pek de kolay olmayan (Bir tren artı otobüs ya da bir metro artı otobüs) Alexandra Palace'da yapıldığı için kent halkının toplantılara yoğun katılımı mümkün olmadı.
Ne kadar zengin katılım olsa da biraz 'Sen ben yengen' formülü gerçekleşti. Avrupa hatta dünyanın dört bir yanından gelenler kendi aralarında ASF yaptılar.
Anabina 6 milyon, çadırlar bedava
Toplantılarda, tıpkı büyük diller/küçük diller ayrımında olduğu gibi hiyerarşi güdülmesi ASF Londra'nın en olumsuz yanı oldu.
Avrupamerkezci tutum nedeniyle bazı toplantılar Alexandra Palace'ın ana kapalı binasında, diğerleri ise bahçede kurulmuş nispeten gecekondu tipi çadırlarda gerçekleştirildi.
İlginçtir, Avrupamerkezci bakışa göre, nispeten önemsiz yani Avrupa dışı konuların çoğunluğu bahçedeki çadırlardaki toplantılarda ele alındı.
Zaten en az bu ayrımcılık kadar vahim olan bir başka yön de ana binaya girişin ücretli (20 Sterlin= Yaklaşık 60 milyon TL) çadırlara girişin ise bedava olmasıydı.
Londra kent merkezinde, daha çok sendika binalarında yapılan toplantıların ücretsiz olması olumluydu.
SW İngilizleştirdi
Mumbay ve Paris'ten sonra Londra'daki Sosyal Forum toplantısını izleyen gazeteci Çiğdem Mater, kıyaslama yaptığında Londra'nın organizasyon ve içerik açısından en başarısız olduğunu saptarken, Londra ASF, adına yani Avrupalı niteliğine gerçekten layık olabilecek çeşitlilikten, zenginlikten, çokboyutluluktan yoksundu.
Dışarıdan bakan biri ya da programı ayrıntılı olarak incelemeyen biri, ASF'in İngiliz ya da Büyük Britanya ağırlıklı olduğunu saptamakta zorluk çekmedi. Hatta biraz daha önbilgisiz bir katılımcı, Londra ASF'yi İngiliz Sosyalist İşçi Partisi/Socialist Worker'ın (SW) bir toplantısı bile sanabilirdi.
Çünkü SW militanları, kişisel/siyasal ve örgütsel olarak Londra ASF'ye ağırlıklarını koydu. Zaten AB'ye pek yakın durmayan İngiliz solu, böylesine önemli uluslararası ya da bölgesel bir toplantıda başbakanları Tony Blair'in istifası, mahkemeye verilmesi konularına ağırlık vererek Forumu İngilizleştirdi.
Tartışma değil, konuşanları dinleme
ASF toplantı teknolojisi açısından da çok başarılı değildi. Bir defa bu kadar büyük ve bu kadar çeşitli örgüt ve konuyu ille de bir arada bulundurmak kaçınılmaz olarak ana tema ile tali temalar arasında karmaşıklığa yol açıyor.
Zaten resmi programda ana tema olarak altı konu bulunuyor: Savaşı durduralım, Küresel barış ve adaleti sağlayalım, Irkçılığa karşı çıkalım, Özel kar değil kamu hizmetleri, Eşitlik ve çeşitlilik ve Sürdürülebilir yerküre...
Bu kadar çok konu ve bu kadar çok konuşmacı olan bir ortamda çalıştay türü, karşılıklı etkileşim sağlayabilen tartışmadan çok, konuşmacıları dinleyen izleyiciler formülü egemen basıyor.
Alterküreselci medyanın "sızma" cabaları
Medya konusunda özellikle de Indymedia'cılardan umut ve beklentisi olanlar Londra ASF'de neredeyse hayal kırıklığına uğradı.
Egemen-yaygın medya genel olarak eleştirilir ve kınanırken, çoğu toplantıda, yine de bu egemen-yaygın medyaya sızmanın taktik ve stratejileri üzerine yapılan tartışmalar, yeni bir alterküreselci medyanın nasıl oluşması gerektiği konusundaki tartışmalara ağır bastı.
Sıra Yunanistanlı alterküreselcilerde..
Çok genel bir son gözlem yapmak gerekirse, ASF, neo-liberalizme muhalefet aşamasında mümkün olan yeni dünyayı betimleme, tanımlama aşamasına henüz geçemedi.
ASF'de neo-liberalizm olmasa bile, geleneksel solun eski hastalıkları, iktidar vebası, Avrupamerkezcilik, tıkanıklık, yaratıcılık eksikliği göze batıyor. Eski kıta Avrupa kendini henüz ve hala yenileyemiyormuş gibi...
Şimdi umutlarımız, Londra'da da parlak ve canlı gösterileriyle dikkat çeken Yunanistanlı alterküreselcilerde...(RD/BA)