3-4 Mayıs tarihlerinde Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu tarafından Brüksel’de düzenlenen “Türkiye’de medya ve ifade özgürlüğü” konferansının ardından Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve gazeteci İrfan Aktan konferansı değerlendirdi.
OHAL sonrası Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’yle ilgili çok sayıda gündem oluşturulduğunu, Avrupa Komisyonu’nun ise bu süreçte "geriden geldiğini" belirten Erol Önderoğlu, “Nihayet Avrupa Parlamentosu ile Avrupa Komisyonu’nu bir arada görme fırsatı bulduk. Ağır baskıların sürdüğü bir dönemde bu gündemin Avrupa siyasetinde yerini koruması bizim açımızdan olumluydu” dedi.
“Son iki yıl içinde 200’den fazla gazeteci tutuklandı. Bazıları tahliye edildi. Halen onlarcası tutuklu yargılanıyor. Avrupa’nın ciddi bir ses vermediği bu süreçte sadece son dört ay içinde 62 gazeteci çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu gazetecilerin bir kısmına ağır hapis cezaları verildi. Türkiye’de hak arama yollarının kapalı olduğu bir ortamda Avrupa Birliği reform sürecinin samimi bir biçimde gündeme alınmasını hâlâ önemsiyoruz.”
“AİHM kararları adaleti geciktirecek ölçüde geç geliyorsa, bu siyasidir”
Konferansta Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) medya özgürlüğü birimi ve AB Genişlemeden Sorumlu Komiserliği’nden yetkililer, Avrupa Komisyonu birimlerinin temsilcileri ve Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’deki insan hakkı ihlallerinin gündeme getirilmesinde rol oynayan parlamenterler olduğunu belirten Önderoğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’ile ilgili "pasif tutumu"nun sık sık gündeme getirildiğini söyledi:
“AB-Türkiye ilişkilerine stratejik ve güvenlik ekseninden bakılması nedeniyle, özgürlükler konusunda ciddi inisiyatif alınmaması tavrının ve pasif tutumun AİHM’e de sirayet ettiğini belirttim. AİHM’de karar süreci zamanlama açısından manidarsa, kararlar adaleti geciktirecek ölçüde geç geliyorsa, bunun siyasi bir tutum olduğunu söyledim. Hak savunucularına vize verilmemesinin de antidemokratik bir uygulama olduğunu vurguladım.”
Önderoğlu, “Türkiye’deki durumu yaşayanların orada aktardığı bilgilerin konferansta yankı bulduğu kanısındayım. Ama AB-Türkiye ilişkilerinde, stratejik çıkarlar ne olursa olsun, ifade özgürlüğünü kökten iyileştirecek yeni bir sürece girilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Aktan: “AİHM konusunda yer yer özeleştiri yapıldı, yer yer de gerekçelendirme”
Gazeteci İrfan Aktan ise konferansta AİHM’in gündeme gelmesine ilişkin, “AİHM’in yeni politikası ya da işleyişi çokça tartışıldı. Bu konuda Avrupalı yetkililerin yer yer özeleştiri yaptıklarına tanık olduk, yer yer de Türkiye’yle ilişkileri çerçevesinde gerekçelendirmeye çalışmalarını gördük” dedi.
“Türkiye’deki uygulamaların göz yumucusu ve sorumlusu olduklarını ifade ettik”
Aktan, sözlerini şöyle sürdürdü: “En azından Avrupa’daki ilgililere hatırlatmada bulunulmuş oldu. Türkiye’deki gazetecilerin maruz kaldıkları uygulamaların göz yumucusu olduklarını ve daha da ötesi yer yer de sorumlusu olduklarını ifade etmiş olduk.”
“Kürt medyasından söz edilmedi”
Aktan, konferansla ilgili temel sorunun da, Kürt medyasının durumunun gündeme neredeyse hiç gelmemesi olduğunu belirtti:
“Türkiye’deki en yoğun baskıları Kürt basını görüyor. Fakat ne yazık ki Kürt basını yeterince tartışılamadı. Zaten Kürt medyasından neredeyse hiç kimse çağrılmamıştı. Sadece Diyarbakır’dan üç kişi vardı. Dolayısıyla Kürt medyasından önemli ölçüde söz edilmemiş oldu. Böyle bir temel sorun yaşandı. Türkiye’de Kürt medyasına yönelik sorunları konuşmadığınız zaman medyaya yönelik baskıları da konuşmamış olursunuz.”
“Avrupa Parlamentosu siyasete bulaşmadan, yapmış gibi yapmak istiyor”
Türkiye’de medya ve ifade özgürlüğü açısından yaşananların siyasi olduğunu vurgulayan Aktan, “Türkiye’de gazetecilerin karşı karşıya olduğu durum sadece bir konferansın konusu değil. Bu siyasetin konusu. Avrupa Parlamentosu bunu siyasete bulaşmadan yapmak istiyor. Yapmış gibi yapmak istiyor” dedi.
Aktan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’deki iktidarla didişmek istemiyorlar. Avrupa Parlamentosu Başkanı konuşmasında, ‘Türkiye’deki hükümet olumlu mesajlar verebilir’ gibi şeyler dedi. Ben de ona şunu sordum, ‘Olumlu mesaj vermek yetiyor mu? Türkiye’deki sorunlar olumlu mesaj vermekle aşılabilir mi?’ Bunun üzerine o da şöyle bir şey söyledi: İdam cezasından söz edildiğini ve kendisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la konuştuğunu, idamın sözünün edilmesine bile tahammül edilmesini istemediklerini söylediğini aktardı. Ve Erdoğan’ın da bir daha idam cezasından söz etmediğini söyledi. Bununla da konu kapanmış oldu.“ (ŞA)