Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen, Türkiye’deki tutuklu bulunan gazetecilerin davalarına müdahil olan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması için yaptıkları başvuruya ilişkin görüşünü AİHM’e sundu.
Cumhuriyet’in haberine göre, gazetecilere yönelik terör suçlamalarının somut delillere dayanmadığını vurgulayan Muižnieks, “Yasal görevleri terör suçlaması yapılıyor” dedi.
"Türkiye özgürlük, güvenlik ve ifade özgürlüğü hakkını ihlal etti"
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. (özgürlük ve güvenlik hakkı) ve 10. (ifade özgürlüğü hakkı) maddelerini ihlal ettiğini belirten Muižnieks, şu gerekçeleri sıraladı:
* Devletin güvenliği ve terör ile ilgili ceza hükümleri; şiddeti teşvik etmeyen açıklamalara karşın terör propagandası ve terör örgütüne destek gibi çok geniş yorumlamaya, keyfi uygulamalara açık ve muğlak. Birçok gazeteci, darbe girişimi sonrasında, meşru ifade özgürlüğünü kullandığı için terör suçlaması ile karşı karşıya kaldı.
* Bu ciddi iddialarla gazetecileri tutuklamak ve soruşturmak, meşru gazetecilik faaliyetinden uzaklaştırıyor ve otosansüre neden oluyor.
* Mahkemelerin tutuklama gerekçeleri mantıklı açıklamadan ve inandırıcı kanıtlardan yoksun; asıl gerekçelere veya şüphelinin bireysel durumuna değinmiyor. Katalog suçlarda bu uygulama artıyor.
* OHAL tedbirleri, tutukluluk halinin incelenmesi hakkını önemli ölçüde azalttı.
* Gazetecilerin yanı sıra; insan hakları savunucuları, akademisyenler ve milletvekillerine yönelik kararlar, ceza kanunları ve yönetmeliklerin muhalif görüşleri susturmak için kullanıldığını gösteriyor.
* Türk yargısının erozyona uğramış bağımsızlık ve tarafsızlığı ile ifade özgürlüğünü ayakta tutmak her zamankinden daha zor.
10 sayfalık müdahillik raporu
Muižnieks, 10 sayfalık müdahillik raporunda mevzuat ve içtihattaki ifade özgürlüğü ihlallerinin AİHS’in 10. Maddesinden geride olduğunu, OHAL’den sonra bu kısıtlamaların arttığını belirtti.
Endişelerinin AKPM, Venedik Komisyonu ve Avrupa Parlamentosunca da paylaşıldığını vurgulayan Muižnieks, gazetecilerin yargı yoluyla, siyasetçilerin açıklamalarıyla, fiziksel saldırılarla hedef haline geldiğini ifade etti.
"Tehlikeli belirsizlik"
AİHM’de ifade özgürlüğü konusunda en çok kararın alındığı ülke olduğunu vurgulayan Muižnieks, başvurucuların yargılandığı TCK ve TMK maddelerinin ifade özgürlüğünü olumsuz etkilediğini, 2011’den beri bu yasalarla ilgili uyarılar olmasına rağmen düzenlemeye gidilmediği dile getirerek bu durumu “tehlikeli belirsizlik” olarak değerlendirdi.
"Savcı ve mahkemeler ifade özgürlüğü için direnmeli"
“Yetkililer, savcı ve mahkemelerin ifade özgürlüğünü cezalandırmasına karşı direnmeli” diyen Muižnieks, yargının mevzuattaki sorunları daha da kötüleştirdiğini belirtti.
Gazetecilere yönelik cezai işlemlerin büyük kısmının dayanaksız olduğunu belirten Muižnieks, örnek olarak Sulh Ceza Hakimliğinin mahpus Cumhuriyet çalışan ve yöneticilerine ilişkin kararını gösterdi.
Yargılamalarda tutuklamanın istisna ve son çare olması ve masumiyet karinesi ilkesinin görmezden gelindiğini ifade eden Muižnieks, müvekkil-avukat ilişkisinin ihlal edildiğini belirtti.
Şık ve Şener kararını hatırlattı
AİHM’in Ahmet Şık ve Nedim Şener kararını hatırlatan Muižnieks “AİHM’ye önceki kararına karşın, Ahmet Şık’ın, yeniden tutuklanması talihsizdir” dedi.
Türkiye’de muhalif görüşlerin bastırılma eğilimi olduğunu, yargı kararlarının da buna zemin hazırladığını belirten Muižnieks, yetkililerin, “gazetecilik faaliyeti nedeniyle kovuşturulmadığı veya tutuklanmadığı, diğer suçlar nedeniyle tutuklandığı” iddialarının inandırıcılığını yitirdiğine işaret etti.
17/25 aralık soruşturmasının arından HSYK’ye müdahale yargıda korku ve endişe ortamı yarattığını bu nedenle ifade özgürlüğüyle ilgili çelişkili kararlar alındığını vurgulayan Muižnieks HSYK’nın “FETÖ medya yapılanması” davasında 21 gazetecinin serbest kalmasına karar veren hakimleri açığa alma kararı karşısında “şok olduklarını” vurguladı. (EA)