Son yıllarda Avrupa’da aşırı sağ ve popülist partiler, her seçimde güçlerini artırarak dikkat çekici bir yükseliş gösteriyor. Haziran ayında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de oylarını artırdılar. Fransa’dan ‘Ulusal Birlik’ (RN), Almanya’dan ‘Almanya için Alternatif’ (AfD), İtalya’dan İtalya’nın Kardeşleri (FdI) gibi aşırı sağ partiler milletvekili göndererek karar alma süreçlerindeki etkilerini artırdılar.
Fransa sonuçlarının ardından Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron erken seçim kararı aldı ve 30 Haziran’da yapılan ilk turda Marine Le Pen’in birinci gelmesiyle, aşırı sağın güç kazanması endişeleri daha da arttı. Marine Le Pen’in seçimleri kazanması durumunda Fransa, İtalya’da Giorgia Meloni ve Hollanda’da Geert Wilders’tan sonra, bir Avrupa Birliği kurucu ülkesinde çoğunluk konumuna gelen üçüncü aşırı sağ parti olacak.
CUMHURİYETÇİ CEPHE LE PEN'İN ÖNÜNÜ KESTİ
Fransa: Aşırı sağ ikinci turda çoğunluğu kazanamayacak
Avrupa’da yükselen aşırı sağ partiler, ortak hedeflere sahip olmalarına rağmen politik programları ve retorikleri açısından belirgin farklılıklar barındırıyor. Göçmen karşıtlığı, bu partilerin en belirgin ortak noktası olarak öne çıkarken, kadın ve LGBTİ+ hakları, AB politikaları ve ekolojik reformlar gibi konularda farklı tutumlar sergiliyorlar. Aşırı sağ partiler arasında en büyük farklılık, Rusya-Ukrayna savaşı konusundaki tutumlarında da ortaya çıkıyor.
Avrupa'da yükselen sağ: Neo-faşizm, fiilen değilse fikren iktidarda
Ulusal Birlik (Fransa)
Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Birlik, göçmen ve mülteci karşıtı, İslamofobik söylemlerle dikkat çeken bir parti.
Le Pen’in politikaları yıllar içinde değişiklikler gösterdi. Örneğin, kürtaj ve LGBTİ+ hakları konularında geçmişteki tutumlarını yumuşatarak daha geniş bir kitleye hitap etmeye çalıştı. Ancak bunu, Fransa’da kadın ve LGBTİ+’ların yaşamlarını “Müslüman göçmenlerin zorlaştırdığı” propagandası üzerinden yaptı, bu yöndeki söylemlerini 2022 seçimlerinden itibaren sürdürdü.
Ulusal Birlik, Avrupa Birliği’ne karşı net bir duruş sergilemiyor ancak AB’nin bazı düzenlemelerine, özellikle ekoloji ve enerji politikalarına karşı çıkıyor. Fosil yakıt vergilerinin düşürülüp, rüzgâr enerjisinden uzaklaşıldığı ve nükleer enerjiye yatırımın artırıldığı bir politik hat izlenmesini savunuyor.
İtalya’nın Kardeşleri (İtalya)
Başbakan Giorgia Meloni’nin liderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri (FdI), 2022’den beri iktidarda. Meloni, kadın ve LGBTİ+ hakları konularında sert bir tutum benimserken, “geleneksel İtalyan aile modeli”nin korunmasının sık sık altını çiziyor. Her fırsatta kürtaja ve aynı zamanda cinsiyet temelli pozitif ayrımcılığa karşı olduğunu sık sık dile getiren Meloni, eşcinsel çiftlerin evlat edinmesini de zorlaştıran adımlar atıyor.
İtalya’nın Kardeşleri göçmen karşıtı sert tutumunu sürdürse de göç politikalarında bazı tavizler vermek zorunda kaldı. İtalya’nın azalan nüfusuna karşın tehlike altında olan tarım ve sanayi gibi sektörlerde çalışmak için AB dışından binlerce yabancı işçi alacağını açıklayan Meloni, göçmenlere karşı olsa da İtalya’nın onlara olan ihtiyacını bir noktada kabul etmiş oldu.
AB politikasında da değişiklik gösteren Meloni, AB’ye karşı duruş sergilemek yerine, AB içinde güçlü bir figür haline geldi.
Süreç içinde AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen’in en büyük müttefiklerinden biri haline geldi. Çoğu zaman özellikle Viktor Orban gibi AB içinde yasama zorluğu yaşatan liderlerle uzlaşma sağlayan ve Avrupa Parlamentosu’nda güçlü bir cephe olan Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi’nin lideri olarak aktif bir rol üstlendi.
Almanya İçin Alternatif Partisi (Almanya)
Alice Weidel liderliğindeki AfD belki de en “geleneksel” biçimdeki aşırı sağ partisi. "Modern kadının yozlaştığını" ve "geleneksel Alman kadınına geri dönülmesini" savunuyorlar; göçmenlere, kadın ve LGBTİ+ hareketlerine sonuna kadar karşı çıkıyorlar.
Ancak genel olarak göçmen karşıtı, ırkçı politikalara sahip olması AfD’nin Almanya’daki azınlıklardan da oy almasını engellemiyor. Özellikle ülkedeki Türk seçmenlere 1. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı-Almanya müttefikliğini hatırlatıyor, “Arap göçmenler sizin de işlerinizi çalacak” propagandası yaparak Arap düşmanlığı üzerinden azınlık seçmenini kendi tarafına çekmeye çalışıyor.
AB’ye karşı olan parti, ekolojik reformlara da karşı çıkıyor ve nükleer enerjiye yatırım yapılmasını savunuyor. AfD ayrıca, AB yerine “Avrupalı ulus devletler birliği” fikrini savunuyor.
Vox (İspanya)
Santiago Abascal liderliğindeki aşırı sağ parti Vox (Ses), toplumsal konularda AfD’ye benzer politikalar savunuyor; kürtaja ve feminist harekete karşı çıkarken, kadına yönelik şiddetle mücadele yasalarını zayıflatmayı hedefliyor.
Vox aynı zamanda İspanya’da 2005’ten bu yana yasal olan eşcinsel evliliği ve LGBTİ+’ların hakları konusundaki kazanımları geri almak için kampanya yürütüyor. Parti, okullarda cinsiyet ve cinsel yönelim çeşitliliği hakkında verilen eğitimleri kaldırmak ve Onur Yürüyüşleri gibi etkinlikleri kısıtlamak istiyor.
Birçok aşırı sağ partide olduğu gibi Vox da İslam ve göçmen karşıtlığı üzerine söylemlerini devam ettiriyor ve özellikle ülkedeki Faslı göçmenleri hedef alıyor.
Vox, Katalan bağımsızlık hareketine karşı sert bir duruş sergiliyor ve “İspanya'nın bölünmez bütünlüğünü koruma” amacı güden politikalar izliyor.
Avrupa Birliği konusunda eleştirel ve şüpheci bir pozisyonda yer alan Vox, mevcut AB yapısının İspanya’nın ulusal çıkarlarına zarar verdiğini savunuyor. Vox ayrıca, AB'de önemli değişiklikler yapılmasını istiyor ve özellikle sınır politikaları, ulusal egemenlik ve Avrupa kültürünün korunması gibi konularda daha fazla kontrol talep ediyor.
Özgürlük Partisi (Hollanda)
Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV), kadın ve LGBTİ+ tutumunda diğer aşırı sağ partilerden ayrıştığı söylenebilir.
Kürtaj hakkını kısıtlamak ya da yasaklamak gibi bir gündemi olmayan ve homofobiye karşı olduğunu söyleyen Wilders, özellikle Müslüman toplulukların kadın ve LGBTİ+ haklarına karşı tehdit oluşturduğunu iddia ederek bu konuları göç politikalarıyla ilişkilendiriyor.
İslam'ın Hollanda kültürüne ve güvenliğine tehdit oluşturduğunu savunan Wilders, göçmenleri de ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarının kaynağı olarak sunuyor.
Wilders ayrıca, AB'nin ulusal egemenliği zayıflattığını ve ülke çıkarlarına zarar verdiğini savunarak, Hollanda'nın bazı AB düzenlemelerinden muaf tutulmasını talep ediyor. Özellikle göç ve iltica politikalarında AB'nin getirdiği kuralların dışına çıkılmasını istiyor.
Fidesz (Macaristan)
2010’dan bu yana iktidarda olan Viktor Orbán’ın liderliğindeki Fidesz (Genç Demokratların Birliği), kadın ve LGBTİ+ hakları konularında aşırı sağ partilerin çoğuyla benzer bir konumda bulunuyor. İktidara geldikten sonra eşcinsel evlilikleri yasaklayan ve evlat edinmelerini engelleyen Orbán, geleneksel aile yapısını ve rolleri teşvik ediyor.
Göçmen karşıtı politikalarıyla dikkat çeken Orbán ve Fidesz, Avrupa’ya göçmen alımının sonlandırılıp, Avrupa ülkelerinin nüfus arttırma çalışmalarına yoğunlaşmasını öneriyor ve bunun için Macaristan’da da politikalar yürütüyor. Bu politikaların bir yansıması olarak da kürtajı zorlaştıran düzenlemelere de gidiliyor.
AB’ye karşı eleştirel bir tutum sergileyen Orbán ve Fidesz, AB’nin ulusal egemenliğe müdahale ettiğini ve üye ülkelerin kendi politikalarını belirleme hakkını sınırladığını savunuyor. AB’nin göç politikalarına karşı çıkan Orbán, Macaristan’ın kendi sınırlarını ve göç politikalarını kontrol etmesi gerektiğini vurguluyor.
Macaristan’da Viktor Orbán’ın partisi seçimlerde geriledi
İsveç Demokratları (İsveç)
Demokrasi, yaşam standartları ve insan haklarıyla sık sık manşetlerde gördüğümüz İskandinavya’da da durum farklı değil.
Jimmie Akesson liderliğindeki İsveç Demokratları (SD), 2022 seçimlerinde %20 oy alarak mecliste ikinci büyük parti oldu. Partinin temel dayanaklarından birini göçmen karşıtı politikalar ve bu kapsamda yapılan kampanyalar oluşturuyor. Göçmen karşıtı tartışmaları sık sık ülke gündemine getiren parti, göç yasalarının sıklaştırılması ve sınır dışı etme konusundaki politikalarıyla dikkat çekiyor.
Kadın ve LGBTİ+ haklarını göçmen karşıtı argümanlarını desteklemek için kullanan parti, cinsiyet uyum ameliyatları ve eşcinsel evliliğine karşı pozitif bir tutum sergilerken, kadınların aile içinde ve evde rol almasını, çocukların da geleneksel aile yapısında büyütülmesini savunuyor.
Gebeliğin 12. haftasından sonra kürtajı sınırlandırmayı öneren İsveç Demokratları, bir yandan da kürtaj sayısını azaltmak için “daha iyi cinsel eğitim ve doğum kontrolüne erişim sağlanmasını” destekliyor.
AB’ye karşı şüpheci bir tavır benimseyen parti, birliğin merkeziyetçi politikalarının ulusal egemenliği zayıflattığını savunuyor ve Kuzey ülkeleri arasındaki dayanışmayı destekliyor. İsveç’in Euro bölgesine girmesi gibi girişimleri ise reddediyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı
Marine Le Pen, Rusya’ya karşı yaptırımlara destek vermeyen bir tutum sergilerken, Giorgia Meloni Rusya’ya karşı sert bir duruş benimsiyor ve Ukrayna’ya yapılan yardımları destekliyor. Bu farklılık, aşırı sağ partiler arasındaki ittifakları da zorlaştırıyor.
Benzer bir şekilde AfD ile İtalya’nın Kardeşleri arasında bir ittifakın mümkün olup olmadığı gündeme geldiğinde yine Giorgio Meloni iki parti arasında “aşılamaz farklılıkların” olduğunu ve bu farklılıkların özellikle AfD’nin Rusya ile olan pozitif ilişkisiyle başladığını belirtti. Rusya’yı destekleyen politikalara sahip partiler arasında Geert Wilders’ın Özgürlük partisi ve Vİktor Orban’ın Fidesz partisi de bulunurken Vox ve İsveç Demokratları da Rusya karşıtı, Ukrayna’yı destekleyen politikaları savunuyor.
(TKY/VC)