Haberin İngilizcesi için tıklayın
Nilüfer Zengin, AKPM Yunanistan Delegasyonu Başkanı ve AKPM Başkan Yardımcısı, Yunanistan Parlamentosu Avrupa İşleri Komisyonu Başkan Yardımcısı, SYRIZA Milletvekili Anneta Kavvadia ile Yunanistan'ı bekleyen iki halk oylaması öncesinde konuştu: İki hafta sonra yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından Yunanistan Eylül'de yerel seçimlere gidecek. Parlak bir gazetecilik kariyerini arkasında bırakarak "Başka bir Avrupa" için kavgaya atılan Kavvadia iyimser; Başbakan Çipras'ın partisinin zamanın sınavından geçeceğine inanıyor.
* * *
NZ- SYRIZA'nın 2015'te koalisyon lideri olarak iktidara yükselmesi Avrupa solunun tüm kesimleri arasında büyük bir sevinç ve umut doğurdu. SYRIZA'nın zaferi, sosyalist hareketin Yunanistan'ın yoksul ve sömürülen halklarının talepleriyle tarihsel bütünleşmesi olarak görünüyordu. Ne var ki, Syriza iktidarda, halkın refah talebiyle Troika'nın kemer sıkma önlemlerinin derhal uygulanmasıa yönelik acımasız baskısı arasında sıkışıp kaldı. Geriye baktığınızda moratoryum ilan edip AB'den çıkmak ya da Troika'nın şartlarını kabullenmek dışında üçüncü bir yol olabilir miydi? Yani, 2015'te partiyi ve halkı yozlaşıp gitmiş siyasi ve ekonomik sisteme karşı savunmanın mevcut hükümet uygulamalarından başka bir yolu olabilir miydi?
AK- SYRIZA'nın, Temmuz 2015'te son bulan hükümetteki ilk altı aylık dramatik ve tarhsel dönemi, inanıyorum ki yalnızca Yunanistan Solu değil, tüm Avrupa'da da her zaman hatırlanacak ve değerlendirilecektir. O günleri, haftaları, ayları yaşayan bizler için o dönem çok canlı bir anı. O tutkuyu, Avrupa'daki gidişatı değiştirme kararlılığını, aynı zamanda çektiğimiz ıstırabı ve karşı karşıya kaldığımız çok önemli ikilemleri asla unutmayacağız.
Temmuz 2015'te, ideolojik ve politik olarak bizim için çok zor bir seçim yapmak zorunda bırakıldık. Avrupa'nın bizim meşru, demokratik ve olmazsa olmaz önerilerimizi kabul etmeye hazır olmadığını anladık ve kemer sıkma önlemleriyle neoliberalizmin et ve tırnak gibi birbirine bağlı ve herhangi bir demokratik meşruiyetten yoksun bir doktrin olduğunu fark ettik.
Parti olarak, ulus olarak ve bireysel politikacılar olarak yaşadıklarımızı sadece yıkıcı ve kıyıcı olarak tarif edebiliriz. Apaçık, muazzam bir baskıydı. O korkunç baskı, tüm bir halkın demokratik bir biçimde dile getirdiği iradesinin AB'nin kudret sahiplerince alenen hiçe sayılması Yunanistan'da olanlara "Bu bir darbe" haykırışıyla dünya çapında unutulmaz bir tepki verilmesine sebep olmuştu.
Bu slogan Yunan halkıyla uluslararası dayanışma hareketinin sloganı, demokrasiyi savunan milyonlarca Avrupalının demokratik iradesinin sembolü oldu. Karşı karşıya geldiğimiz şey buydu ve biz bir seçim yaptık. Mücadeleden vazgeçmemeyi seçtik. SYRIZA'yı bir parantez olarak, ülkeyi "meşru sahipleri"nden gasp etmiş olarak görenlere ödün vermemeyi seçtik. Eğer askeri bir mecaz kullanacak olursam daha sonra yeniden mücadeleye dönebilmek uğruna taktik olarak geri çekilmeyi seçtik. Geriye dönüp baktığımızda, o dönemde ne kadar zor görünürse görünsün, bugün doğru seçimi yaptığımızı söyleyebiliriz,
Avrupa'da sol ve aşağıdan gelen halk talepleri yükselirken, aşırı sağ hükümetler iktidarlarını daha çok yaygınlaştırıp pekiştiriyorlar. Bu bağlamda, SYRIZA'nın Avrupa Parlamentosu ve Yunanistan yerel seçimlerinde başarılı olacağını düşünüyor musunuz? Bu seçimlerin sonuçlarını nasıl yorumlarsınız?
SYRIZA ve Avrupa Solu'nun Avrupa'daki aşırı sağcı popülizmin, milliyetçilik ve ırkçılığın yükselişinin nedenleri ve kökenlerine dair açıklaması tarihsel ve politik olarak doğrudur. Geçtiğimiz 20-30 yıl boyunca Avrupa halklarına dayatılan neoliberal deneyler, kemer sıkma doktrini derin bir toplumsal yarılmaya, büyük eşitsizliklere, tüm toplum kesimlerinin birbiriyle dayanışmasının çökmesine ve 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın üzerine inşa edildiği toplum sözleşmesinin çiğnenmesine yol açtı. Bu sonuç kaçınılmaz değildi, çünkü tarihte hiçbir şey kaçınılmaz değildir. Her zaman alternatifler vardır. Yine de Avrupa'nın yerleşik siyasi ve ekonomik güçleri, SYRIZA'nın dahil olduğu Avrupa Solu'nun, ya da kıtanın tüm demokratik ve ilerici siyasi ve toplumsal güçlerinin önerilerine arkasını dönmeyi seçti. Yeni bir biçim altında nükseden faşizm bu seçimlerin sonucudur.
Çok mu geç? Dediğim gibi, tarih seçim yapmakla ilgilidir. Ve bugün de bir seçim var önümüzde: Neoliberalizm ve aşırı sağ popülizme karşı ortak bir cephe yaratmak için demokratik ve ilerici güçlerin oluşturdukları sol örneği ve ilkeleri rehber edinen Avrupa çapında bir koalisyon. Bu mümkün müdür derseniz, evet mümkündür. Yunanistan'da SYRIZA, Portekiz'de ve yakın zamanda İspanya'daki gelişmeler bize bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Böyle bir koalisyon sadece bir zafere değil bunun cok daha ötesine işaret edebilir: Avrupa'da gidişatın değişmesi için bu esastır.
SYRIZA'nın 2015 zaferi Yunanistan'dan sonra belki de en çok Türkiye'de büyük bir coşkuyla karşılandı. HDP 2015'te yüzde 10 seçim barajını Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, işçilerin ve sıradan insanların rengarenk muhalefetini birleştirerek aşarken, SYRIZA'nın çoğulcu siyasal tarzından derinden etkilenmişti. SYRIZA ile Türkiye'nin sol ve demokratik güçleri arasındaki ilişkilerin niteliği hakkındaki izleniminiz nedir?
SYRIZA için HDP hiçbir zaman yalnızca bir "Kürt Partisi" olmadı. Hep daha ziyade radikal, demokratik Sol gelenekte derin kökleri olan, toplumsal adalet, cinsiyet eşitliği, gerçek demokrasi, refah ve barış içinde çok kültürlü, çoğulcu bir toplumda insan hakları için mücadele eden bir partiydi ve bugün de öyle görülüyor. Bu, SYRIZA'nın sadece Türkiye için değil tüm Avrupa için desteklediği bir vizyondur. İşte bu yüzden demokrasi mücadelesinde Türk ve Kürt yoldaşlarımızla hep yan yana durduk. HDP'yi bizim için bir ilham kaynağı olan bir parti olarak gördük. Ayrıca bu nedenle HDP'nin seçim barajını aşma mücadelesini büyük bir umutla izledik ve başarılı olmasını gönülden diledik. Bunun yanısıra, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki HDP'li yoldaşlarımızla birlikte, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Ertuğrul Kürkçü de dahil olmak üzere pek çok HDP'liye yönelik siyasi zulme ve hukuksuzluklara son verilmesi çağrısında bulunmaya devam ediyoruz. Dolayısıyla HDP ve genel olarak Türkiye'nin demokratik soluyla ilişkilerimiz köklüdür ve gelişmeye devam ediyor. İki halk için bir vizyon paylaşıyoruz: Barış, dostluk, karşılıklı saygı ve ortak refah vizyonu. Aslında, bu daha geniş bölgesel politikamızın da temel taşı.
SYRIZA hükümeti, özellikle Suriye ve Kuzey Afrika'dan akan büyük bir mülteci sorunuyla karşı karşıya. Ya Türkler ve Kürtler?SYRIZA yönetimi döneminde Yunanistan'da sığınma arayan Türklerin ve Kürtlerin sayısı arttı mı azaldı mı? Türkiye'den gelen göçlerin arkasındaki motivasyon ne sizce, politik nedenler mi başka nedenler mi? SYRIZA Türkiye'den gelen mülteci sayısında artış öngörüyor mu?
2015'ten bu yana Yunanistan'ın kriz olarak tanımlanamayacak önemli bir insani durumla karşı karşıya olduğu doğrudur, çünkü bu geçici bir acil durum değil, daha uzun vadeli bir fenomen. Yunanistan'a ulaşan mültecilerin ve göçmenlerin büyük çoğunluğu Suriye, Irak, Afganistan ve Afrika'dan geliyorlar. Bununla birlikte, hem Türk hem de Kürtlerin oluşturduğu daha küçük ama kesintisiz bir Türkiye vatandaşı akışı da var. Bunlar resmi kayıtlarla doğrulanıyor. Motivasyona gelince, çoğu durumda, sığınmacılar politik nedenler ileri sürüyorlar.
Sığınmacıların iddiaları Yunanistan makamlarınca uluslararası hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygun olarak her bir vaka temelinde bireysel olarak inceleniyor. Son birkaç yılda, Türkiye'den gelen akışlar üç aşağı beş yukarı sabit. Bununla birlikte, durum değişkenliğe son derece açık. Gelecekte -geçmişte de yaşandığı gibi- öngörülmeyen ani artışlar olmayacağını güvenle söyleyemeyiz. Türkiye'de hala milyonlarca mültecinin bulunduğu düşünülürse, karşı karşıya olduğumuz durumun doğası böyledir. (NZ/EK)