Bulanıklık
Bu arada Türkiye solunun önemli bir kesimi ise hala kafa karışıklığı ile malul. Hala, AB konusuna nasıl yaklaşılması gerektiğine karar verememiş önemli bir kesim var.
Türkiye solunun AB konusunda fikir bulanıklığı nereden geliyor ? Bunun, solun, toplumsal sorunlara bakış açısına hakim olan unsurlarda niteliksel bir değişim yaşanamamış olması ve yaşanan onca acı yenilgiye rağmen zihinsel bir değişimi, kopuşu başaramamış olmasıyla ilgisi var.
AB sorunundan gidelim. 1980 öncesinde, AB konusunda Türkiye soluna hakim olan görüş, ABnin emperyalist bir örgüt olduğuydu . Doğru hatırlıyorsam Mili Birlikçi Ahmet Yıldızın Onlar ortak, biz Pazar sözü, solun AB konusundaki yaklaşımının özetiydi. Biz kavramı, toplumsal sorunlara yaklaşımda solun düştüğü en büyük tuzaktı. Sorunlara sınıf perspektifinden yaklaşması gereken sol, Kemalizme bulaşık kafa yapısıyla , sorunlara daha çok ulus perspektifinden, dolayısıyla biz diye bakma yanlışından kurtulamadı. O biz kategorisiyle baktıkça, ne sınıfsal bir duruş edinebildi ne de ortaya, başta sermaye sınıfı olmak üzere diğer kesimlerle farkını koymayı becerdi. İşin gerçeği o sıralar Türkiye sermaye sınıfının da ABye üyelik konusunda bugünkü gibi iştah ve aceleleri yoktu. Gümrük duvarları yüksek bir pazarda tekelci fiyatlarla ve devlet rantları ile iç pazarı tepe tepe kullanıp sermaye biriktirmenin keyfini çıkarıyorlardı ve henüz deniz tükenmemişti. Dolayısıyla, soldan gelen bu anti-ABci tavrı biraz da kıs kıs gülerek izliyor, hatta çaktırmadan besliyorlardı.
12 Eylülde ezber bozuldu
1980 öncesinde ABye ortak-Pazar sığlığında yaklaşan solun, 12 Eylül darbesine ABnin verdiği tepki karşısında, ezberi bozuldu. Emperyalist Avrupa, sermayenin krizini aşmak için yönetime el koyan 12 Eylülcülere tavır koymuş, bir an önce demokratik düzene geçiş ültimatomu vermişti. Bu tavır karşısında ezberi bozulan solun da AB ile ilgili tanım arayışı hızlandı. Bir kesim, yaşadığı zalim baskı karşısında ABye can simidi gibi , sorgusuz sualsiz yapıştı. 12 Eylül zulmünden yılmanın da etkisiyle bir anda AB ve AB ile bütünleşmek anında yüceltildi. Askeri diktatörlük yaşamış Yunanistan, İspanya, Portekiz, ABye katılarak demokratikleşmemişler miydi? Onların yaptığını Türkiye de yapmalı, AB ne istiyor, ne şart koşuyorsa hepsi sualsiz-sorgusuz kabullenilip tüm toplumsal değişim önerileri anında kabul edilmeliydi.
Solun bir kısmının ABci bu tavrına karşılık, bir kısım bu trene atlamadı ama ne yapacağının cevabını da bir türlü bulamadı. ABye üyeliği, şimdi açıkça ve iştahla irili-ufaklı bütün sermaye sınıfı istiyordu. Onların istediği bir şeye atlamak doğru bir tavır mıydı? Birilerinin değirmenine su taşımak olmaz mıydı bu? Bu karışık kafalı solun, AB ile ilgili tahlillerine hakim olan kategorinin hala biz ya da ulus kavramı olması yine en çok dikkat çeken husustur. 1980 öncesi zihniyette bir ilerleme yoktur, analizler hep biz, ulus kavramı üzerine inşa edilmekte, solu sol yapan sınıf kategorisi ile analiz yapma becerisi gösterilememektedir. Böyle olunca da varılan yerler hep muğlak, gri alanlar olmakta ve üretken politikalar üretmek mümkün olamamaktadır.
Sınıf bakış açısı
Oysa AB sorununa sınıf perspektifinden, solun zemini sayılması gereken geniş anlamda çalışan sınıf ( mavi-beyaz yakalı işçiler, kamu çalışanları v.b.) açısından bakılsa, sorunun tahlili ve bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda daha net bir açı yakalanabilir.
Çok basit ifade etmek gerekirse, AB, bir tür ülke sermayelerinin bütünleşmesi, bir nevi şirketlerin birleşmesidir. Ortaya çıkışı da öyle değil midir(demir-çelik birliği)?
Sermayelerin birleşmesi, üstyapıda da bir bütünleşmeyi ve onun üstyapısal oluşumunu getiriyor haliyle. Dolayısıyla Türkiyenin AB üyeliği, son tahlilde, Türkiye sermayesinin AB sermayesi ile entegrasyonudur.
Şöyle bir benzetme yapalım. Avrupa isimli büyük şirket ile Türkiye isimli şirket bir birleşme hazırlığında ve Türkiye çalışanları olarak da biz, birleşmenin bize ne getirip götüreceğini merak etmekteyiz. Birincisi, çalışanlar olarak, birleşme hazırlığındaki şirketimize dönüp Hayır, birleşemezsin, buna izin vermeyiz ve buna taraftar değiliz demek ne kadar anlamlı ve işe yarar bir tutumdur? Çalışanlar olarak yapmamız gereken, bu birleşmenin doğruluğu-yanlışlığı gibi beyhude bir tutum mudur, yoksa, birleşme ile ortaya çıkacak yeni durumda ne olacağımız mıdır? Acaba birleşme ile bizi çalışanlar olarak nasıl bir gelecek beklemektedir ? Birleşme bizi işsiz bırakacaksa bunun önlemini nasıl almalıyız ? Birleşme ile ortaya çıkacak yeni şirkette çalışma koşulları ne olacaktır ? Ekonomik ve demokratik haklarımız artacak mıdır? Birleşeceğimiz büyük şirketin çalışanları ne gibi haklara sahiptir, nasıl bir sosyal ve siyasal iklimde yaşamaktadırlar, birleşme bize de aynı iklimi getirecek midir? Birleşeceğimiz şirketin çalışanları ile aynı sermaye sınıfının karşısında olacağımıza göre, onlarla gücümüzü birleştirebilir, ekonomik-demokratik-siyasal mücadelemizi sınıfdaşlarımızla ileri götürebilir miyiz?
AB ile üyelik sorununun, yukarıdaki şirket birleşmesi benzetmesinden hiç farklı olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye solunun, bir an önce uluscu analizlerden kendini kurtarıp, unuttuğu ya da hiçbir zaman yapamadığı sınıfsal analizlerle AB sorununa yaklaşması, yaşadığı uzun süreli depresyonu aşması açısından çok gereklidir.
Enternasyonalist rota
AB ile birleşme-bütünleşme olacaksa olacak, sol, buna manasız ve beyhude karşı çıkışlarla zaten cılız olan enerjisini tüketmek yerine, çalışan sınıf açısından bu bütünleşmenin ekonomik-sosyal-siyasal açılardan en iyi şartlarda nasıl olacağına kafa yormalı, bütünleşmenin getireceği yeni avantajları, çalışan sınıfı örgütleme ve etkin bir güç haline getirme konusunda neler yapılması gerektiğini düşünmeli, bütünleşmeden uğraması muhtemel zararlar varsa, bunlara karşı önlemler düşünmeli, bu bütünleşmenin aynı zamanda Avrupa emek kesimi ile bütünleşme olacağının farkında olarak unuttuğu ya da hiç beceremediği enternasyonalist rotayı yakalamayı başarabilmelidir.
Soruna bu zaviyeden bakmanın Türkiye soluna çok yeni ufuklar açacağından, yeni heyecanlar, üretken zeminler yaratacağından hiç kuşkunuz olmasın. (MS/EK)