Avrupa Birliği (AB) bilinen yönüyle aslında bir ekonomik birlik!
Ama bizde bir çoklarımızın siyasal nedenlerle karşı ya da taraftar oldukları bir birlik halinde algılandı.
Genellikle Türkiye'de hak ihlalleri nedenli, çözümü mümkün ama kanalları tıkalı yollardan kaynaklı bir üst çözüm kurumu mantığı AB'ye taraftar olanların zihninde daha çok AB isteği noktayı nazarının pekişmesinde etkili oldu.
İsteklilerin talebi ve bakışı bu cepheden yani Türkiye'de çözemedikleri sorunlarını Avrupa'da çözme isteği doğrultusunda olunca; karşıtlar da bunu dikkate alarak tersinden, ülke savunması mantığından yola çıkarak perspektifi karşı durmada buldular.
AB taraftarlığı yaklaşımı, en çok hakları ihlal edildiği bilinen Kürtler arasında daha çok taraftar kabilinden taraf buldu.
Kürtler neredeyse oy birliğiyle Avrupa Birliği'ni istemek babında 3 Ekim'de müzakerelerin başlamasını istediler.
Bu durum 17 Aralık 2004 öncesinde müzakere tarihi verilmesini isteme döneminde de böyleydi.
Ol sebepten ötürü Kürtler 2 Ekim'de Diyarbakır'da "AB'ye Evet" mitingi yapmak isteyerek bu isteklerinin dünya alemce bilinmesini istediler.
Miting Valilikçe ertelenerek fırsat verilmedi.
Yine ol sebepten ötürü bunun tam karşıtlığını ifade eden Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) çizgisi de, 3 Ekim öncesi "AB'ye Hayır" mitingi yapıp Avrupa'ya gitmeme çağrısını kendisinde hak olarak gördü ve mitingini yaptı.
İşte tam da bu noktadan çıktı "bayrağımı da vatanımı da paylaşmam, bölmem" hesabı.
Kaderin cilvesine bakın ki "sol" cenahtan da bir kesim AB karşıtlığında mitinglerle, kampanyalarla elinden geleni yaptı.
Göründüğü kadarıyla bu süreçle birlikte belki çok kısa zaman dilimi içinde gündelik hayatta çok şey değişmeyecek.
Ama bugünden yarına bir şeylerin değişeceği kesin. Karanlık güç odakları, hesaplarını politikalarını müzakerelerin başlamayacağı üzerine bina edenler Türkiye politikasında daha az etkili olacaklar.
Hatta giderek politikada sesleri daha az duyuluyor olacak. Ya da bir başka açıdan kendilerine politik argüman olarak yeni perspektifler oluşturma uğraşına girmek durumunda kalacaklar.
Sonuçta büyük ölçüde dönem başkanı olan İngilizlerin de yoğun çaba ve destekleriyle müzakereler başlamış oldu.
Bunda elbette Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) İngilizlerle ortak politikası sonucu ciddi katkılarını unutmamak gerek.
Ne demeli ki!
Belki de bir atalar sözü ile sözü bağlamanın tam da vaktidir. "Eskiden derlerdi ki; asılacaksan İngiliz sicimi ile asıl!"
Sonuç da ABD'nin ortak İngiliz politikası ve desteği ile İngilizlerin de başından beri yoğun diplomasisi ve belki de Erdoğan hükümetinin de politik hanesine yazılacak görünürdeki yoğun çabaları ile Avrupa Birliği'nin ipine bu ülkeye daha çok demokrasi talebi noktasından İngiliz sicimi ile tutunduk.
Şahsım olarak da AB'yi isteyenlerden biri anlamında dileğim odur ki; zaman içinde Avrupa'nın İpi boyunduruk haline dönüşmez. Kültürleri birbirine bağlayan bağ olur.
Hayırlısı! (ŞD/BA)