Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) tarafından düzenlenen ve hazırlıkları aylardır sürdürülen Avrupa Yürüyüşü, 22-23 Mart tarihlerinde toplanacak olan AB zirvesi öncesinde çalışanların sesini duyurmayı ve yeni-liberal girişimlere karşı tepkileri ortaya koymayı amaçlıyordu.
Reuters'in "on binlerce sendikacı hizmet sektörünün liberalleştirilmesine karşı yürüdü" yorumuyla verdiği ve ETUC'a göre 75 bin kişinin katıldığı son zamanların Avrupa çapındaki en büyük işçi eylemi, ülkemiz basınında ne yazık ki haber olamadı.
Avrupa Yürüyüşünün üç temel sloganı vardı: "daha fazla ve daha iyi iş", "Bolkestein yönergesine hayır" ve "Sosyal Avrupa'yı savunalım". Sendikalar, büyümeye ve istihdama daha fazla kaynak aktarılmasını ve Avrupa Merkez Bankası'nın "sıkı para" politikasının sosyal öncelikler göz önüne alınarak yeniden düzenlenmesini istiyor.
Avrupa sendikalarını ayağa kaldıran diğer önemli gelişme ise Bolkestein (iç Pazardan sorumlu eski Komisyon üyesinin adıyla anılan) yönergesi olarak bilinen ve AB içinde hizmet sunumunu tamamen liberalleştirmeyi hedefleyen yasa (yönerge) girişimi. Bu girişimin en önemli yönü köken-ülke ilkesi.
Buna göre, Avrupa çapında hizmet sunacak şirketler kuruldukları ülkenin yasalarına tabi olacaklar. Bu girişim yasalaşırsa sosyal standartların ve vergilerin düşük olduğu ülkelerde (özellikle yeni üye olan 10 ülkede) kurulacak ya da diğer ülkelerden bu ülkelere kaydırılacak şirketler, AB'nin neresinde faaliyet gösterirlerse göstersinler kuruldukları ülkenin yasalarına tabi olacaklar.
Sendikalar, bu direktif yasalaşırsa AB sosyal standartlarında "dibe doğru yarış" başlayacağını ve Avrupa'nın Amerikalılaşacağını vurguluyor.
ETUC, "köken ülke" ilkesinin AB'nin sosyal boyutunu ortadan kaldırmayı hedefleyen bir girişim olduğunu vurguluyor. Bolkestein tartışmaları, Avrupa Anayasası tartışmalarını da yakından etkiliyor. Özellikle Fransa'da hayır oylarının artmasında Bolkestein girişiminin önemli bir etkisinin olduğu vurgulanıyor.
Bolkestein yönergesi etrafında yürüyen kavga, aslında Avrupa'da uzun yıllardır devam eden yeni-liberalizm ve sosyal korumacılık arasındaki gerilimin yeni ve çok ciddi bir aşaması.
Yeni-liberaller Avrupa sosyal sistemini gevşetmeyi ve "her koyunun kendi bacağından asıldığı" Amerikan sistemine benzetmeyi hedefliyor. IMF, geçen yıl hazırladığı bir raporda Avrupa sosyal koruma sisteminin Amerikan sistemine yakınlaştırılması durumunda büyümenin artacağı ve işsizliğin azalacağı iddiasında bulundu.
Bu nedenle, İngiliz liberalleri Anayasa'da yer alan sosyal haklara şiddetle karşı çıkıyor.
ETUC Genel Sekreteri John Monks'ın yürüyüşte yaptığı konuşmanın tonu, ETUC'un durumun vahametinin farkında olduğunu gösteriyor:
"Bizler Avrupa'nın Amerika olmasını istemiyoruz. Daha zayıf refah devleti, daha kötü emeklilik sistemi, daha zayıf sendikalar, daha fazla özelleştirme, daha fazla kuralsızlaştırma ve güvencesiz işler istemiyoruz! Biz güçlü sendikalar ve işleyen bir sosyal diyalog istiyoruz, hissedarların çıkarlarını esas alan sermaye dostu politikalar değil.Sosyal Avrupa'yı korumak için sosyal mücadele sürüyor. Buna küçük bir katkı yapmak için www.stopbolkestein.org sitesini ziyaret edebilir ve Bolkestein girişimin geri çekilmesi için bir imza atabilirsiniz. (AÇ/TK)Bu mücadele, Sosyal Avrupa'yı gömmek isteyen yeni-liberallere karşı yürüttüğümüz savaşın büyük bir muharebesidir. Onlara geçit vermeyeceğiz; Avrupa onların değil, bizimdir."