Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının sözcüleri son bir haftadır sürekli konuşuyor. Her demeçte daha da sert ifadeler, daha da tartışmalı yorumlar yapıyorlar. Süreç Paul Auster'ın "Hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye'ye gelmeyi reddediyorum" sözleriyle başladı.
Başbakanın gençliği dindar olmazlarsa tinerci olurlar anlamına gelen sözleri sonrası tartışma sürüyor.
Cüneyt Özdemir'in programına tiner kullanan bir çocuk çıkartıp, konu hakkındaki düşüncelerini sorması sonrası Erdoğan hemen yanıt verdi: "Gazetecilik bu mu?"
"Gelsen ne olur, gelmesen ne..."
Paul Auster 30 Ocak günü Hürriyet gazetesine "Türkiye'de neler oluyor en çok endişelendiğim ülke dedi. ABD'li yazar, davet alsam da demokrat yasaları olmayan ülkelere gitmiyorum" dedi.
1 Şubat günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Hah biz sana çok muhtaçtık. Niye gelmedin? Aman gel, ne olur gel. Gelsen ne olur gelmesen ne olur. Türkiye irtifa mı kaybeder?" diye yanıt verdi.
Bu sözleri partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda söyledi Erdoğan. Bununla da yetinmedi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir gün önce "Türkiye'yi dindarlar, dinsizler olarak ikiye ayırıyor" eleştirisine de "Benim ifademde dindarlar, dinsizler denmiyor. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakâr demokrat parti kimliği sahibi AK Parti'den, ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun?" dedi ve yeni bir tartışmanın fitilini yaktı.
"Tinerci gençlik..."
Bu sözleri o kadar çok eleştirildi ki; sinirine hâkim olamayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tartışmayı sürdürdü: ''Bir haftadır köşelerinde yazanlara sesleniyorum; bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankâr bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?"
Bir taş daha atılmıştı. Belki de artık çıkartmak için kuyunun tamamen dolmasını beklemek daha kolay bir yol olabilir. Çünkü AKP iktidarından salvolar devam ediyor.
"Çocukların tiner kullanmasını teşvik ediyorsun"
Cüneyt Özdemir dün akşam CNN Türk'teki programında tiner kullanan bir çocuğu çıkarıp başbakanın yorumlarından rahatsız olup olmadığını sordu.
Başbakan bugün hemen yanıt verdi: "Bir gazeteci çıkıyor tinerci çocuğu canlı yayına çıkarıyor. 'Başbakan'ın tinerci nesil yetiştirmeyeceğiz sözünden rahatsız olmasını nasıl değerlendiriyorsun?' diye soruyor. Böyle mi gazetecilik yapılır. Sen o çocuğu televizyona çıkarıp, çocukların tiner kullanmasını teşvik ediyorsun. Bu nasıl gazetecilik, ondan sonra gazete patronları, televizyon patronları bundan rahatsız oluyor. Biz bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz."
Bu demeç kalabalığı aslında bir soruya daha yanıt bulmamıza yardım etti: Başbakan twitter'a neden girmiyor? Muhtemelen 140 harflik alan böyle uzun demeçler için yetersiz olacaktı ve tüm takipçilerine yanıt vermeye çalışacaktı.
Neocon-Ergenekon takımının kadrosu
Paul Auster'a yanıt veren sadece Erdoğan değildi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, 6 Şubat günü: "'Neocon-Ergenekon kadrosu Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyor" deyiverdi.
Duramadı devam etti: "Neocon-Ergenekon takımı, aslında 1993'te Türkiye'de darbe yaptı. 1993 yılı darbe yılıdır Türkiye'de" diyerek yakın tarihimize açıklık getiren Gedikli'yi artık durdurmak mümkün değildi.
Ardından Neocon-Ergenekon'un "rüya takımını" saymaya başladı: "Neocon-Ergenekon kadrosunda teknik direktör Şimon Peres; kaleci teröristbaşı Abdullah Öcalan; geri üçlüde Nicholas Sarkozy, Angela Merkel, Benjamin Netenyahu; orta sahada Mehmet Haberal, Doğu Perinçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük; ileride de Kemal Kılıçdaroğlu ve Selehattin Demirtaş var. Kulübün başkanları da finansal oligarklar. Finans lordları yani."
Gedikli böylece Ergenekon "Terör Örgütü"nün çeperinin çeperinin uluslararası çeperini de "ifşa" etmiş oldu.
"Tutuklanınca şikayet etme"
Geçtiğimiz günlerde demeçlerde kırılan potlar bunlarla sınırlı değildi. Bu konuda erişilmesi güç bir rekora doğru emin adımlarla ilerleyen İçişleri Bakın İdris Naim Şahin, BDP'yi kastederek şöyle konuştu:
"Hangi özgürlükten bahsediyorsun. O zaman tutuklanınca şikayet etme, özgürlük yoksa dışarıda. Farkı yok içerde demek ki. Neden şikayet ediyorsun, demek ki var dışarıda özgürlüğün. Yani özgürlük yoksa, içerisi ile dışarının bir fark yok, neden tutuklamalardan şikayet ediliyor. Niye, mahkumiyetten şikayet ediliyor, o zaman. Demek ki var dışarıda özgürlük, hem de o kadar var ki 'Ben bu memleketi bölmek istiyorum, özgürlük, özerklik yetmez. Bilmem ne istan yapmak istiyorum' diyecek kadar özgürlük var. İnkar edemezsin..."
İçeride özgürlük yoksa, dışarıda var, orada yoksa burada var şektlinde giden konuşma uzadıkça uzuyor. (HK)