Oysa, Avrupa'daki bu törenden iki gün önce, New York'taki Birleşmiş Milletler binasında, Auschwitz'le ilgili başka sözler söyleniyordu. BM Genel Meclisi Auschwitz'in 60. yıldönümü için özel olarak toplanmıştı. Önce BM Genel Sekreteri Kofi Annan konuşuyor, "Kötülüğün zaferi için ihtiyaç duyduğu tek şeyin iyi insanların bir şey yapmaması" olduğunu tekrarlıyor, ardından da giderek işlevsizleştirilen BM'nin varoluşuyla ilgili şunları söylüyordu:
"Birleşmiş Milletler, Nazizm'in şerrine bir yanıt olarak doğduğunu ya da misyonunu biçimlendiren şeyin Holokost'un dehşeti olduğunu asla unutmamalıdır."
Auschwitz'in dersleri çoktan unutuldu
Annan, daha sonra, sözü "sevgili dostum" diyerek çağırdığı; Nobel Barış Ödülü sahibi, eski bir Auschwitz mahkumu olan Elie Wiesel'a bırakıyordu. Wiesel, bütün görmüş geçirmişliğiyle, günün en ağır sözünü söylüyordu:
"Korkarım Auschwitz'ten aldığımız dersleri çoktan unuttuk. Eğer dünya kulak vermiş olsaydı, Darfur'un, Kamboçya'nın, Bosna'nın ve tabii ki Ruanda'nın önüne geçebilirdik. Ölüler için çok geç olduğunu biliyoruz... Ama çocuklar için, bizim çocukjlarımız, sizin çocuklarınız için o kadar da geç değil."
Peki ya unutturulan dersler?
Wiesel'ın sözünü ettiği, çoktan unuttuğumuz dersler, biraz da genel kabul görmüş, meşru, "politik olarak doğru" dersler. Şimdi biraz da Auschwitz'in unutturulan derslerine göz atalım.
Auschwitz'e getirilen mahkumların kollarına bir seri rakamdan ya da harften oluşan bir damga vuruluyordu. Bunlar her bir mahkumun kimlik numarasıydı. Fakat bu numaraları biraz daha yakından inceleyince, işin altında dehşetli bir sistemin olduğu ortaya çıkıyor. Kola damgalanan bu "kod"un, hatta bilişim terminolojisiyle söylersek, bu "unique id"nin yapısı, mahkumun sıra numarasını, hangi etnik gruba ya da Nazilerin hoşlanmadığı hangi sınıfa dahil olduğunu, nereye sevk edildiğini aynı anda gösteriyor. Böyle bir kod sistemini elle yürütmek neredeyse imkansız.
Yok etmenin otomasyonu
Bu kodlar, dönemin bilişim devi IBM'in makinelerinde hazırlanıyor. Nazi döneminde henüz ortada bilgisayar yok, ama Nazilerin imdadına yetişen başka bir teknoloji, IBM'in ünlü Hollerith kartotekst teknolojisi var. Üstelik bu kodlama işi, yalnızca mahkumlar için de geçerli değil. SS subayları, bir kasaba meydanına gidip, "Yarın bu listedekiler toplanıp trene bindirilecek" diyebiliyorlar rahatlıkla. "İstenmeyenler"i adreslerinde elleriyle koymuş gibi bulabiliyorlar. Peki nasıl oluyor bütün bunlar? IBM, savaş öncesinde Almanya nüfus sayımlarında da etkin rol almış durumda. Böylece, neredeyse bütün nüfusun bilgileri, Nazilerin ellerinde.
Olay sadece bir şirketin teknolojisinin yanlış ellere geçmesi değil. IBM, bu yok etmenin otomasyonu sürecinde, kodlama sistemini geliştiren aktör olarak da yer alıyor. Bütün bu hikayenin peşine düşen Edwin Black'in yazdığı " IBM ve Holokost " kitabı sayesinde, Avrupalı Romanlar Temmuz 2004'te IBM aleyhine dava açma hakkı kazandılar .
Savaşın diğer kazananları
2. Dünya Savaşı'nda, Nazilere, yani her iki tarafa da rahatlıkla iş ve hizmet üreten şirketlerin sayısı az değil.
* Dede Bush: En yeni kanıtlı örnek, mevcut ABD Başkanı George W. Bush'un dedesi, Prescott Bush. Bush, savaş öncesinde, Nazilerin en büyük finansörleri arasında yer alan Alman çelik devi Thyssen'in ABD finans şubesi olarak çalışıyor. Savaş başladıktan sonra da bu ilişki sürüyor.
* Ford, General Motors, DuPont: 1940'ta İngiliz Hava Kuvvetleri için uçak motoru yapmayı reddeden Ford şirketi, Alman ordusunun lojistiğinin belkemiği olan kamyonların yedek parçalarını üretti. O dönemde DuPont'un sahip olduğu General Motors ise, 1929 yılında satın aldığı Opel üzerinden Nazilerle ticarete başladı. 1935'te Reich'la anlaşmaya varan Opel, ağır kamyonların, ciplerin ve uçakların üretimine başladı. General Motors'un denizaşırı faaliyetlerinden sorumlu James Mooney'ye, Adolf Hitler tarafından Alman Kartalı Nişanı verildi.
* ITT: Almanya'daki temsilcisi Lorenz aracılığıyla, savaş boyunca, Pearl Harbour sonrası da dahil olmak üzere, Nazi orduları için telefon santrali, telefon, alarm gongları, hava saldırı uyarı cihazları, radar gereçleri, top mermileri için fünye üretti.
* Hearst: Amerikan yayıncılık devi şirketin kurucusu, Yurttaş Kane'in ta kendisi William Randolph Hearst, 1934'te Hitler'le buluşup "çok etkilendiğini" söylüyordu. Ardından, daha sonra Hearst tarafından dava edilen David Gillmor, mahkemeye şunları söylüyordu: "Hitler'le görüşmesinden sonra, Almanya'daki bütün Hearst muhabirlerinden, olayları yalnızca dostane bir şekilde aktarmalarını istiyordu. Olayları doğru ve dostane olmayan bir şekilde aktaranlar ya başka yerlere tayin edildiler, ya kovuldular ya da istifaya zorlandılar."
* Coca-Cola: Ünlü içecek şirketi, Avrupa'ya Nazizm'in gölgesi çökmeye başlarken düzenlenen 1936 Berlin Olimpiyatları'nın sponsoruydu. Daha sonra, Almanya'daki birçok reklamda, Coca Cola'yla ünlü gamalı haçlar bir arada görünecekti . En ilginciyse, bugün hayatın tatlarından biri olarak sunulan Fanta markasının, Nazi Almanyası için yaratılmış olmasıydı.
Bu örnekler uzayıp gidiyor. Üstelik bilinmeyen, gizli bilgiler de değil. Daha da kötüsü; göz önündeyken unutturulan bilgiler. Daha da önemlisi, bu bilgileri nasıl okumalı sorusu. Maalesef, tipik bir "vatana ihanet", "şer eksenindekilerle iyi adamlar arasında kendine bir taraf seçme" bakışıyla çözümlenebilecek gibi değil. Zira saydığımız örnekler, her iki taraftan da kâr etmeyi becerdikleri için bu listeye girebiliyorlar.
Sürekli savaş ekonomisi
Auschwitz'le ilgili algımızın belki de en tehlikeli yanı, bu "insanlık dışılığın" Nazilerle birlikte geride kaldığı, tarihimizin, ama yalnızca tarihimizin kara lekelerinden biri olarak zamanın bir yerinde dondurulup bırakıldığı düşüncesi.
2. Dünya Savaşı'nın sonunda, General Electric yönetim kurulu başkanı Charles Wilson, literatüre "sürekli savaş ekonomisi" diye bir kavramı armağan ediyordu . Ana fikir şuydu: ABD, savaş sonrasında sivil bir ekonomiye dönmek yerine, "sürekli savaş ekonomisini" sürdürmeliydi. Bu, yarı komuta zinciri içinde, ağırlıkla şirketlerin üst düzey yöneticileri tarafından idare edilecek, askeri üretime dayanan bir ekonomiydi.
İster sıcak, ister soğuk savaş ekonomisi, önce ve sadece halkları, yoksulları ezip kırıyor. Auschwitz'in unutturulan dersleri, sadece Ruanda'yı, Darfur'u değil, bugünün Guantanamo'sunu, Ebu Garib'ini, Ortadoğu'da yükselip duran duvarları anlamanın yollarından biri olabilir. Tabii, bugünün unutturulmaya aday derslerini iyi bellemek kaydıyla.(TK)