Erik Jan Zürcher Milli Mücadelede İttihatçılık adlı çalışmasının 1908 Devriminin Hazırlanması başlıklı birinci bölümde Mustafa Kemal'in hayatı üzerine yazılan kitapları değerlendiriyor. Aynen yayımlıyoruz.
Mustafa Kemal'in hayat hikâyesi ya da hayatının belirli bölümleri, gerek Türkiye'de, gerekse Türkiye dışında sayısız kitap ve makalenin konusu olmuştur. Yalnızca Atatürk ve Devrimleri Bibliyografyası (32) yaklaşık yedi bin yapıt adı vermektedir ve bu bibliyografya da artık eskimiş durumdadır.
Özellikle, cumhuriyetin ilanının ellinci yıldönümü (1973) ve Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yıldönümü (1981) gibi Atatürk'ün hayatı için özel anlamı olan yıllarda, Atatürk eserleri yayınında bir patlama görülmektedir.
Ne var ki, hâlâ ne Türkçe'de, ne de başka bir dilde gerçek anlamıyla bilimsel, dipnotlu bir Mustafa Kemal biyografisi vardır. Dahası, var olan çalışmaların büyük bölümü Mustafa Kemal'in 1919'dan sonraki, Türk devrimi bağlamındaki faaliyetleriyle ilgilidir.
Türk biyografileri, genellikle bir kalıba sıkı sıkıya bağlıdır ve ancak 1960'lı yıllarda bir ılımlı düzeltim girişimi yapılmıştır: Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam'ı. Bu kalıplaşmışlığın nedenini bulmak güç değildir. Mevcut biyografik yapıtlara yakından bakarsak, hepsinin bir tek kaynağa dayandığını görürüz: Mustafa Kemal'in kendisi.
Mustafa Kemal, 1917'de Karlsbad'da (şimdiki KarlovyVary) tedavi edilirken kaleme aldığı ve şu anda Türk Tarih Kurumu'nun elinde bulunan birkaç not bir yana bırakılırsa, gerçek anlamda anılar yazmamıştır.
Özel mektuplarından pek azı günümüze kadar gelmiştir. Bu mektuplar 1911 ya da daha sonraki yıllarda (çoğunluğu I. Dünya Savaşı'nda) yazılmıştır ve gerçekten çok az şey için aydınlatıcıdır (33).
Bununla birlikte, Mustafa Kemal, kendi geçmişiyle ilgili anekdotlar anlattığı iki mülâkat vermiştir. İlki, 1922 Ocak'ında Vatan gazetesi editörü Ahmet Emin (Yalman) ile yaptığı mülâkat; (34) ikincisi, 1926 ilkbaharında arkadaşlarıyla yaptığı ve metnini Falih Rıfkı'nın (Atay) yazdığı ve Mustafa Kemal'in düzelttiği, Milliyet gazetesinde yayınlanan konuşmalardır.
Başlangıçta bu konuşmaların üç anı dizisi halinde yayınlanması planlanmıştı: Jön Türk dönemi, 1918 mütarekesi ile Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı arasındaki dönem ve bu tarihten sonraki dönem. Ne var ki, ilk bölümünün yayınlanmasından sonra, adları geçecek kişilerin incinebileceklerinden çekinen hükümetin isteği üzerine anıların yayını durduruldu (35).
Kasım 1918-Mayıs 1919 dönemini kapsayan ikinci bölüm, zaten yayına hazırlanmış ve onaylanmıştı -1944'te Falih Rıfkı Atay tarafından 19 Mayıs adlı ayrı bir kitapçık halinde yayınlandı.
Mustafa Kemal'in, Çanakkale Boğazı savunmasında kendi rolü üzerine kısa bir değerlendirmesi 1962'de Uluğ İğdemir tarafından yayınlandı (36). Bunlardan başka, Mustafa Kemal'in 1927 CHF kongresi önünde okuduğu, 1919'da ulusal direniş hareketinin başlamasından itibaren kendi eylemlerini anlattığı ünlü büyük Nutuk da var.
Daha sonra, Mustafa Kemal'in resmî olarak yazdıklarının tümü, söylevleri, tamimleri, telgraf ve beyannameleri bir araya toplanıp yayınlanmıştır (37). Mustafa Kemal'in sağlığında, hatta ölümünden sonra da, hemen hemen yalnızca yukarıda sayılan otobiyografik malzemeye dayanan bir tarih geleneği oluşmuştur.
Kaynaklarının sınırlılığından ötürü, bu gelenek, kısa sürede verimsiz bir hale gelmiş ve aynı şeylerin tekrarlandığı ve yeniden düzenlendiği bir silsile halini almıştır. Bu gelenek bu kitabın yazıldığı 1983'te de hâlâ sürmektedir.
Bu 'ortodoks Kemalist' versiyon en iyi, yönetimin resmî desteğini gördüğü için belirli bir 'resmî' statüsü olan yapıtlarla örneklendirilebilir. 1926 tarihli [zamanın cumhurbaşkanlığı sekreteri olan Tevfik'in (Bıyıklıoğlu) yazdığı] resmî biyografi (38) ve Türk Tarih Tetkik Cemiyeti'nin 1931'de orta dereceli okullar için hazırladığı Tarih adını taşıyan ders kitapları dizisi bunlar arasındadır.
Bu ders kitaplarının dördüncü cildi1935'te Türk Tarih Kurumu tarafından Türkiye Cumhuriyeti Tarihi adıyla yayınlanmıştır. 1945'te ders kitabı olarak bu kitabın yerini Karal'ın Türkiye Cumhuriyeti Tarihi almıştır.
1950'de İslâm Ansiklopedisi'nde çıkan Atatürk maddesi de bu kategoriye girmektedir, çünkü, 1961'de, İngilizce'ye çevrilerek Basın, Yayın ve Turizm Bakanlığı tarafından ayrı bir kitap halinde yayınlanmıştır (39). 1946-1950 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı'nın yayınladığı ve 1951'de Türk Ansiklopedisi adını alan İnönü Ansiklopedisi'nin de belirli bir resmî statüsü vardı (Her şeyden önce devlet tarafından yayınlanmaktadır).
Yayınına başlandığından bu yana geçen 35 yıl süresince son derece ortodoks Kemalist görüşlerden daha eleştirel görüşlere doğru bir gelişim izlenebilir ve alfabetik sıraya göre düzenlendiği için, Atatürk maddesi en eski, en ortodoks evrede yazılmıştır. Bu yapıtlar, yayımlanışlarından bu yana, Türk tarihyazımının ana çizgisince sadakatle izlenen bir resmî gelenek oluşturmuştur.
Tek istisnayı, 1960'lı yılların sonlarında ve 1970'li yıllarda faal olan ve solda yer alan bir grup eleştirel yazar oluşturmaktadır: Şevket Süreyya Aydemir, Doğan Avcıoğlu ve Mete Tunçay (40) Enver Behnan Şapolyo ve Hikmet Bayur Mustafa Kemal'den otobiyografik anekdotlar dinlemişlerdir, dolayısıyla bu kaynağa, genç tarihçilere göre daha yakındırlar (41). Tarihçi ve Atatürk'ün manevî kızı olan Afet İnan da, 1937'de Belleten'in ilk sayısında, Mustafa Kemal'den dinlediği otobiyografik anekdotları yayınlamıştır (42).
Konumuz, yani Mustafa Kemal'in İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile ilişkileri açısından bu geleneksel biyografinin özellikleri nelerdir? Her şeyden önce, bu versiyon, Mustafa Kemal'i cemiyetin gerçek kurucusu ve 1908 devriminin manevî babası olarak sunar (43). (Bu iddia, daha sonraki yapıtlarda tekrarlanmaz.)
Bu meşru konumu, cemiyetin diğer üyelerinin, özellikle Enver'in entrikalarıyla gasp edilmiş ve yönetim, sorumsuz ve yozlaşmış liderlerin eline geçmiştir. Onlar Mustafa Kemal'in uyarılarını dinlemezler (Bazı yazarlara göre, bunun üzerine Mustafa Kemal İTC'den ayrılır) (44).
İTC'nin sorumsuz siyasetleri Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmesine neden olur. Bu yenilgiden sonra, liderler sorumluluk kabul etmeyip ülkeden kaçarlar. Ülkede umutsuzluk egemen olur.
Mustafa Kemal cepheden döner ve durumu tek başına değerlendirir. Tek çözüm yolunun, Anadolu'da bir ulusal hareket oluşturmak olduğunu ilk gören o olur. 1919 Mayıs'ında böyle bir hareketi başlatmaya yönelik ilk adımı atar.
Hareket büyümeye başlayınca, İTC'nin eski liderleri önce siyasal entrikalarla, bunlar yetmeyince cinayet yoluyla, Mustafa Kemal'i saf dışı bırakmaya ve yeniden eski mevkilerini kazanmaya uğraşırlar.
Ancak, planları ortaya çıkar ve hak ettikleri cezayı alırlar. İleride de göreceğimiz gibi, bu versiyonun kökleri, İTC düşmanlığının en yüksek düzeyde olduğu ve Mustafa Kemal ile cemiyet arasındaki farkların önemle vurgulandığı bir dönemde (1926-1927) yer almaktadır (45).
Ama bu dönemde bile, 1908 devrimi ve Abdülhamit istibdadının yıkılması, temelde olumlu gelişmeler olarak değerlendirilmiştir. En ortodoks versiyonun Mustafa Kemal'i bu devrimi asıl başlatan kişi olarak göstermek istemesinin nedeni budur.
Bunu Mustafa Kemal'in Jön Türk dönemi siyasal hayatında üst düzeyde bir rol oynamamasıyla bağdaştırmak için, cemiyetin liderleri onun hakkını gasp eden kişiler olarak gösterilir.
1940'lardan itibaren, ulusal bağımsızlık hareketinin önemli liderlerinin ve önde gelen birçok İttihatçı'nın anıları yayınlanmaya başlamıştır. 1940 ile 1970 arasında, Ali Fuat Cebesoy, Celâl Bayar (1883-1986) (46), Kâzım Karabekir (1882-1948) (47), İsmet İnönü (1884-1973) (48), Fethi Okyar (1880-1943) (49), Hüseyin Cahit Yalçın (1874-1957) (50), Ali İhsan Sâbis (1882-1957) (51), Halil Kut ve daha birçok kişinin anıları yayınlanmıştır.
Bu anılar, elbette, çokluk önemli ölçüde ayrıldıkları ortodoks versiyonla karşılaştırılacak malzeme oluşturur. Ne gariptir ki, bu anıların yayını, Ortodoks tarihi hemen hiç etkilememiştir.
Çok az sayıdaki istisna dışında, çağdaş Türk tarihçileri, bu 'dış' kaynakları göz ardı etmekte, ya da yalnızca Mustafa Kemal'in kendi sözlerine tam tamına uydukları zaman kullanmaktadırlar, kullananlar da bir tutarlılık gözetmemektedir.
Mustafa Kemal'in otoritesi bugün bile öyle büyüktür ki, aykırı versiyonları otomatik olarak ayıklamaktadır. Mustafa Kemal'in eleştirel bir biyografisinin yazılmasına, Türkiye'de onun hatırasına saygısızlığa karşı cezaî müeyyide getiren bir yasa da engel oluşturmaktadır. 1951'de Millet Meclisi'nden geçen 5816 sayılı kanunun 1. maddesi şöyledir:
Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır (52).
Bu yasa, 1960'ta, Kâzım Karabekir'in, içinde Mustafa Kemal'i eleştirdiği ya da başkalarının yaptığı eleştirileri aktardığı otuz dört pasaj bulunan İstiklâl Harbimiz adlı kitabının yasaklanmasında kullanılmıştır.
Kitap, nihayet, 1965'te başlayan bir yeniden yargılamadan sonra, 1968'de piyasaya yeniden sürülmüştür (53). Rıza Nur'un anıları da bu yasayla ilişkili olarak kısmen yasaklanmıştır. (54)
Genel olarak, Mustafa Kemal'in ve mirasının eleştirilmesi açısından siyasal hava 1960'lı ve 1970'li yıllarda daha hoşgörülü olmuştur. Ne var ki, bu durum, Eylül 1980 askerî müdahalesinden sonra kesin olarak değişmiştir.
Askerî rejim, meşruiyet arayışında Mustafa Kemal'in ve fikirlerinin Türkiye için büyük önemini ve mirasının cehalet ve komünizme karşı korunmasında kendi rolünü vurgulamıştır. (55) Uluğ İğdemir'in Türk Tarih Kurumu için yazdığı 'resmî' biyografi -ki türünde en sonuncudur- elli yıl önce yazılanlar kadar ortodokstur. (56)
Yazarların Atatürk'ün hatırasını korumaya yönelik özel bir yasayla engellenmediği yabancı ülkelerde de, Mustafa Kemal'in rolünün ve kişiliğinin yeniden değerlendirişini görmek mümkün değildir. Batılı tarihçiler ve biyografi yazarları, esas olarak aynı otobiyografik malzemeyi kullanmaktadır.
Bu malzemenin birçoğunun da Fransızca, Almanca ve İngilizce çevirileri yayınlanmıştır. Milliyet'teki anekdotlar 1927'de Jean Deny tarafından Fransızca'ya çevrilmiş, 1929'da Leipzig'te Nutuk'un Almanca çevirisi yayınlanmıştır. Yeni bir İngilizce çeviri 1963'te Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'nca yayınlanmıştır.
'Resmî' kaynaklardan, 1926 devlet yıllığındaki biyografi, aynı yıl gene Jean Deny tarafından çevrilmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi İslâm Ansiklopedisi'ndeki Atatürk maddesi 1961'de çevrilip yayınlanmıştır.
1937'de Afet İnan'ın yayınladığı anekdotlara Türkçe bilmeyen yabancılar da aynı anda kavuşabiliyorlardı, çünkü aynı zamanda hem Türkçe hem Fransızca yayınlanmışlardı. 1935'te yayınlanan Türkiye Cumhuriyeti Tarihi aynı anda Histoire de la République Turque adıyla Fransızca olarak da yayınlanmıştır.
Bu malzemenin parçalarının ya da tamamının izleri ünlübiyografilerin hepsinde bulunabilir. Örneğin Bénoist-Méchin, Gentizon, Sperco, von Mikusch, Froembgen, Melzig, Villalta, Kinross, von Kral ve Mélia. Mantran'ın Atatürk üzerine EI 2'deki çok kısa makalesi, yalnızca önemli ve üzerinde tartışma olmayan verilerin özetini vermektedir, tartışmalı konuların hepsini dışarıda bırakmaktadır.
Armstrong ve Orga, Atatürk'te Mustafa Kemal üzerine ortodoks yaklaşıma zıtgörüşler ortaya konmaktadır, ama bunlar Mustafa Kemal'in yaşamındaki olaylarla değil, kişiliğiyle ilgilidir. Her ikisi de gayet sansasyonel ve güvenilirlikten uzaktır (57). Mustafa Kemal'in çağdaşlarının biyografi ve anıları Batı dillerine çevrilmemiştir, dolayısıyla bunların, önemli bir istisna dışında Batılı yazarların biyografilerinde hemen hiç etkisi yoktur.
Halide Edib'in (Adıvar) İngilizce olarak kaleme aldığı kitapların, bunların ilkinin İngilizce yayınlandığı yıl olan 1926'dan beri etkisi olduğu açıktır. Halide Edib, Mustafa Kemal'in 1922 sonrasındaki radikalizmini ve otoriter siyasetini eleştiren Batı tarzı liberallerden biridir. Görüşleri, Kinross'un ve Orga'nın biyografileri gibi bazı biyografilerde de yansıtılmıştır (58).
Halide Edib'in kitapları keskin bir gözlemcinin 1919-1925 dönemi tanıklıkları olarak değerli olmakla birlikte, kendisi Mustafa Kemal'le ancak 1919'da tanışmıştır. Önceki dönemde önde gelen birçok İttihatçı'yı tanıyordu, ama Mustafa Kemal'le tanışmıyordu.(EJZ/BA/EÜ)
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Erik Jan Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, İletişim Yayınları, çev Nüzhet Salihoğlu, 5. Baskı, Ağustos 2009, 18,20 TL.
** Yayımladığımız bölüm 49-55 sayfalarında yer alıyor. Dipnotlarda kitaptaki sıralama korundu
Dipnotlar
(31) Örneğin Ramsaur, Rustow, Stoddard ve Aydemir mülâkatlardan yararlanmıştır.
(32) Gökman, Bibliyografya ve Gökman, Ek.
(33)Karlsbad notları için Aydemir'in önsözüne bakınız (Aydemir, Tek, s. 9) ve ayrıca bkz. Afet İnan, "Karlsbat." Mektuplar için bakınız Borak, Özel.
(34) Atatürk, Söylev, cilt 5, s. 84-95.
(35) Atay, 19 Mayıs, s.4.
(36) İğdemir, Uluğ (ed.), Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe. Ankara, 1962. Mustafa Kemal'in askerî raporu 1968'de yayınlanmıştır. Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu (Hazırlayan Uluğ İğdemir). Ankara, 1968
(37)Atatürk, Söylev.
(38) Deny, "Biographie." Bu biyografi 1928'de Türkün Altın Kitabı: Gazinin Hayatı adıyla yayınlanmıştır.
(39) Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Founder of the Turkish Republic (Ankara, 1961) başlığıyla. Metin Salih Omurtak, Hasan Âli Yücel, İhsan Sungu, Enver Ziya Karal, Faik Reşat Unat, Enver Sökmen ve Uluğ İğdemir'den oluşan bir komisyon tarafından yazılmıştır.
(40) Aydemir, Tek. Akşin, Tokgöz ve Üçyiğit gibi önde gelen Türk tarihçileri bu kitabı mevcut Atatürk biyografilerinin en iyisi olarak görmekteler. Bkz. Felsefe, s. 407, 417, 424. Tunçay, Sol ve Tunçay, Tek özellikle bu açıdan önemlidir.
(41) Şapolyo, Atatürk. Bayur, Atatürk.
(42) Afet İnan, "Vatan;" "Société." Afet İnan, "Tabanca;" "Revolver."
(43) Bu iddia 1926 tarihli resmî biyografide ve Tarih'te ileri sürülür. Ayrıca bkz. Kızıldoğan ve Afet İnan, Tabanca. Bu yapıtların hepsi Mustafa Kemal'in Selânik'te kurduğu örgütün 1908 devrimini gerçekleştiren örgütle aynı örgüt olduğunu belirtir. Mustafa Kemal de 1922'deki bir mülâkatında bunu savunmuştur (Atatürk, Söylev, cilt 5, s. 89).
(44) Bkz. Orga, Atatürk, s. 34. Ancak Mustafa Kemal'in cemiyetten ayrıldığına ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Tam tersine Falih Rıfkı Atay, 19 Mayıs'ta onun cemiyetten ayrılmadığını yazıyor (s. 3).
(45) Bkz. Altıncı Bölüm.
(46)Mahmut Celâl (Bayar) (1883-1986). 1908'de İTC üyesi oldu. İTC'nin Bursa ve daha sonra İzmir şubesinin kâtibidir. İzmir'deki Teşkilât-ı Mahsusa'nın önemli bir üyesidir (bkz. s. 98). İzmir'deki ulusal direniş hareketinin kurucusu. Daha sonra iktisat vekili ve başvekil, 1950-1960 yılları arasında cumhurbaşkanı. 1960 askerî darbesinden sonra yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Cezası ömür boyu hapse çevrildi. 1964'te sağlık nedeniyle salıverildi.
(47) Kâzım Karabekir (1882-1948). 1907'de Edirne'de İTC üyesi oldu. 1918'de mirliva rütbesiyle Kafkasya Kolordusu komutanlığına atanmasından sonra, ordusu direniş hareketinin belkemiğini oluşturdu. 1924'te TCF'yi kuranlardan biridir. 1926'da İzmir suikasti davasında tutuklandı, daha sonra salıverildi. Mustafa Kemal'in ölümünden sonra yeniden siyasete döndü. 1946'da Millet Meclisi başkanlığına seçildi. Walter F. Weiker, "Kazım Karabekir", EI 2, cilt 4 (1978), s. 853-854.
(48) Mustafa İsmet (İnönü) (1884-1973). 1907'de Edirne'de İTC üyesi oldu. Doğu Cephesi'nde Mustafa Kemal komutasında kurmay subay olarak görev yaptı. 1920'de Anadolu'ya geçti. Ocak 1921'de Batı Cephesi komutanlığına getirildi. 1923'te Lozan barış görüşmelerinde Türk heyetinin başkanlığını yaptı. Birçok kez başbakan oldu. Mustafa Kemal'in ölümünden sonra Türkiye'nin ikinci cumhurbaşkanı seçildi. 1950-1960 arasında ana muhalefet lideri idi. 1961-1965 arasında bir kez daha başbakanlık yaptı. Anon, "İnönü, Mustafa İsmet", TA, cilt 20 (1972), s. 153-160.
(49) Ali Fethi (Okyar) (1880-1943). 1907'de Selânik'te İTC'ye katıldı. 1911'de kâtib-i umumî oldu. 1912'de askerlikten ayrıldıktan sonra İTC dönemi boyunca mebus, büyükelçi, nazır (1917) oldu. Mütarekeden sonra 1918'de Hürriyet-perver Avam Fırkası'nı kurdu. İngilizlerce tutuklandı. 1920'de Milliyetçilere katıldı. Millet Meclisi üyesi, dahiliye vekili ve 1924-1925'te 4 ay başvekil oldu. Daha sonra, 1930'da Serbest Fırka başkanı olduğu kısa bir dönem dışında diplomat olarak görev yaptı. Fethi Tevetoğlu, "Okyar, Ali Fethi", TA, cilt 25
(1977), s. 408-409.
(50) Hüseyin Cahit (Yalçın) (1874-1957). Gazeteci. Hüseyin Kâzım ile birlikte önde gelen İTC yanlısı bir gazete olan Tanin'i çıkardı. Osmanlı parlamentosunun başkanvekili (1914-1916) ve başkanı oldu. 1919'da İngilizler tarafından tutuklandı ve Malta'ya sürüldü. Anadolu'ya döndükten sonra tekrar Tanin'i yayınladı. Hükümetin siyasetini eleştirdiği için iki kez tutuklandı ve 1925'te Çorum'a sürüldü. Mustafa Kemal'in ölümünden sonra 1943'te Millet Meclisi'ne seçildi. 1948'den itibaren CHF'nin yayın organı Ulus'un başyazarlığını yaptı. 1954'te bu kez Demokrat Parti yönetimi tarafından tutuklandı ve iki yıl hapse mahkûm edildi. Fahir İz, "Husayn Djahid", EI 2, cilt 3 (1971), s. 621-22
(51) Ali İhsan (Sâbis) (1882-1957). 1905'te Erkân-ı Harbiye Mektebi'nden sınıf birincisi olarak mezun oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkasya ve Mezopotamya cephelerinde savaştı. 1919'da İngilizler tarafından tutuklandı ve Malta'ya sürüldü. 1921'de yurda dönüşünden sonra Batı Cephesi'ndeki Birinci Ordu komutanlığı yaptı, ama İsmet'le (İnönü) anlaşmazlığa düşmesinden sonra (bkz. s. 149-150) görevinden alındı ve emekliye sevk edildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nı destekledi ve Türkiye Müttefikler safında savaşa girince basında Cumhurbaşkanı İnönü'yü sert bir biçimde eleştirdi. 1944'te tutuklandı ve 1947'de 15 yıla mahkûm oldu. 1950'de affedildi ve 1954'te Demokrat Parti milletvekili oldu.
(52) Demiray, s. 78.
(53) Bkz. Demiray.
(54) Nur, cilt 2, s. 542.
(55) Frans van Hasselt, NRC-Handelsblad (29.12.1981).
(56) İğdemir, Yaşam.
(57)Armstrong'un kitabı, Grey Wolf-Mustafa Kemal. An Intimate Study of a Dictator, Türkiye'de çokça eleştirilmiş, hatta yasaklanmıştır. Bkz. Borak, Bozkurt. Ayrıca bkz. Finefrock, Michael, "Turkey-a Select Bibliography", Kortepeter'in içinde, s. 33.
(58) Halide Edip'in anıları, kendisi 1924'te Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldıktan sonra iki cilt halinde yayınlanmıştır. İkinci bölümü (Adıvar, Ordeal) 1928'de çıktığı zaman Türk basınında sert biçimde eleştirilmiştir. Türkçe'ye ancak 1962'de çevrilmiştir (Enginün, 70-71, 514).