"Ordunun, Türkiye'de, tüm kurum ve kurallarıyla hayatın her alanda kökleştiğini" ileri süren Can, "gerçek bir demokrasi için ordu gerçeğinin iyice sorgulanarak toplumsal ve siyasal hayattan silinmesi gerektiğini" belirtti. Can, Cumhuriyet Halk Partisi'ni de (CHP), "orduya dayalı muhalefet yapmakla" eleştirdi.
12 Eylül Askeri Darbesi'nin mağdurlarından olan Celalettin Can, Türkiye'deki "ordu gerçekliğini" ve son günlerde yaşanan süreci Bianet'e değerlendirdi:
"Ordu darbe yapmayı göze almaz"
* Ben olaya, egemen güçlerin darbe yapma olasılığı üzerinden bakmıyorum. Çünkü şu andaki kuvvetler ilişkisi buna müsait değil.
* 12 Eylül'ü de yaşadım. Bugünkü süreçle o dönemlerdeki süreç birbirinden çok farklı. O zamanlar, ülkede çok ciddi bir sol muhalefet vardı. Bu sol muhalefeti, kontrol altında tutabilmek için ordu içinde darbe konusunda görüş birliğine varılmıştı.
* O zaman darbenin geleceği belliydi. Ama, darbenin hangi kapsamda geleceği hesaplanamamıştı. Ordunun darbeyi yapıp, kışlasına geri döneceği düşünülüyordu. Darbecilerin, hayatın her alanına yerleşeceği ve 2000'li yılların Türkiye'sini bile belirleyebileceği tahmin edilemiyordu.
* Bugünkü süreç, darbeye doğru gitmez. Çünkü halk askerlerin darbe yapılmasını istemiyor. Ve bunu ordu da çok iyi görüyor. Diyelim ki darbe yaptılar. Peki AKP'nin yerine kim gelecek iktidara? Onun yerine, parlamentoda koyabilecekleri bir iktidar yok. Ama ordunun, AKP'nin bazı uygulamalarından ciddi bir rahatsızlık duyduğu kesin.
"Demokrasiye müdahale"
* İktidarda halk oyuyla seçilmiş bir hükümet var. Ama aradan 6 ay geçmeden, hükümetin bazı uygulamaları gerekçe yapılarak darbe söylentileri çıkarılmaya başlandı. Bu aslında, demokrasiye ve siyasete müdahaledir.
* AKP, büyük bir çoğunlukta oy alarak iktidara geldi. Ve bu hükümetin yanlış bir uygulaması varsa, muhalefeti de siyasal partiler ve sivil halk yapmalıdır.
* Muhalefet görevi, en başta CHP'ye düşür. Ama CHP, halka dayalı, toplumu eksen alan bir muhalefet yerine, devlete ve askerlere dayalı bir siyaset çerçevesinden olaya yaklaşıyor.
* AKP'nin kadrolaşma hareketini, sadece AKP ile sınırlandırmamak gerekir. Bu ülkede 1950'li yıllardan itibaren, hangi parti iktidara gelmişse bir kadrolaşma faaliyetini gündeme getirmiştir. Belki de bunu CHP yapsaydı, bu kadar tepki toplamazdı...
* Bence ordu, genel olarak AKP'den rahatsız zaten. AKP iktidarını Kemalist rejimin, zaafa uğraması olarak değerlendiriyor. AKP kendini ne kadar yumuşatırsa yumuşatsın, orduda var olan bu yargıyı kıramayacak. Ama belki bu süreç, AKP'nin daha da güçlenmesini sağlayacak.
"Sivil topluma düşen görevler..."
* Sivil toplum, elbette ki AKP'nin yanlış icraatlarını eleştirmelidir, ama bunu sadece kadrolaşma üzerinden yapmamalıdır. AKP'nin ekonomik uygulamaları, değişik siyasi ve sosyal uygulamalarını da eleştirmelidir. Ve bunu bir sivil bakışıyla yapmalıdır. Darbe çığırtkanlığıyla değil! Çünkü bu sivil toplumun kendisini yok etmek demektir.
"AKP daha fazla ileri gitmez"
* AKP, bundan sonra daha dikkatli davranacak, orduyu çok fazla karşısına almayacaktır.
* Bugün ABD, Türkiye'yi daha kalıcı bir şekilde yanına almak istiyor. Avrupa'nın da bunu görmesi gerekir. Eğer Avrupa, ABD'ye karşı bir güç olmak ve onun Ortadoğu'da güçlenmesini engellemek istiyorsa Türkiye'yi ABD'nin kucağına atmayacaktır.
"Türkiye'de darbe rejimi yerleşik bir kimlik kazanmıştır"
* Darbe, 1980'li yıllarda demokratik ortama müdahale ederek gelmişti. Ancak, o zamandan bu zamana kadar darbeciler ve darbe rejimiyle bir hesaplaşma yaşanmadığı, militarizm tasfiye edilip ordu asıl işlerine döndürülmediği için, ordu, her zaman siyasete müdahale edebiliyor.
* Bu ülkede bir an önce demokratik bir rejim, egemen kılınmalı ve bu rejim içinde herkes kendisini özgürce ifade edebilmeli. Ancak bu şekilde ordunun siyaset üzerindeki etkisi kırılabilir.
* Demokratik rejim olmadıkça, Çetin Altan'ın deyimiyle "atanmışlar seçilmişlere hep müdahale" edeceklerdir. Son olay da, bunu göstermiştir.(GE/NK)