O "tartışmalar"ı da belli bir noktaya getirdikten sonra medyanın deyişiyle "Semra hanımın oğlu Ata"nın ölümü vuku buldu.
Tam da medyanın hoşlanacağı tarzda sansasyona elverişli bir şekilde; ani olan, erken yaşta gelen, uyuşturucuyla ilgisi olan ve de bir otel odasında gelen ölüm. Ölen genç ve annesi yine medyanın starlaştırdığı birer isim.
Medya hemen bir bardak suda fırtına koparmaya, yelkenlerini milliyetçi rüzgarlarla doldurmaya, gereksiz detaylar üzerinden araştırmacı gazetecilik örnekleri çıkarmaya soyundu.
Başarılı da oldu. Ana haber bültenleri aileyle dertleşme oturumuna, Ata'nın son 24 saati mercek altına alınmaya açıldı. Otopsi raporları son cinsel ilişkisini alenileştirecek; hastaneye kaldırılışında üzerinde ne olduğunu sorgulayacak kadar yani en mahremini sergileyebilecek kadar didiklendi.
Kısacası haberciliğin böyle bir açıdan, yani kötünün, en iyi örnekleri sunuldu. Ülkenin habercilik/gazetecilik duayeni olarak görülen kişiler de habercilikte başı çektiler.
Cenaze töreni tam bir gösteriye dönüş(türül)müştü; kendisini göstermek isteyenden birilerini görmek isteyene kadar herkes oradaydı.
Muhafazakar bir kadın eline Kuran almış gerçekte tanımadığı, kameraların kendisine tanıttığı gencin mezarı başında, kameralar eşliğinde dualar okuyordu.
Kameralar karşısında Ata'ya aşık olan kız cenazenin başında cinnet geçiriyordu; bazı genç kızlarsa en son sevgili olduğunu iddia ediyordu ısrarla.
Cenaze töreninde fotoğraf çekenler, törene süslenip-püslenip gelenler, sahte gözyaşı dökenler hepsi bu gösterideydi medya söylemine göre!
Halk da bir gösteriye dönüş(türül)en bu cenaze töreninde şirazesinden çıkmış bir halde rolünü iyi oynuyordu. Tüm bu olan-biten karşısında gazetecilerimiz veya medya profesyonellerimiz çok şaşkındı...
Ne oluyordu bu halka... Bir cenaze töreni nasıl bu hale gelebilmişti... Aslında bu sorunun yanıtını yine en iyi sözde şaşkını oynayan medya profesyonelleri verebilirdi, eserimizle gurur duyuyoruz deseler daha yerinde olabilirdi ama onlar farklı boyutları öne çıkarmayı seçtiler.
Semra hanım hangi cüretle uyuşturucudan ölen oğlu için "bu vatana ben de bir şehit verdim" diyebiliyordu! Dahası tabuta bayrak örtme hakkını nereden alıyordu bu insanlar.
Kimileri de cenaze törenine sadece ünlü isimleri görmek için gelmişti. Şöhret peşinde olanlar Ata'nın sevgilisi olduğunu söylüyordu.
Medyanın her akşam tüketip tüketip attığı hayatlara bir yenisi daha eklenmişti: Semra hanımın oğlu Ata ve törene katılan ortalama insanlar.
Bu genç kendi kimliğiyle bile varolamıyordu; yine medyanın ona biçtiği kimlikle anılıyordu. Çok değil daha altı-yedi ay öncesinde popüler bir televizyon kanalında yayınlanan bir yarışma programının baş kahramanıydı Ata ve annesi. Medyanın "starlaştırdığı" isimlerdi.
Medyanın dün starlaştırdığı kişiler bugün aforoz edilmeyi hak ediyorlardı. Çünkü, Ata ve annesi Bayrampaşa'da yani alt gelir grubundan insanların oturduğu bölgenin insanlarıydı.
Tüm Türkiye'nin benzer bölgelerinin insanlarının özel/mahrem hayatları da "Kadının Sesi", "... Sizin Sesiniz" gibi programların forumlarında sözde "çözüm bulma" adına birer tüketim nesnesi yapılmıyor mu zaten...
"Bakın bazı insanlar ne kötü şeyler yaşıyor"; "siz halinize şükretmelisiniz" mesajları çaresizliğin, yoksulluğun ve de her anlamda yoksunluğun pençesinde insanların aracılığıyla veriliyor yine aynı toplumsal gruptaki insanlara.
Medya Ata'nın ölümüyle bir kez daha kendi konumunu pekiştirdi; popüler olana yönelimle, sözde eleştirellikle, güçlü olanın söylemini ve konumunu zedelememeye özen gösteren iki yüzlü bir yaklaşımla.
Bir gencin cenaze töreninin haberleştirilmesinde bir medya fotoğrafı daha sergilendi iç karatıcı bir görünümde. (İC/BA)