Ne ki, aynı başlıklı yazı üzerine gelen e-posta mesajları, gündemimizi değiştirecek kadar tartışılması farz konulara işaret ediyordu.
Hülasa; ikinci yazımızın konusunu, esas olarak Kadın Çalışmaları'nda okuyan kadın öğrencilerin tepkilerine odaklamakla, bölümün sorunlarını daha somut olarak görme imkânına nail olacağız.
Ancak bir sonraki yazıda belirteceğimizi şimdiden aktarılım: Elbette Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı'ndan kadın-erkek, hepimizin öğrenmesi gereken çok kıymetli bilgi ve beceriler var.
Kürsünün ve sürdürücüsü olan hocaların, çok önemli tezlere imza atan, ödevleriyle çeşitli sorunlara dikkat çeken, dersler sırasındaki hummalı tartışmalarla toplumsal cinsiyeti sorgulayan, irdeleyen, açıklayan kadın öğrencilerin hakkını yememek lazım.
Ancak, Kadın Çalışmaları'nın önemini bir sonraki yazıda belirtmek üzere rafa kaldırıp sorunlara değinmeye devam etmek daha elzem görünüyor.
Destek, öfke, hakaret ve mağduriyet
"Erkek Erkeği Bıçaklamış, Sonra da Kucaklamış" başlıklı yazımıza, gerek Kadın Çalışmaları Bölümü'nün e-posta grubuna (kamuya açık olduğu için daha pekçok e-posta grubuna) gerekse şahsi e-mail adresimize gelen tepkileri dört kategori altında değerlendirmek mümkün:
Kürsünün temel eksiklikleri, sorunları ve toplumsal cinsiyet kavramı üzerinde fazlasıyla durulmadığını belirtip yazımızın altına imza atan 'destek' e-postaları, değerlendirmenin sahibi erkek olduğu için gelen öfke mesajları pek yabancısı olmadığımız hakaret ve taciz mesajları, son olarak da 'biz zavallı kadınlar' yollu cümlelerle başlayan ve mağdur dili üzerinden haklılık kurmaya çalışan, bizi 'tuzukuru erkek', dahası Kadın Çalışmaları'na yönelik eleştirilerimizi de nankörlük olarak gören okuyucu mesajları.
Öfke, taciz ve hakaret mesajlarının sebebinin 'kadınlıkla' değil, Pierre Bourdieu'nün Televizyon Üzerine'deki şu sözlerindeki son vurgusuyla yakından alakası var:
"Türkiye ve Yunanistan'da, ama aynı zamanda eski Yugoslavya, Fransa ya da başka yerlerde gözlenen yabancı düşmanlığı ve milliyetçilik patlamalarındaki yeniliğin özü, belki de modern iletişim araçlarının, bugün, bu ilkel tutkuları sonuna kadar sömürme imkânlarını sağlamalarında yatmaktadır."
Makul tepkiler
Türkiye'de, üniversite öğrencilerinin bile İnternet üzerinden mektuplaşma kabiliyetlerinin küfür, hakaret ve bol bol imlâ hatasından müteşekkil oluşu, hakikaten de İnternet'in "ilkel tutkuları sonuna kadar sömürme imkânlarını sağlamalarında yatmaktadır."
Bunun feminizmle, kadınlıkla hiçbir ilgisi olmadığı gayet açık. Ne ki, konumuz, ilk yazımıza yanıt olarak gelen hakaret mail'leri değil, erkeklerin de dâhil olmalarına imkân sağlanan Kadın Çalışmaları'na yönelik eleştirilere, kadın öğrencilerin verdikleri "makul" tepkiler.
O yüzden, gelen mesajlarda hakaret ve tacizin, mağdur dili üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıldığına, bazı mesajlarda "eğer Kadın Çalışmaları'nı eleştiriyorsanız, bilin ki bu eleştiri kabiliyetinizi de yine Kadın Çalışmaları'ndan öğrendiniz" yollu, akla milliyetçi ve faşizan söylemi de getiren değerlendirme(me)lere dair daha fazla kelam etmeye gerek olmadığı için, hadisenin politik yönüne geri dönelim.
Ataerkinin fendi
Mağdur dili üzerinden politika yapmaya çalışmak, herhalde feminizmin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri olacaktır. Yazık ki, Kadın Çalışmaları'nda mağdur dilinin politik bir yol olmadığına dair temel bir eğitim verilmiyor.
Oysa gözlemlediğimiz kadarıyla, tıpkı ilk yazımıza gelen "iyi ama biz ezilmiş kadınlar..." diye başlayıp erkeklerin hiç değilse bu meseleye burunlarını sokmamalarını rica eden mesajlar gibi Kadın Çalışmaları öğrencileri de mağdur diline fazlasıyla meylediyorlar.
Dolayısıyla aslında ataerkinin kendisini dönüştürerek kalıcılaştırma, meşrulaştırma ve yaygınlaştırmanın araçlarından biri olan 'mağdura mağdur olduğunu söyletme' yöntemi, feminist kuramın öğretildiği bölümdeki öğrenciler arasında da yeniden üretilmiş oluyor.
Kadın öğrencilerin mağdur diline meyletmelerinin temel sorumluları elbette Kadın Çalışmaları'nda eğitim veren hocalar değil. Bunda onların da payı var, ancak temel müsebbibi daha yukarılarda aramak gerek: Apolitiklik, ataerkinin ağır tokadına maruz kalmışlık, erkeklerin baskısı, tacizi, hakareti...
Ataerkinin ağır baskısına maruz kalan kadınların mağdur diline sarılmaları, bu açıdan anlaşılır bir şey. Hatta ataerkinin baskı araç ve yöntemlerini, üniversitede yüksek lisans yapıyor olsa bile, kendince tersine çevirerek erkeklere karşı kullanma girişimi de anlaşılır bir şey. Ancak bu, zinhar politik bir tavra dönüştürülemeyecek kadar apolitik bir girdaba da işaret ediyor.
'Dişil dil' ve mağdur dili
Dikkate şayandır; toplantılarda, panellerde, kalabalık ortamlarda feministler çoğunlukla 'basit mağduriyetlere takılıp kalmalarından dolayı' ezilmeye çalışılır; feminist olma sebepleri ciddiyetsiz meselelere dayandırılarak (örneğin'ha bayan demişiz ha kadın, ne farkeder, niye buna bu kadar takılıyorsunuz') feminizmin içi boşaltılmaya çalışılır. Feministler hep 'ciddiyetsizdir'.
Dolayısıyla mücadele ettikleri ataerki de ciddiyetsizdir! Ciddiyetin olduğu durumlarda ise mağdur dili egemendir!
Ataerkinin fendidir; kadınların mağdur diline hapsedilmesi. Dolayısıyla mağdur dili üzerinden ilerlemeye çalışma gafletinin, ataerkinin ilânihaye sürmesine hizmet etmek dışında bir işe yaramadığı vurgusunun artık daha sık yapılması gerekiyor.
Mağduriyet bendinin aşılması ise öncelikle feminist kuramın öğretildiği, anlatıldığı Kadın Çalışmaları'ndaki öğrencilerle tartışılmak durumunda. Yoksa 'dişil dil' ile mağdur dili birbirine karıştıran fazlasıyla öğrencinin bulunduğunu ifade / itiraf etmek durumunda kalacağımız günler geldiğinde, geç kalmış olabiliriz.
Erkekler erkekleri kucaklasın!
Kadın Çalışmaları'nda okuyan erkek öğrencilere feminist veya Kadın Çalışmaları'ndaki kadın öğrenciler tarafından sık yapılan, çok dikkat çekici ve zaten bu yazının konusu olması gerekirken arada kalan bir öneriye değinmeden sözü bitirmeyelim.
Öneri şu: Ataerkiyi dert edinen erkekler, bir araya gelsin, mümkünse bir örgüt, dernek vs, kursun, ataerkiye karşı olduklarını ilan edip bunun üzerinden kadınlarla ittifaklar kurmaya çalışsın.
Basit izahıyla, ataerki karşıtı erkekler birbirini kucaklasın! Bu öneri, "erkekler ataerkinin sorumlusu ve öznesidir. O yüzden çenelerini kapatıp yerlerinde otursun, feminizme burunlarını sokmasınlar" yollu tepkilerden daha makul görünüyor.
Ancak yine de gelip dayandığımız nokta, toplumsal cinsiyetin yeniden üretilmesi, kimlikçi politikalara yeni halkalar eklenmesi, özcü yaklaşımların yaygınlaşması. Dolayısıyla ataerkide çareler tükenmiyor... (İA/FK) (Arkası sonraki yazıya)