Londra'daki protestolardan. (Foto: Raşid Necati Aslım / AA)
Bugün, 15 Eylül 2023.
İran'da "ahlak polisi"nin 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amini’yi gözaltına alıp öldürmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Amini'nin öldürülmesini protesto eden binlerce kişi ilk olarak 17 Eylül’de sokaklara çıktı ve eylemler, başta başkent Tahran ve Amini'nin memleketi Kürdistan eyaleti olmak üzere İran'ın pek çok şehrine yayıldı.
İranlı kadınların önderlik ettiği protestolar sonucu bir yıl içinde İran’da değişen ne oldu? Kadın düşmanı şeriat iktidarı, protestolardan nasıl etkilendi? Kadınlar hakları için sokaklarda olmaya devam edecek mi?
Orta Doğu Analisti Gizem Aslantepe’ye göre “Başörtüsüne dair yasak uygulamasını kaldırmak, devrimin başarısızlığını kabul etmeyi gerektiriyor”.
“Yasa tasarısının meclisten geçmesiyle kadınlar için daha da zor bir süreç başlayacak” diyen Aslantepe, İran’da kadınların sokakları terk etmeyeceği görüşünde.
“Jîna Mahsa Amini ile başlayan protestoların farkı var”
Jîna Mahsa Amini’nin ölümüyle başlayan protestolar İran’da kadın hareketini nasıl etkiledi?
Kadınlar 1981’den beri yürürlükte olan “zorunlu başörtüsü” yasasına karşı el yükseltti. Özgürlük kavramını sorunsallaştırdılar ve yalnızca başörtüsünü çıkarmak değil İslami yaşam formundan çıkmak, daha fazla eşitlik talebinde bulunmak, sosyal ve siyasal haklarının iyileştirilmesini beklemek de birinci gündemleri haline geldi.
Esasen İran’da Kadın Hareketi'nin bu “kabuğunu kırma”, “özgürleşme” ve “eşitlik” talebi yeni değil. Bu talebin hem seküler feministler hem de Müslüman feministler tarafından uzun yıllardır dillendirildiğini söylemek mümkün. Yani İran’da kadın hareketi devrimden sonra başlamadı.
Devrimden önce, Şah döneminde, hatta 19. yüzyılın sonlarından itibaren kadınlar bazen dini ve milli saikler bazen de temel hak ve özgürlükleri için sokağa sokaklara dökülmüş ve mevcut iktidarın uygulamalarını protesto etmişlerdi.
İran’da kadın hareketini kabaca dört döneme ayırmak mümkün: 19. yüzyıl sonlarından Meşrutiyet dönemine ve 1925 yılına kadarki süreci kapsayan ve kadınların eğitim, medeni/siyasal haklar, örtünme gibi talepler ve milli duygularla hareket ettiği birinci dönem.
1925 yılında Rıza Şah’ın tahta geçmesiyle başlayan ve oğul Muhammed Şah’ın da babasından gördüğü otoriter modernleşmeyi devam ettirdiği ve kadın hareketinin saray eşrafı tarafından şekillendirildiği ikinci dönem.
1979 İslam Devrimi’nin ardından, protest kültürün Şii İslam’la iç içe geçtiği, kadının hem Hz. Fatıma, Hz. Zeynep gibi figürlere benzetilerek güçlü ve oyun kurucu bir özne haline getirildiği hem de kamusal alandaki varlığının “örtünme” koşuluyla sınırlandırıldığı ve bu nedenle de kadınlardaki feminist bilincin yükseldiği üçüncü dönem.
2014 sonrası kitle iletişim araçlarının, sosyal medyanın, diasporadaki İranlı kadınların ve uluslararası toplumun etkisiyle kadın hareketinin boyut değiştirdiği ve eylemselliğini çeşitlendirdiği dördüncü dönem.
Meşruiyetini Şii İslam’dan alan İslam Cumhuriyeti, kadının kamusal alanda belirli koşulları sağladığı takdirde var olabilmesine imkân tanıyor. Yalnızca başörtüsüne değil tesettür giyime ve ahlaki normlara da sadık kalmasını bekliyor.
Bu nedenle başörtüsünü ve tesettür giyimi kişisel bir tercih meselesi olmaktan çıkarıyor ve bunları meşruiyetini her geçen gün yeniden inşa etmenin bir aracı olarak görüyor. Ve bu konuda vereceği tavizin nelere mâl olacağını biliyor. Çünkü bu uygulamayı kaldırmak, devrimin başarısızlığını kabul etmeyi gerektiriyor.
Fakat 2022 yılı kadın hareketinde ciddi bir kırılmanın yaşandığını gösterdi. Jîna Mahsa Amini’ninölümüyle başlayan ve geniş yankı uyandıran bu protestoların diğerlerinden önemli bir farkı var.
O da cumhuriyet tarihinde kadınların öznesi olduğu ve kuşaklar arası iş birliğinin net bir şekilde görüldüğü ilk büyük protesto dalgası olması.
Rejim meşruiyet konusunda ciddi problemler yaşarken bu meşruiyet zeminini sarsan kadınlar oldu. Sosyal medyada örgütlenip sokağa çıkarak, başörtülerini çıkarıp sallayarak, saçlarını keserek, okullarda, üniversitelerde, otobüslerde metrolarda saçlarını savurarak yürüdükleri ve başörtülerini ateşe verdikleri videolar çekerek eylemlerini çeşitlendirdiler.
Bu eylemselliğe toplumun farklı kesimlerinden, özellikle öğrenciler, kentli orta sınıf ve marjinalize olmuş gruplardan destek geldi ve kısa zamanda kadın hareketi toplumsal muhalefete yön verecek bir noktaya taşıdı kendini.
“İktidar, muhalefeti yıldırmaya çalışıyor”
Peki iktidarı nasıl etkiledi?
Eylemleri kadın hareketi başlatmışsa da işçi ve öğrenci hareketi, hatta devrimden bu yana müesses nizamın finansörü ve bel kemiği olarak bildiğimiz çarşı esnafı dahi destek verdi ve muhalefet hiç olmadığı kadar büyük bir ivme kazandı.
Sisteme duyulan güvenin erozyona uğraması, pek çok insanı dönüştürücü bir alternatif arayışına yöneltti. Ancak iktidar, karşı karşıya kaldığı bu toplumsal krizi aşmanın yollarını aramak yerine birçok popülist otoriter rejimin başvurduğu bir yöntemi seçti: Çözmek yerine ortadan kaldırmayı, el uzatmak yerine yeraltına itmeyi, diyalog kurmak yerine şiddetle bastırmayı ve iç saikleri görmezden gelerek sorunu “dış mihraklara” bağlamayı tercih etti. Güvenlikleştirme politikalarını önceleyerek ve toplumdaki kırılgan grupları marjinalize ederek muhalefeti yıldırmaya çalıştı.
Bir yandan da protestolardan sorumlu tuttuğu Batı’yı işaret etmek suretiyle kendi kitlesini mobilize etmeye çalıştı. Eylül 2022’den bu yana kadınlar zorunlu başörtüsü kuralına uymadıkları ve ifade özgürlüğü haklarını kullandıkları için çeşitli yöntemlerle cezalandırılmakla kalmadı sıradan vatandaşlar da kolluk kuvvetlerine yardımcı olmaya zorlandı.
Başörtüsüz kadınlara hizmet veren bankalara, mağazalara ve restoranlara para ceza kesildi, birçok iş yeri kapatıldı. Aylardır ortalarda gözükmeyen Ahlak Polisleri geri döndü ve öyle görünüyor ki yeni yasa tasarısının meclisten geçmesiyle kadınlar için daha da zor bir süreç başlayacak…
Yani rejim toplumsal bir kriz olduğunun, bunu iyi yönetemediğinin, meşruiyet kaybına ve güç aşınımına uğradığının farkında ve bu nedenle de gerek yasalarla gerek ise de kolluk kuvvetleriyle eskisinden daha şahin davranıyor. Yine aynı sebeple gözaltı, tutuklama, idam ve ihraç gibi caydırıcı cezalara başvuruyor.
Yeni yasa tasarısından detaylar
Protestoların ardından hükümetin zorunlu başörtüsü yönetmeliğinde bir değişim yaşandı mı?
6 Ağustos’ta İran Meclisi “Tesettür ve İffetin Teşvik Edilerek Ailenin Korunması” yasa tasarısıyla ilgili kapalı bir oturum gerçekleştirdi. Yapılan kapalı oturumda yasa tasarısının yeniden gözden geçirilmesi önerildi. Anayasanın 85. maddesine göre milli güvenliğin esas alındığı durumlarda yasanın kamuoyu tartışmalarından uzak ve kapalı oturumlarda hazırlanması ve yürürlüğe konması meclisin alt komisyonuna devredilebiliyor.
Bu durumda yasanın meclis tarafından belirtilen süre içerisinde deneme bazında uygulanması mümkün hale geliyor. Yasa tasarısının yeniden gözden geçirilmesi önerisi, hizip içerisinde oylandı ve oy çokluğuyla tasarının görüşülmeye devam etmesine, Hukuk ve Yargı Komisyonuna devredilmesine karar verildi. 11 üyeli bu komisyondan, meclis iç tüzüğüne göre üyelerin 2/3’sinin oyuyla yasa geçirilebiliyor.
Bu arada, Yargı Komisyonu üyelerinin çoğu aşırı radikallerden oluşuyor. Önderliğini 2021’de hayatını kaybeden Ayetullah Misbah Yezdi’nin yaptığı Payidar Cephesi’ne de yakın isimler.
Yasa tasarısı Anayasayı Koruyucular Konseyi’nden geçtikten sonra uygulama aşamasına geçilecek. Tasarının 70 maddeden oluştuğu ve 39 maddesinin şimdiden kabul edildiği söyleniyor.
Reformist Etemad Gazetesi, uzun bir süredir kimsenin tek başına sorumluluk almak istemediği başörtüsü yasası konusunda nihayet üç erkin (yasama-yürütme-yargı) devreye girdiğini ve tasarı yasalaştıktan sonra da uygulama konusunda artık bu sorumluluğu paylaşacaklarını yazdı.
Burada sorumluluğun tek bir organ tarafından değil devletin tüm organlarınca üstlenileceği görülüyor. Bunun temel amacı faturanın tek bir organa/kuruma kesilmesini önlemek, Reisi hükümetine gelecek tepkileri bertaraf etmek ve İslami normların tüm devlet aygıtları tarafından sahiplenileceği/korunacağı iddiasını güçlendirmek.
“Protestoların amacına ulaştığını söylemek zor”
İran’da Jîna Mahsa Amini protestoları öncesi ve sonrası gibi bir ayrım yaparsak neler söyleyebilirsiniz?
Toplumsal muhalefetin Jîna Mahsa Amini protestolarıyla güçlendiği bir gerçek. Ancak gerek örgütlenme biçimi açısından gerekse de taleplerin açıkça ifade edilmesi bakımından protestoların tam olarak amacına ulaştığını söylemek zor.
Köklü değişikliklerin meydana gelebilmesi, karar alma mekanizmalarının bu değişiklikleri hayata geçirebilmesi ve ülkedeki kadın sorunlarının siyasete taşınabilmesi için –daha önce de söylediğim gibi– örgütlü bir mücadele, bu örgütlü mücadeleyi yürütecek, farklı kesimleri bünyesinde barındırabilecek, taleplerinde asgari düzeyde ortaklaşmış çoğulcu bir muhalefet ve söz konusu muhalefetin sözcülüğünü üstlenecek bir lider gerek.
Çoğulcu muhalefetin varlığı aşikâr da örgütlü mücadele ve liderlik noktasında ciddi sıkıntılar var. Görünen o ki değişim rüzgârını estiren ve estirecek olan kesim kadınlar.
Bu nedenle kadınların stratejik ve sistematik davranması gerekiyor. Fakat bu yetmez, reformist siyasetçilerin kadın sorunlarını siyasete taşıyabilecek iradeyi göstermeleri şart.
Öfkenin doğru bir yere kanalize edilmesi gerekiyor yoksa protestolar sokak çatışmalarından öteye geçemiyor. Yine de enseyi karartmamak gerekiyor. Yukarıda da söylediğim gibi bu protestolar hem kadın hareketi hem de İran siyasi tarihi açısından bir kırılma niteliğinde ve değişimin anahtarı kadınlarda.
“Kadınlar alanlarda olmaya devam edecek”
Eylemler sönümlendi ama mücadele bitmedi diyebilir miyiz?
İktidar, nizamın sağlanması, toplumsal normlara uyulması ve İslami kanunların sorunsuz bir şekilde uygulanması için gözaltı ve tutuklamaları arttırdı demiştik.
Bu aşamada sessiz kalmayı reddeden kadınlar kendilerine dayatılan bu İslami yaşam formundan sıyrılıp kamusal alanda daha özgür olmanın yollarını buldular.
Sosyal medya üzerinden yaptıkları paylaşımlarla hakikaten cesaretin bulaşıcı olduğunu ve mücadelelerinin bitmediğini ancak boyut değiştirdiğini gösterdiler. Dile kolay, Mahsa’nın ölümünün üzerinden tam bir sene geçti.
Bu süreçte protestoların aynı ivme ile aynı şekilde devam etmesini beklemek neredeyse imkânsız. Fakat kadınların mücadelelerine devam edeceklerini görebilmek için de kâhin olmaya gerek yok.
İranlı kadınların sorunu sadece Ahlak Polisleri veya örtünme kanunu ile sınırlı bir alan değil. İranlı kadınlar; İslami yaşam biçiminin dayatılmadığı, sosyal ve siyasal haklarının tanındığı, eşit yurttaşlığın, eşit istihdamın, adil bir düzenin hakim olduğu bir yönetime ve meşruiyetini dinden değil modern hukuk kanunlarından alan bir anayasaya ve medeni kanuna erişemedikçe kurulacak bütün hükümetlerde – ve dahi rejimlerde– mücadelelerini “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla sürdüreceklerdir.
TIKLAYIN - “İran İslam Cumhuriyeti, halk isyanını bastıramıyor”
TIKLAYIN - "Kadınlar, devletin ideolojisini kurduğu başörtüsünü yırttı"
TIKLAYIN - İran'da Mahsa Amini eylemleri: Kadınlar çok kararlı
TIKLAYIN - Akademisyen Matin: İran'da başörtüsü yasağı gevşetilebilir
(EMK)