"Vicdani ret hareketinin gelişmesi ile birlikte general ve politikacıların kafasına artık ordunun ve askerlerin verilen her türlü emri yerine getiren robotlardan oluşan akılsız bir "askeri makine" olmadığını kafalarının bir köşesine yerleştirdi."
1974 Şırnak, Cizre'de doğan Savda ilkokul mezunu. İnsan Hakları Derneği (İHD) Vicdani Ret Komisyonu üyesi Savda 1993'de PKK'ye yardım yataklık suçundan bir süre cezaevinde kadı. 1996'da askere gitti. Savda dağıtım izninde vicdani retçi olmaya karar vererek askerliğini tamamlamadı.
Ortadoğu'da ve Türkiye'de yaşananları da düşününce vicdani ret hareketi savaş sürecini nasıl etkileyebilir? Savaşı onaylayanın kafasında hangi farklı açılımı sağlayabilir?
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Vietnam'ı işgal etmesine karşı Amerika'da güçlü bir savaş karşıtı/vicdani ret hareket gelişti. Barış için önemli bir çalışma yürütüldü. Bilerce ABD vatandaşı savaşın son bulması için sokaklara döküldü.
Beyaz Sarayın önünde toplanan on binlerce savaş gazisi gazilik madalyalarını teslim ettiler. Vietnam işgalinin son bulmasında bu barış hareketinin mücadelesi etkili oldu. Önemli bir rol oynadı.
Ethen Watada isimli ABD askeri Irak işgalinin yasadışı olduğunu belirterek çağrıldığı işgale katılmayı reddetti. İşgalin son bulması için bir eylemdi. Shabbat ve Paster İsrail'in Lübnan işgaline karşı çıkarak vicdani retlerini açıkladılar.
Bu üç asker antimilitarist değiller. Başka ülkelerde, işgal amaçlı operasyonlara katılmak istemiyorlar. İşgale ortak olmayacaklarını söylediler. İşgal karşıtı olmaları önemli. Hiç kuşkusuz bu tutumları ile işgale son veremeyebilirler ve işgal bitmez.
Ancak iktidarların "herkesin savaşı desteklediği" aldatmasını boşa çıkartarak bozulmasını sağladı. İşgale karşı var olan sessizliği bozdu. Barış yanlılarının seslerini yükseltmelerine yol araladı.
İşgale karşı güçlü ve kitlesel karşı çıkışların geliştirilmesi açısından da önem taşıyor. Ortadoğu'da sürüp giden savaş çılgınlığına ancak bu türde karşı çıkışlar son verebilir.
Antimilitarizm, birbirini boğazlamayı, inkar etmeyi ve yok saymayı vatanseverlik olarak yutturmaya çalışan kültüre; alternatif, karşılıklı özgür seçimlere dayalı bir yaşam arzusudur.
Ortadoğu barışı antimilitarist kültür ve bilincinin gelişimi ile sağlanabilir. Savaş karşıtlığının önemi buradan ileri geliyor. İsrail'in saldırganlığına son verecek olan ne intifada, ne intihar bombacılığı, ne Hizbullah'ın füze saldırıları ne de bombalı eylemler. Hem İsrail'in içinde hem Filistin'de, hem Lübnan'da hem de Arap dünyasında antimilitarist eylem ve bilincinin gelişimidir.
Yesh Gval hareketi İsrail'in içindeki işgal hareketinin en ön saflarında bugün. Sayıları bin beş yüz civarında. İsrail'deki Anti savaş hareketinin başını çekiyorlar.
Vicdani ret hareketinin gelişmesi ile birlikte general ve politikacıların kafasına artık ordu ve askerlerin verilen her türlü emri yerine getiren robotlardan oluşan akılsız bir "askeri makine" olmadığını kafalarının bir köşesine yerleştirdi.
Bu savaşı onaylayanın kafasında sağlanmış bir açılımdır. Savaşa inananın kafasında farklı bir seçeneğin varlığına işaret ederek pasifizmin gelişimine ve savaşanın savaş inancını yitirmesine kapı açıyor.
Vicdani ret/savaş karşıtlığı algı farklılaşmalarına da yol açıyor. Antisemitikler, bütün İsraillileri düşman olarak görüyor ve her yerde "antiyahudi"liği örgütlüyorlar. İsrail'deki şoven milliyetçiler de Yahudiler için de bütün dinlere ve milletlere karşı kin, öfke ve düşmanlığı örgütlüyorlar.
Vicdani ret bu iki algıyı işlevsiz ve geçersiz kılıyor. Vicdani retçiler bu tavırları ile bütün halklara İsrail ve Yahudiler arasında da barış yanlılarının olduğunu, ortak yaşamak için mücadele eden insanların bulunduğunu gösteriyor.
Aynı şekilde Yahudilere de, din fanatizminin ve milliyetçiliğin manasızlığını; kardeşleşmenin, ortaklaşmanın ve barış içinde yaşamanın gerekliliğini gösteriyorlar.
Vicdani ret "görünür olduğunda" bu değişim nasıl yaşanır?
Azalan ve sivilleşen her asker zayıflatılmış ordu ve barışçıl bir topluma doğru pozitif bir gelişim demektir. Bu anlamda savaşın insan kaynakları azaldıkça, aşıldıkça barış güçlenir, özgürlük gelişir.
Kendi var oluşunu başkalarının yok oluşu üzerine oturtan anlayışların aşılmaya başlaması demek olan vicdani reddin gelişmesi düşmanlık ve inkar kültürünün aşılması bakımından önemli.
Tercihinin sonuçlarının farkında olan vicdani retçi demokrasi ve özgürlük bilincinin gelişmesinde önemli katkı yapmaktadır.
Antimilitarizm güçlenip görünür olduğunda savaşlar gittikçe azalacak ve giderek yok olacaktır. Tek başına silah teknolojisi ve egemenler savaşlardan sorumlu değildirler, savaşı yalnızca bunlar yürütmezler.
Yine bu değişim; orduların zayıflatılması, militarist zihniyetlerin ve yaşam tarzlarının aşılması, kurum ve yapıların ılımlılaşması yani aşılması bağlamında etkide bulunur. İnsanlar savaştan soğudukça barışa ısınırlar.
Antimilitarizmin güçlenip büyüdüğü oranda ise savaş, işgal ve çatışma azalacak. Nitekim bir dünya savaşının patlak vermemesinin nedenlerinden başta geleni bu kapsamda savaşacak insan sayısının bulunmaması. İran'ın ABD tarafından hala işgal edilmemesinin nedenlerinden biri de savaşacak ve savaşı destekleyecek yeterlilikte insan bulamaması.
Bir antimilitaristin gözünden Kürt sorununu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her bireyin, her topluluğun her farkındalığın ve her halkın kendi kaderini belirleme, kendisini özgürce geliştirme ve ifade etme hakkı vardır. Bu hak yadsınamaz, ret edilemez, yok sayılamaz ve geri alınamaz.
Kürt sorununu da bu bağlamda değerlendiriyorum. Sorun bir vaka olarak önümüzde. Hiç kimsenin Kürtlere "şöyle yaşa" veya "şöyle davran" deme hakkı yok. Kürtler isterlerse ayrılırlar, isterlerse birlikte yaşarlar. Birlikte yaşamanın ne şekilde olacağına da onlar karar verirler. Vermeliler.
"Solcu" olduğunu, özgürlükçü olduğunu, muhalif olduğunu söyleyen bir çok çevre parti ve oluşum "kraldan çok kralcı" kesilerek Kürtlerin ne yapması, nasıl yaşaması ve neyi düşünmesi gerektiğine dair kararlar alıyor, görüşler ileri sürülüyor ve etkinlikler düzenleniyor. Bu özgürlükçü bir yaklaşım ve tutum değildir.
Türkiye'de, "Kürdistan" ve "Kürt halkı" kavram ve tanımlamaları hala tabu. Sorun medyada muhatapsız tartışılıyor. Soruna devletin penceresinden ve siyasetin çıkar aynasından bakılıyor. Böyle bakıldığı içinde sorun kanayan bir yara olarak ortada kalıyor.
1999-2004 arasında çatışmalar görece olarak azalmıştı. Son iki yıldır yeniden tırmanma baş gösterdi. Buna paralel olarak devlet ve PKK cephesinde militarist söylem ve anlayış öne geçti. Sorun buradan tartışılmaya başlandı.
Bu sorunu daha da ağırlaştırıyor, komalık durumuna sokuyor. Bu yaranın bıçakla kesilmesi hastayı iyileştirmez. Tedavi etmek lazım. Reçetelerle değil, anlayarak, özgür bırakarak, tartışarak ve empati kurarak.
Mezopotamya ve Anadolu'da yaşananlar insanlığın yok oluşu ve tükenişidir. Ordu tarafından yakılan ormanlar, yakılan insanlar, öldürülen gerillalar ve PKK tarafından öldürülen askerler hayasız bir anlayışın bizimle oynamasıdır. Bu anlayışa son vermeli, önüne geçmeliyiz.
Ordu; PKK' lileri öldürerek, ormanları yakarak, insanları yakarak ve yasakları çoğaltarak Kürt sorununu çözemez. Kürt bilinci, kültürü ve gelişimi operasyonlarla yakma ile yok edilemez.
PKK, asker öldürerek, dağda silahlı dolaşarak Kürt sorununu çözemez... Çözülemediği ortada...
Sürüp giden ve giderek tırmanan çılgınlığa antimilitarist türde bir karşı çıkış son verebilir. Bu gereksiz ve anlamsız savaşı halkın desteklediğine dair yanlış algıyı da parçalayacak.
Sorunun şiddetsiz bir zemine çekilmesi ve özgür bir şekilde tartışılmaya başlanması için öncelikle askeri operasyonların durdurulması ve silahlı eylemlere son verilmesi gerekir. Genel, ayrımsız bir affın ve ya yasa dışı olanların legal hayata çekilmesi için bir yasal düzenleme yapılmalı, kültürel, sosyal ve siyasal haklar hiçbir sınırlama yapılmadan tanınmalı.
Güçlü yerel yönetimler oluşturulması, mecliste temsil, sınırsız basın yayın hakkı ve her kademede okul imkanının sağlanması gerekir. Türk'ün hakkı ne ise Kürt'ün hakkı da odur. Ne az ne fazla.bu ortak yaşamanın bir gereğidir.
Türkiye'de antimilitarist ve vicdani ret hareketi nasıl gelişiyor?
Vicdani reddin Türkiye gündemine girişi üzerinden henüz 15 yıl geçmedi bile. Türkiye'de, çatışmalı ortamla birlikte vicdani ret gündemimize girdi. Vicdani ret hep cılız kaldı, gelişemedi. "Kelaynaklar gibiyiz, milyonda biriz".
Nedenleri çok. Devlet kutsallığının, ordu kutsallığının ve şiddet kültürünün toplumun bağrında güçlü olması temel neden olmakla birlikte muhalefetin de şiddetten besleniyor olması bir başka etken. Muhalif kesimde Marksist anlayış hala çok hakim ve aşılamıyor.
Türkiye'de antimilitarizmin güncel yorumu ve etkinliği olan "vicdani ret" hakkında yeterli bilgiden bahsetmek olası değil.
Bu aşılamadığından vicdani ret gelişemiyor. Hala sol muhalif yapıların yaptıkları bir çok toplantıda militarist kavramının eleştirisi üzerine bir dizi anlamsız ve yanlış tartışmalar yapılıyor.
Ordunun direkt karşıya alınması gelişmiyor. En muhalifinde bile "bir ordu kurtarıcılığı ve dokunulmazlığıdır" sürüp gidiyor. Bütün bunlardan ötürü vicdani ret bir hareket olarak gelişemiyor. Oysa çok güçlü gelişmesi gerekiyor.
Toplum olarak vicdani ret hareketine, antimilitarist harekete ihtiyacımız var. Çünkü Türkiye de bir savaş var ve her gün askerler gerillalar birbirlerini öldürüyorlar. Kardeş kardeşi öldürüyor. Onlarcası yaralanıyor.
20 yılı aşkındır süren çatışmalarda, savaş alanlarında bulunmuş milyonlarca insan var. Bu insanların bir çoğunda psikolojik sorunlar baş gösteriyor ve her gün binlerce insan çatışmaların bitmesi için çaba harcıyor.
Yüz binler sokaklara çıkıp "barış" diyor, operasyonların son bulması için etkinlikler yapıyor. Ancak kimse kendinden başlayarak "ben bu çatışmalı ortamın bir parçası olmayacağım" diyerek askerliği ret noktasına gelmiyor. Büyük bir trajedidir bu.
Bir de tabii devletin baskısı var. Cezalar var. Ömür boyu hapis, firar tehdidinden ötürü insanlar korkuyorlar.
Vicdani retçiler olarak seyahat etme özgürlüğümüz yok. Barınma koşullarımız yok. Siyasi faaliyet, sivil toplum faaliyeti yürütme hakkımız yok. Sigortalı olamıyoruz, herhangi bir işte çalışamıyoruz. Tabii bunlar yasal anlamda böyle. Bu yasaların meşruiyeti yok. Uluslararası sözleşmelere aykırı. Yasallık noktasında birey-devlet sözleşmesi yapılmamış. Yasallık devletin tekelinde ve tek taraflı; özgür irade ile oluşturulmamış ve birey karşıtı.
Uluslararası sözleşmelere aykırılığı ve birey iradesiyle bağdaşmazlığı bakımından meşruiyeti olmayan bu yasalara bizim uymamız hukuka da aykırı bir tutum olur. Hukuka saygı bu gayri meşru yasaları işletmemek, ihlal etmektir. Bizler de bunu yapmaya çalışıyoruz.
Kurumsal bir çalışma yürütemeyişimiz de antimilitarizmin ve vicdani reddin gelişememesinin başlıca nedenlerindendir.
Bütün bunlara rağmen son süreçte vicdani ret ve antimilitarizm tartışmaları yapılmaya başlanmış bulunuyor.
Gelişmesi için bir çaba var. Toplum tartışmaya başladı. Aydınlar yazarlar tartışıyorlar. Gençlik ilgili. Kadın hareketi ilgi gösteriyor. Bunlar olumlu gelişmeler. Vicdani reddin gelişeceğine ve var olan çatışmalı duruma güçlü müdahale edecek bir pozisyona geleceğine her zamankinden daha çok inanıyorum.
Medya vicdani reddi nasıl görüyor? Nasıl gösteriyor? Ya da gösteremiyor?
Ordu yıllardır medyaya ağır bir sansür uyguluyor. Buna rağmen artık medya vicdani reddi görmezlikten gelemiyor. AİHM' nin ocak ayında Osman Murat Ülke hakkında aldığı mahkumiyet kararı Türkiye kamuoyu, medyası, politikacısı ve aydınının bu konuyu yoğunca tartışmasını beraberinde getirdi.
Antimilitarizm/vicdani ret haber konusu olmuyor. Buna ilişkin sansür devam ediyor. Sermayenin ordu ve hükümet ile kurduğu ilişkiler ve var olan çıkar hesapları nedeni ile oto sansür de uygulanıyor; ordu ve hükümete yaranmak için. muhalif bir iki gazete ve radyo dışında yaygın medya çok sınırlı haber ve yoruma yer veriyor.
Vicdani ret hakkında haber yapan gazeteciler de tehdit altında. Gazeteci Birgül Özbarış için 30 yıldan fazla ağır hapis cezası isteniyor. Yeni Terörle Mücadele Yasası (TMY) ile halkı askerlikten soğutmak artık bir terör suçu olarak tanımlanıyor.
Gündem gazetesinin kapatılması özgür basın için büyük bir utançtır. Kınıyorum. TMY'ye karşı çıkmadan ve bu yasa kaldırılmadan benzer durumlarla daha çok karşılaşacağız. Yasakçı yasalara karşı mücadele etmeliyiz.
Halkı askerlikten soğutmak hayırlı bir iştir. Herkese "askere gitmeyin" diyorum. Umuyorum bu röportajı okuyan herkes okumadan önce olduğundan çok daha fazla askerlikten soğumuştur.
Hayata, canlı varlığa, özgürlüğe ve barışa inanıyorsak şiddetten ve şiddet araçlarından arınmalıyız. Çünkü "temiz amaçlara kirli araçlarla" ulaşılamaz. Savaşa ve öldürmeye değil barışa ve özgürlüğe yatırımımızı yapalım. Umarım şu slogan herkesin diline düşer; "Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız". (EZÖ)