Geçen hafta, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, "bölücü terör örgütüne karşı mücadelelerini kısıtlanmış yetkilerle sürdürdüklerini" söylemesinin ardından, Önen, Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ve Atılım Üniversitesi'nden Prof. Dr. Levent Köker, "kısıtlanan yetkileri ve talepleri" bianet'e değerlendirdiler; yetki artırma taleplerinin hak ihlallerine zemin yaratabileceğini söylediler.
Köker, mevcut mevzuatın yeterli olduğunu, "demokratik hukuk devletinde güvenliği sağlamanın her zaman meşakkatli olduğunu" söyledi.
Tanrıkulu'ysa, "hukuk düzeni içerisinde, önleyici kolluk hizmetleriyle şiddet olaylarının önüne geçilebileceğine" dikkat çekti.
Hürriyet gazetesi, Saygı Öztürk imzasıyla, 9 Ağustos'ta askeri yetkililere dayandırarak bu "sitemin" nedenlerini konu alan bir haber yayınladı. Habere göre, yetki kısıtlaması saptaması,
* Askeri operasyonlar için mülki idareden izin alınması gerekliliğine,
* Yol kontrollerinde arama yapmak için izin alınması gerekliliğine,
* Çatışma sonrası ölümlerde, ceset sayılarının raporlanması, cesetlerin ailelere tesliminde ve cesetlerin yanında silah bulunmaması halinde kolluk kuvvetleri hakkında soruşturma açılmasına, dayanıyordu.
Önen: OHAL koşullarını bile aratır
Yavuz Önen, "Yeni bir evreye giriyoruz. Basının görevini yapamayacağı, yargının etkili bir denetim kuramayacağı, kamuoyundan saklı operasyonlar dönemi. Sonsuz bir yetki istiyorlar, kişi aramadan operasyonlara kadar da işi en basit anlamıyla çözmeye çalışıyorlar" diyor.
"Böyle bir mekanizma, OHAL koşullarını bile aratacak durumda. Bunu bile yeterli bulmuyorlar. Demokratikleşmenin, şeffaflığın neresine geldiğimizi, can güvenliğinin ne kadar tehdit altında olduğunu gösteriyor."
Önen, istenen yetkilerin sağlanması halinde, bilgi edinme hakkının, can güvenliğinin ve kişi dokunulmazlığının tehdit altında olacağını söylüyor:
"En önemlisi, silah kullanma yetkisi sınırsızlaştırılıyor. En kritik nokta bu. Hangi koşullarda silah kullanılabileceği flulaştırılıyor. 'Güvenlik güçleri silah sıktıysa soruşturması olmaz; bilgi verilmez' deniyor.
Bütün bunlar, insan haklarının olduğu bir yerde kabul edilemez. 12 Eylül'den de beter bir sürece mi doğru gidiyoruz, diye endişe içindeyim."
Tanrıkulu: Hukuk devletinde bu yetkilerin talebi bile hoş görülmemeli
Avukat Tanrıkulu, "Mevcut mevzuatta yeterli, hatta fazla diyebileceğimiz kadar düzenleme vardır. Genellikle askerler kendi dışlarında hiçbir otorite kabul etmezler. Bu tür istemleri de yavaş yavaş gelişen, ama sürekli engellerle karşılaşılan demokratikleşme eğilimine karşı duruşlarını ortaya koymaktır" diyor; söz konusu yakınmalarla ilgili şu değerlendirmeleri yapıyor:
Operasyonların mülki amirin iznine bağlı olması: "OHAL yasasında dahi yetki, OHAL bölge valisindeydi. Operasyonlar yaşam hakkına, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına, mülkiyet hakkına yönelik operasyonlardır. Bu tür operasyonlarda yetkiyi, doğrudan doğruya emir komuta zinciri içinde ve kendi usulleri uyarınca hareket eden askerlere bırakmak ve doğrudan doğruya devleti temsil eden valinin ve yargıyı temsil eden savcılığın devre dışı bırakılmasını istemek, geçmişte sıkça rastladığımız, bugün de devam eden hukuka aykırı uygulamalardan medet ummaktır. Başka adı da yoktur."
Yol kontrolleri: " Esas olan arama yapılmasıdır. 1 Haziran'da yürürlüğe giren yeni Ceza Muhakemesi Kanunu'yla birlikte, başlangıçta bir hakim kararı, yoksa savcının yazılı emri veya gecikmesinde sakınca bulunan ve makul bir şüphenin varlığı hallerde, kolluk amirinin yazılı izniyle zaten bu aramalar yapılabilmekte.
Acaba askerler bunu isterken bugüne kadar makul şüphe duydukları arayamadıkları ve ondan sonra gerçekleşen bir eylemi örnek gösterebiliyorlar mı?
Bu istem de sıradan insanları tedirgin etmeye, sürekli otoriter bir baskı altında tutmaya yönelik."
Cesetler: "Bir tarafta öldürülen insan sayısı belliyse ve yazılmışsa, bunların cesedi ortada yoksa; nasıl izah etmek gerek?
Bütün bunlar, yasadışı ve keyfi infazlara zemin hazırlayan işlemlerdir. Bu işlemlerin kendine hukuk devletiyim diyen bir düzen içerisinde talebi bile hoş görülmemeli."
Köker: Mevzuat yeterli
Prof. Dr. Köker de, "bunların hiçbiri kısıtlama değil" diyor.
"Mevzuat gayet yeterli. 'Demokratikleşme yolunda bazı reformlar yapıldı, bizim için iyi olmadı, terörle mücadelede etkisiz kalıyoruz; demokratikleşmede ileri gittik' intibası mı uyandırmak isteniyor? Ne kadar çok demokrasi varsa, terörle mücadelede de kısıtlamalar ortaya çıkar."
Önen de "mevcut yasal düzen içerisinde güvenlik görevlerinin ilave yetkiye ihtiyacının olmadığını" söylüyor.
Sezgin Tanrıkulu'ysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarını anımsatıyor:
"AİHM Türkiye'yle ilgili tarih yazdı. Yazılmamış tarihi yazdı; yasadışı infazları, keyfi gözaltı, mülkiyet hakkı ihlallerini. Türkiye hukuku gözardı ederek uluslararası hukuk sisteminin içinde kalamaz." (TK)