Askeri savcı yardımcısı, hakim kıdemli yüzbaşı Veli Bayram, iddianamesinde, işkencenin emir komuta zinciriyle gerçekleştiğini, "hoş geldin dayağı"ndan cop yalatmaya, kızgın tellerin vücutlarına bastırılmasına kadar, işkence eylemlerinin sistematik hale geldiğini yazdı.
Askeri cezaevlerinde işkenceyi bianet'e değerlendiren hak savunucuları, iki adımın hemen atılması gerektiğini söylüyor:
* Sivil ve askeri, bütün cezaevlerinin bağımsız denetime açılması.
* Türkiye'nin cezaevlerinin bağımsız denetim mekanizmalarını düzenleyen Birleşmiş Milletler "İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmeye İhtiyari Protokol"ü bir an önce onaylayıp yürürlüğe koyması.
Türkiye bu protokolü Eylül 2005'te imzalamıştı; ancak hâlâ yürürlüğe koymuş değil.
Coşkun: Vicdani retçi Bal da aynı yerde işkence gördü
Total retçi Mehmet Tarhan'ın avukatı Suna Coşkun, 2002'de, avukatlığını yaptığı bir başka vicdani retçi Mehmet Bal'ın da Adana'daki askeri cezaevinde işkence gördüğünü anlatıyor:
"Mehmet Bal askeri cezaevine girdiğinde, Albay Durdu Solak aynı şekilde işkence yaptı. Bal'a askeri elbise giymiyor diye pranga vuruldu, tekmelerle dövüldü. Ayaklarında 8 santimetrelik yarık oluştu.
"Bal adli tıptan rapor aldı. Eklem yerlerinde hissiyatsızlık vardı. Tahliyesinden sonra tedavi gördü. İşkenceyle ilgili şikayette bulunduk, askeri savcılık takipsizlik kararı verdi. İtiraz ettik; Malatya Askeri Mahkemesi reddetti. İç hukuk yolları tükendiği için, adil yargılanma hakkının ve işkence yasağının ihlalinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurduk. AİHM davayı kabul etti."
Tek çözüm bağımsız, sivil denetim
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, vakfın genel sekreteri Sedat Aslantaş ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Yusuf Alataş, askeri cezaevlerinde de sivil cezaevlerinde de işkenceyi ve işkencenin cezasızlığını önlemenin tek yolunun bağımsız, sivil denetim olduğunu söylüyor.
Önen, " Askeriyede işkence suçlularının ceza soruşturmasını yapmak son derece zor. Komutan müsaade ederse soruşturma açılıyor. Gerek yoktur, derse, soruşturma açılmaz" diyor.
"İşin özü" diyor Aslantaş, "sivilleri ilgilendiren konularda askeri yargı olmamalı."Sivilleri ilgilendiren suçlamalarda, yargılananların sivil cezaevlerinde tutulması gerek. Şu an askeri cezaevlerinde tutuluyorlar. Bunun en tipik örneği, vicdani retçiler."
"Uluslararası hukuk askeri cezaevi, sivil cezaevi diye bir ayrım yapmaz. İnsan hakları herkes içindir. Askerlerin hakları biraz daha ihlal edilebilir, diye bir şey olamaz."
Üç hak savunucusu da, BM işkenceyi önleme sözleşmesinin ek protokolünün bir an önce onaylanması gerektiğini söylüyor.
Alataş, "İster askeri, ister sivil olsun, özgürlüklerin kısıtlandığı bütün mekanları, ek seçmeli protokol uyarınca oluşturulacak bağımsız sivil kurulların denetimine açmak gerek" diyor.
Protokol, bağımsız uluslararası uzmanların taraf olan devletlerin toprakları içindeki gözaltı/tutukevi gibi alıkoyma mekanlarına düzenli olarak ziyaret etmelerine olanak tanıyor. Bu ziyaretlerin amacı, alıkoymanın koşullarını ve alıkonanların gördüğü muameleyi değerlendirmenin yanı sıra, taraf ülkelere koşulların iyileştirilmesiyle ilgili tavsiyelerde bulunmak.
Protokol, aynı zamanda, taraf ülkelere alıkoyma mekanlarına düzenli ziyaretlerin gerçekleştirilmesi ve uluslararası uzmanlarla işbirliği yapılması için ulusal bir mekanizma kurma zorunluluğunu da getiriyor.
Protokol'ün getirdiği bir başka yenilik de, işkencenin önlenmesinde yeni bir uluslararası mekanizma olan Altkomisyon'un kurulması. Protokol'e göre, bu altkomisyon ulusal mekanizmalarla birlikte çalışacak.
Mağdurlar hak örgütlerine başvurmalı
Hak savunucuları, askeri cezaevlerinde ya da askerlik hizmeti sırasında, işkence veya kötü muamele görmüş mağdurların haklarını araması gerektiğini, hak örgütlerine başvurabileceklerini söylüyor.
"Mağdurlar kararlı davranmalı. hak arama yolarına başvurmalı" diyor Aslantaş.
"Olası hak ihlallerinin de kamuoyuna duyurulması gerek. Bunu tutuklu yakınları, tutukluların bizzat kendileri, askeri cezaevlerinde görev yapanlar yapabilir.
"Hak örgütlerinin projektörlerini askeri cezaevlerine tutması gerek. Askeri cezaevleri biraz ihmal edilen bir alandır."
Askeri yapıda, etkin hak arama yollarının da bulunmadığını belirten Yusuf Alataş, mağdurların askerlik hizmetini bitirdikten sonra da hak örgütlerine başvurabileceğini söylüyor.
"Askerlik hizmetlerinin devam ettiği sürede, yaşadıklarını sadece askeri makamlara duyurma şansları var. Bunun etkili olmadığı deneyimlerle de anlaşılıyor.
"Her şeye rağmen, ısrarlı olarak, hem askeri hem de sivil kurumlara başvuru yapmalı. Kendileri başvuramıyorlarsa insan hakları kuruluşlarına başvurabilirler.
Askeri hizmeti bitirdikten sonra da başvurabilirler. Bu, en azından kamuoyunun oluşmasını, bir yargılama sürecinin başlamasını sağlar. Askerin kendi içindeki denetimi harekete geçirmesini de sağlar. Böylece benzeri olayların önünü almaya yardımcı olur."
Küfür bile işkence kapsamında
Alataş, birçok mağdurun kötü muamele gördüğünün farkında olmadığını da söylüyor.
"Askerde, kötü muamele, insanlık onurunu inciten hareketler doğal karşılanıyor.
"Birçok insan ailesine küfür edileceğini kabullenerek gidiyor askere. Çünkü bu bilgi başkaları tarafından deneyim olarak aktarılıyor, dolayısıyla meşrulaştırılıyor. İnsanlar askere, buna zihnen hazır olarak gidiyor. Bunun askerliğin bir gereği olduğunu sanıyor. Haklarını bilmiyor"
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) işkence yasağı başlıklı 3. maddesiyse, şöyle:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
"Oysa, işkencenin tanımı çok basit" diyor Alataş:
"İnsan onuruyla bağdaşmayan, ruhsal ve fiziksel her türlü hareket işkencedir.
"Küfür, aşağılamak, dayak; hepsi işkencedir. Sanki belli bir ölçünün üzerinde olan, iz bırakan hareketler işkenceymiş gibi bir algı var. Oysa değil. Uzun süre ayakta tutmak da işkencedir;. tehdit de, aşağılama da. İşkencenin mutlaka fiziksel olması gerekmiyor." (TK)