Zorunlu askerlik ve militarizmin yarattığı sorunlara ilişkin Tütün Deposu’nda düzenlenen etkinlik kapsamında Anıl Çizmecioğlu’nun yönetmenliğini yaptığı ve zorunlu askerlik sırasında şüpheli şekilde ölen 10 gencin ailesinin tanıklıklarının aktarıldığı “Eğitim Zayiatı” adlı belgeseli gösterildi.
Belgesel gösteriminin ardından “Asker Doğmayanlar” kitabının yazarı gazeteci Pınar Öğünç, militarizm, vicdani ret ve zorunlu askerlikle ilgili bir konuşma yaptı.
Öğünç, militarizmin sadece askeriyede değil, okullardan aileye, günlük siyasete kadar her yerde hakim olduğunu vurguladı.
Çizmecioğlu: Şüpneli ölümler devam ediyor
“Eğitim Zayiatı” belgeseli için iki yıl emek verildiğini söyleyen Anıl Çizmecioğlu, medyada “intihar” olarak yer verilen olayların arkasında başka gerçekler olabileceğini göstermeye çalıştığını söyledi.
Çizmecioğlu, medyada intihar olarak verilen haberlerde intihar sayısının çatışmalarda hayatını kaybeden asker sayısını geçtiğinin vurgulanması yoluyla “şehit” ve “gazi” kavramlarının kutsallaştırılarak ve meşru kılmaya çalışılarak militarizmin övüldüğünü vurguladı.
Çocukları şüpheli şekilde ölen ailelerin olayların aydınlatılması noktasında ellerine herhangi bir şey geçmediğini de belirten Çizmecioğlu, askeri yargıdaki danışıklı dövüşe dikkat çekti.
“Sorumlular cezalandırılmadığı için şüpheli ölümler devam ediyor. BDP ve CHP’den bazı milletvekilleri mücadele ediyor ama ordu içindeki ölümlerin soruşturması doğru düzgün yapılmıyor. Mesela Murat Oktay Can’ın ölümünün nedeninin anlaşılması için büyük önem taşıyan göğüs röntgenleri kayboldu.
“Belgeselde yer alan 10 kişiden ikisi Türk, biri Ermeni. Kalanlar Kürt ve Alevi. Zorunlu askerlik tipleştirme durumu zaman zaman ayıklamaya varabiliyor.
“Kaldı ki, intihar denilen olayların pek çoğu gerçekten intihar da olabilir. Hepsi şüpheli ölüm demiyoruz. Ancak o zaman 20 yaşında zorunlu olarak askere alınan genç erkeklerin neden kışlada intihar ettiğini de sorgulamamız lazım.”
Öğünç: Vicdani ret, yasaları değiştirmek için şiddetsiz yasadışı eylem
Pınar Öğünç de Hrant Dink Vakfı Yayınları’ndan çıkan “Asker doğmayanlar” kitabından bahsetti.
Vicdani reddin güçlü bir sivil itaatsizlik eylemi olduğunu dile getiren Öğünç, yasaları değiştirmek için şiddetsiz şekilde yasadışı davranma yollarından biri olduğunu ifade etti.
“Vicdani retçiler ilk önce zorunlu askerliğe karşı çıkıyorlar ama tek mesele bu değil. Kitabın adını ‘Asker Doğmayanlar’ koyduk. Ancak asker doğmayanlar sadece vicdani retçiler değil, hiçbirimiz asker doğmadık. Bunu anlamamız gerekiyor.
“Vicdani retçilerin çok büyük kısmı sadece zorunlu askerliği değil militarizmin tüm tezahürlerini reddediyor. Ancak toplumda vicdani retçilerin, üşendikleri, korktukları için askere gitmedikleri gibi bir algı var.
“Kitapta yer alan 14 ismin kesiştiği noktalar olsa da çok başka yerlerden dolaşarak vicdani ret kararına ulaşmışlar. Milliyetçi çizgiden gelip vicdani retçi olan da, İslamcı çizgiden gelen de eşcinsel olan da anarşist olan da, askeri okuldan ayrılarak vicdani retçi de var.
“Ayrıca kadın vicdani retçiler var. Onlar sürekli ‘Siz neden reddediyorsunuz ki, sizi askere çağıran mı var sorusuyla karşılaşıyor. Oysa kadın retçiler vicdani reddin sadece zorunlu askerlikle ilişkili olmadığını temel meselenin militarizm olduğunu gösteriyor.
“Militarizmin görünür yanı sıra görünmez kısmı var. Savaş değil barış zamanında askerler üzerinde değil özellikle siviller üzerinde bu sistemi örgütlemek ve köklendirmek üzere militarizm fikriyatı var. kendisini var edebilmek için çeşitli kanallar var.
“Zorunlu askerliği normalleştirecek eğitim sistemi bunun için şart. Resmi tarih söyleminin eğitim sistemindeki rolü önemli. Tarihçi Ayşe Gül Altınay, Milli Güvenlik dersini kimsenin takmaması ve öğrenciler için eğlenilecek bir şey olmasının esas sorun olduğuna dikkat çekiyor.
“Militarizm bir yandan evlerimizde de var. Ordu fiziken çok erkek bir yapı ve askerlik fikriyatı erkeklere bir yandan erkeklik rollerini öğretiyor. Orduda öğrenilen şiddetin sokaklarda ve evlerde de bir karşılığı var. Bu sistem bir çok erkeğe hem vatanlarını hem evlerini hem ‘kadınlarını’ hem namusu korumak üzere yetiştiriyor. Erkeklere de yazık aslında. Kendilerini sonsuz bir savaş içinde buluyorlar.
“Militarizm sadece üniformalılarıyla değil üniformasızlarıyla da hayatımızda. Mobese’lerin her yere yerleştirilmesinde, site girişlerine kurulan güvenlik noktalarında da alıveriş merkezlerinin girişlerinde de militarizmin yansımaları var aslında. İnsanlar nizamiyeden içeri girer gibi alınıyor.
“Siyaset de militarizmden besleniyor. 1 Mayıs’ta yaşananları ülke yönetmekle falan açıklayamayız. Köprülerin kaldırılışı, ulaşımın kesilmesi savaş taktikleridir.
“Aynısı Gezi Parkı’nda yaşanıyor. Sabah 05.00’te baskın yapılarak gaz bombaları atmak, insanların çadırlarının yakılması savaş taktiğidir. Bunun açıklaması yok. Çünkü burada pusudan bahsediyoruz. (EKN)