Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mithat Sancar'la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ergenekon davasının savcısıyım" noktasından Balyoz davasından hükümlü emekli Orgeneral Ergin Saygun'u hastanede ziyaretine, askerlerin tutuklu yargılanmalarına karşı çıkmasına, KCK tutuklularının serbest kalmasının da önünü açacağı söylenen 4. Yargı Paketi'ne ve Kürt sorununun çözümü için atılan adımları konuştuk.
Prof. Sancar, değişim sürecini demokratikleşme programının bir parçası olarak düşünmenin çok kapsamlı bir değerlendirme olacağı görüşünde. Gelinen noktada Kürt sorununun çözümü için ortaya konabilecek hukuki adımların toplumun tepkisine neden olabileceğine dikkat çeken Sancar, bu süreçte oluşabilecek tepkileri en aza indirebilmek için Ergenekon ve Balyoz cenahında da hesap yapıldığı görüşünde.
"Tepkileri dengelemeye çalışacaklardır"
Başbakan Erdoğan'ın "Ergenekon'un savcısı" noktasından askerlerin tutuklu yargılanmasına karşı çıkan, hükümlü bir generali hastanede ziyaret eder noktaya gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Demokratikleşme programının bir parçası mı yoksa yeni anayasa ve başkanlık sistemi için siyasi manevra mı?
Demokratikleşme programının bir parçası demek çok kapsamlı bir değerlendirme olur. Başkanlık sistemi için bir manevra olduğu da düşünülebilir ama bana daha güçlü görünen ihtimal, eğer İmralı süreci çözüme doğru derinleşerek ilerleyecek olursa adı af olsun olmasın, buna benzer bir tedbir de gündeme gelecektir.
Eğer af ya da ona benzer bir uygulama gündeme gelecek olursa, hukuki ve siyasi açıdan tek taraflı ya da dar kapsamlı tutulamaz. Eğer siyasi motifli af gündeme gelirse -ki gündeme gelmesi bir aşamada kaçınılmaz olacaktır- eğer süreç çözüme doğru ilerlerse dar bir çerçevede tutmak çözüm getirmez. Mesela sadece KCK'lilere yönelik bir hukuki düzenleme Anayasa Mahkemesi'nden dönebilir.
Siyasi açıdan da sadece KCK'lilere yönelik bir af ya da benzeri bir düzenleme hükümet açısından sıkıntılara neden olabilir. Bunu uzlaşma aracı haline getirmek için Ergenekon ve Balyoz'u da kapsayacak şekilde düzenlemeyi hesaplıyor olabilirler. Dolayısıyla bu ihtimali iyi düşünmek lazım.
Erdoğan'ın KCK, Balyoz, Ergenekon gibi toplumun farklı kesimlerinde sıkıntı yaratan davaları rafa kaldırarak toplumsal mutabakat yaratmaya çalıştığını söyleyebilir miyiz?
Mutabakattan ziyade Kürt sorununun çözümü söz konusu olursa, orada yapılacak af ya da benzeri bir düzenlemeye karşı gelebilecek tepkileri dengelemeye çalışıyor olabilir.
Bunun doğru olup olmadığını veya nasıl yapılabileceğini tartışmak lazım. Doğrudan bir af mı, yoksa Güney Afrika modeline benzer şekilde, hakikat karşılığında af mı? Bir komisyon kurup insanların karıştıkları suçları aydınlatacak şekilde açıklama yapanlara af tanımak şeklinde mi yapılacak, bunu değerlendirmek gerekir.
Sizce?
Ben Güney Afrika modelinden yana olduğumu hep söylüyorum. Bu ihtimal gündeme gelecek. Şüphesiz Güney Afrika modeli Türkiye'ye birebir uygulanamaz. Çünkü orada bir sorunun bütünü söz konusuydu. Affedilenler ister rejim mensupları ister Afrika Ulusal Kongresi mensupları olsun, aynı sorunun parçalarıydı.
Burada darbe ya da Ergenekon sürecinin sadece Kürt sorunuyla ilişkili olduğunu söylemek de zor. Buna rağmen uygun bir model düşünülebilir. Yani Kürt sorununda çözüm gerçekten olacaksa af, Türkiye'nin gündeminde olacaktır. Böyle bir durumda Ergenekon'da, Balyoz'da yargılananları da kapsayacak bir modelden kaçınmak zor görülüyor. Fakat bu modelin nasıl yapılacağını iyi tartışmak gerekiyor.
O zaman Başbakan'ın bu adımları sadece yeni anayasa ve başkanlık sistemi için attığını söyleyemeyiz...
Esas motivasyonun demin söylediklerim olduğunu düşünüyorum. Ama bunun Başbakan için başkanlık sistemine bir desteğe dönüştürülmesi de mümkün olacaktır. Kürt sorununda çözüm için ortaya konabilecek hukuki düzenlemelere karşı en az tepki gelmesi için uğraşılıyor. Ancak böyle bir hesap aynı zamanda başkanlık sistemine geçilmesine de katkı sağlayacaktır.
"Kamuoyu sadece seyretmemeli, talepleri ortaya koymalı"
İnsanın aklına AKP'nin Kürt sorununda, AB sürecinde veya temel insan hakları konusunda olsun "çıraklık döneminde" attığı adımlar geliyor. Ancak sonraki süreçte ve özellikle 12 Eylül referandumundan sonra demokratikleşme, insan hakları ve AB yolundaki adımlar açısından olumlu bir gidişatta olunmadığını herkes ifade ediyor. Benzer bir sürecin tekrarlanabileceğini düşünüyor musunuz?
Her siyasi aktör kendi çıkarlarını gözetecek en iyi çözümleri tercih eder. Kendisine avantaj sağlayacak adımları öncelikli olarak atar. Burada önemli olan, kamuoyu bunların sadece belli dar bir siyasi hesaba endekslenmesini mi seyredecek yoksa böyle bir sürecin Türkiye'de hem Kürt sorununun çözümüne hem darbe şartlarının ortadan kaldırılmasına hem de genel olarak demokratikleşmeye katkı sunacak yapıya kavuşulmasını mı talep edecek?
Başbakan elbette siyasi fayda elde edeceği adımlar atmak ister. Ama demokratik kamuoyu sadece bunu seyretmekle yetinirse daha önce yaşadığımız sorunlar tekrarlanır.
Kürt sorununun çözümünü sadece bir başkanlık hesabının parçası olarak kullanmasını engelleyecek talepleri sürekli gündeme getirmeliyiz.
Kürt sorununun çözümü için gerek PKK lideri Öcalan'la yapılan görüşmeler olsun, gerek diğer açıklamalar ve gelişmeleri yeterli buluyor musunuz?
Şu anda ciddi adımlar atıldığını düşünmüyorum. Esas sürecin daha önemli boyutları henüz kamuoyunun önünde değil. Ne gibi çözümlerin, Anayasa'da ne gibi pazarlıkların, ne gibi uzlaşma arayışlarının olacağını henüz bilmiyoruz.
Bir uzlaşma arayışının olabileceğini, BDP ile ya da Kürt hareketinin geneliyle bir anayasa yapım süreci yürütmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Fakat bu arayışın hangi noktalara dayanacağını bilmiyoruz. Çünkü iki taraftan da net çözüm önerileri gündeme gelmiş değil.
AKP'nin başkanlık sistemine uygun bir anayasa istediğini biliyoruz. Ancak Kürt hareketinin buna hangi noktalarda, nasıl evet diyeceğini bilmiyoruz.
Ancak bunlar da ortaya çıkınca süreç pazarlık, müzakere süreci olarak gelişebilecektir. (EKN)