Geçen hafta gösterime giren "Wenn der richtige kommt" (Türkçe'ye "Doğru adam karşına çıktığında" olarak çevrilebilir) filmin konusu, Mannheim'da başlayan, Adana'da hüsranla sonuçlanan karşılıksız bir aşk öyküsü.
Yönetmenliğini Oliver Paulus ve Stefan Hillebrand'ın üstlendiği filmde, çalıştığı işyerindeki koruma görevlisi Mustafa'yla "hayatının aşkı"nı bulduğuna inanan temizlik işçisi Paula'nın zaman zaman güldüren, zaman zaman ağlatan macerası işleniyor.
Film, başlangıçta bir belgesel olarak düşünülmüş ve yazılı bir senaryo olmadan çekimlere girişilmiş, sonuçta zaman zaman belgesel izlenimi veren, ama bu nedenle gerçeğe yakın bir anlatım yakalanmış.
Hem aşk hem göç
Türklerle ilgili önyargıların tuzağına düşmeyen ya da Türklerin olumsuzluklarına insanca yaklaşan yönetmenler, bir yandan hoş bir aşk öyküsünü anlatırken, diğer yandan da Almanya'daki göçmenlerin dünyasından bir parçayı yansıtabilmişler.
Baş rollerini Isolde Fischer (Paula), Can Şengül (Mustafa), Helga Grimme, Tülay Gönen ve Arcan Arıcan'ın paylaştığı, sokaktan insanların kendi doğallıklarıyla ikincil rolleri üstlendiği film, her bir yaşam öyküsünün başkaları için büyük zenginlikler içerebileceğini göstermeyi başarıyor.
"Mustafası"nı alamadan Almanya'ya dönen ve yaşamına kaldığı yerden devam eden Paula de finalde bu iddiayı dile getiriyor: "Şimdi bana bakanlar, karşılarında sıradan bir temizlikçi kadın görüyorlar. Ama, bilmiyorlar ki bu kadın filmlere konu olabilecek bir maceranın kahramanı."
Paula'nın öyküsü
Mustafa'yla karşılaşıncaya kadar Paula'nın yaşamını televizyonu, kanaryası Butterfly ve iş arkadaşı Ayten dolduruyor.
İşyerinde koruma görevlisi olarak işe başlayan Mustafa, bu yaşama bir heyecan getiriyor. Mustafa'yla sohbet ettiği, azığını paylaştığı öğlen aralarını iple çeken Paula, kısa sürede "hayatının erkeğini" bulduğuna emin oluyor.
Mustafa'nın işyerindeki kibar, dostça yaklaşımını "aşkına karşılık" olarak yorumluyor, mutluluktan uçuyor, onun maço yanına tanık olduğu birahane sahnesi bile bu mutluluğu gölgeleyemiyor.
Ama Mustafa'nın peşindeki tek kişi Paula değildir. Babası, doğru dürüst bir işi olmayan, başladığı meslek eğitimini yarıda bırakan, boş zamanlarını birahanelerde geçiren oğlunun geleceğini kurtarmaya kararlıdır.
Sonunda, resti çeken baba, Mustafa'yı memleketleri Adana'daki köylerine gitmeye zorlar. Mustafa'nın kendisi gibi göçmen çocuğu olan arkadaşları şaşkınlık içindedir. Babasının sözlerini kuzu kuzu dinleyen Mustafa, köye döner...
Mustafa gidince
Ama, hiç haber vermeden ortalıktan kaybolan Mustafa'yı bulmaya kararlıdır. Adresini bulur, evlerine gider. Zor zor, babadan Mustafa'nın Türkiye'ye döndüğünü öğrenir.
Baba, "Böylesinin onun için de, Mustafa için de daha iyi olduğu" söyler. Biraz daha ısrarla, Mustafa'nın Adana'da olduğunu açıklar.
Paula'nın Mustafa'yı bulma arzusu öylesine güçlüdür ki o ana kadar adını duymadığı Adana'ya gitmeye karar verir. Bildiği tek şey Mustafa'nın Adana'da olduğudur.
Dilini bilmediği sokaklarda
Tek kelime Türkçe bilmemesine rağmen, sokaklarda karşılaştığı insanlara resmini göstererek, Mustafa'yı bulacağını sanır. Sonunda Almanca bilen bir otel görevlisi imdadına yetişir.
Arcan'ın yardımıyla Mustafa'yı köyünde bulur. Mustafa'nın akrabalarıyla ve de karısıyla tanışır. Tabii, geleneksel "Türk misafirperverliği"ni yaşayamaz.
"Aslında her şeyi normal yaparım, biliyor musun? Herkes gibi. Ve insanlar, 'Paula, sen çılgınsın' derlerdi. Şimdi gerçekten bir çılgınlık yapıyorum. Ve onlar yine çılgın olduğumu söylüyorlar. Belki de çılgınım." (GK/BA)