Gazete haberlerinden anladığımız kadarıyla "planı yapan" 16 yaşındaki bir kız çocuğu; yani yasaların yetişkin olarak kabul etmediği biri.
Ona yardım eden ve edimi gerçekleştiren ise sevgilisi 18 yaşında bir erkek yani yetişkinlik grubunun sınırında.
Gazeteler arasında olayın neden ve nasıl gerçekleştirildiğine dair çelişkili bilgiler yok, birbirine çok benziyor. Tüm haber anlatıları, olayın sorumluları olarak polisin sorguladığı oğlan ve kız çocuğunun "ifade ettiklerinden" hareketle yazılmış.
Oysa biliyoruz ki hem polisin hem de savcının soruşturmaları gizli yapılır ve ifadelerin gizli tutulması gerekir. İfadelerin gizli tutulması da bir insan hakkıdır.
Haber anlatılarında dikkat çekici bir başka hata ise mahkemede yargılanarak suçun kesinleşmemesine rağmen "en vahşi cinayet", "katil doğanlar" gibi başlıklar kullanılması ve tüm haber anlatısının olayın kesinleşmiş ve sanki yargının da son kararı vermiş olduğu kabul edilmiş.
Oysa mahkemede yargılama süreci daha başlamamış bile... Dahası kimi zaman polisin bilerek ve bazı amaçlarla kamuya farklı veya yanlış bilgileri özellikle sızdırdığını biliyoruz.
Bunun en vahim örneklerinden biri de Üzeyir Garih cinayetidir.
Polisin soruşturması sırasında önce bir oğlan çocuğu, ardından da iki-üç kız çocuğu tıpkı bu olayda olduğu gibi teşhir edilmişti. "Deli" ve "telekız" sıfatlarıyla damgalanmışlardı.
Ancak kısa süre sonra bu çocukların olayla hiçbir ilgileri olmadığı da anlaşılmasına rağmen basınımızın bir geleneği olarak hatanın düzeltilmesi yoluna da hiç gidilmemişti.
Gazeteciler haber kaynaklarına belirli bir mesafe ve bu kaynaklardan aldıkları bilgilere kuşku ile yaklaşması gereken profesyoneller olmalarına rağmen bu haberde de olduğu gibi gerçekte Türk basınında polis, ordu, bakanlıklar gibi özellikle resmi kurumların ve kişilerin açıklamalarını nihai doğru olarak kabul etme eğilimi vardır.
Olayın tarafları özellikle polis- adliye haberlerinde üçüncü sayfa haberleri denilen ve öznelerinin "ortalama insanlar" olduğu olaylarda hayli mağdur olabildikleri gibi ekonomik-politik gelişmelerde de kamunun yanlış ve tek taraflı bilgilendirilmesi de söz konusu olmaktadır. Böylelikle kamunun doğru bilgilenme hakkı da ihlal edilmiş olmaktadır.
Burada üzerinde durmak istediğimiz bir başka nokta ise polisin verdiği bilgilerden hareketle olayı planladığı öne sürülen kız çocuğunun hala 16 yaşında olması. Bunun anlamı hem yasaların hem de medya etik ilkelerin çocukların yasalarla ihtilafa düşmesi durumunda kimliğinin gizli tutulmasını belirttiği grubun içinde olması ve bu gizliliğin de onun hakkı olmasıdır.
Ancak basının olayı aktarımında bu yönde bir uygulama görülmemektedir. Haber anlatılarında açık kimlik verilirken fotoğrafı da yakın çekim ile hayli net tanınacak şekilde verilmektedir.
Olay önceki günlerde iç sayfaların konusu olmasına karşın kısa süre sonra manşete veya ilk sayfalara çekildi. Büyük punto ve şiddete odaklanan çarpıcı/sansasyonel başlıklar atıldı.
Katil Doğanlar isimli sinema filmiyle ilişkilendirmelere gidildi. Acaba herkesi şaşırtan bir gelişme veya kanıt olsa, ki geçmişte buna çok tanık olduk, olayın bu kız ve oğlan çocuğunun söyledikleri gibi gelişmediği ortaya çıksa bu gazeteler kendilerini artık nasıl konumlarlar...
Diyelim ki bu olay özelinde, her şey haber anlatılarında kurulduğu şekliyle gerçekleşti, mahkeme de gereken cezayı verdi, ya sonra... Toplumumuzda şiddetin arttığını, kanunlarla ihtilafa düşen çocuk sayısının ve sokağa itilen çocukların sayısında da artışın olduğu araştırmalarla tespit ediliyor.
Devlet koruması altın alınan çocukların yeterince korunamadığı, eğitim dolayısıyla meslek edindirme ve topluma kazandırma süreçlerinin iyi işlemediği bilinen şeyler.
Bu olayda da benzer şekilde mahkemenin takdir ettiği süre sonunda bu kız ve oğlan çocuğu da topluma girmek durumunda. Toplum da onlarla yaşamak durumunda daha pek çok kanunlarla ihtilafa düşmüş; bedelini ödemiş veya ödememiş insanla olduğu gibi.
Olayların kim, ne ve nasılla ilgili kısımlarına ilişkin açıklamaları eksik veya hatalı da olsa haber anlatılarında görebiliyoruz. Neden ve sonuçlara ilişkin sorgulamalar ise en fazla ihmal edilenler.
Sosyal yaşamda en çok ihtiyaç duyulan düzenleme ve dönüşümler ise bu sorgulamalarla yapılır. Çocukları, gençleri veya yetişkinleri hak ihlalleriyle birer tüketim nesnesi yapmakta şiddetin bir parçası, sosyal düzeni ve huzuru tehdit etmenin bir başka yöntemidir.
Bu yazıyı kaleme alma nedenimizi oluşturan olayda da gazeteler söz konusu şiddet haberiyle "kanları donmuş" şekilde; ülkemizde ve dünyada yapılan onca sistemli şiddete karşın bu olaya "son yılların en vahşi cinayeti" sıfatını uygun görmüş.
Ne de olsa savunmasız aktörleri tüketmek ve bundan nemalanmaya çalışmak işin en kolayı, en bedelsiz olanı ve de en acımasızı. Hadi ben bu medyaya bir sıfat koyarak onların yaptığını yapmamayım. (İC/BA)
* Yard. Doç. Dr. İncilay Cangöz, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İletişim Fakültesi öğretim üyesi.