Ali Bey, Samanpazarı’nda yıllar evvel gramofonda dinlediği bir Âşık Veysel türküsünden çok etkilenmiş, gramofonu keşfetmiş ve yıllardır içinde yer aldığı Samanpazarı’nda çok sıra dışı bir mekân açmış. Gramofon Cafe’de Ali Olcay’la mekânı ve plakları üzerine söyleştik.
Gramofon cafe fikri nasıl oluştu, daha evvel başka bir yerde bu işi yapıyor muydunuz?
Elimde mevcut olan gramofon ve plaklarım oldukça çoğalmaya başlamıştı. Bu koleksiyonumu insanlarla paylaşmak istediğim için mevcut plaklarımı hem görsel olarak hem de dinleti yapmak üzere gramofon cafeyi kurdum.
Önceden cafe yoktu ancak Ankara'da Gramofoncu Ali olarak plak, gramofon ve radyoda bu sektörün önemli isimlerinden biriydim. Hem satış hem de tamir anlamında mevcut atölyemde hizmet veriyordum.
Plak toplamaya ne zaman başladınız? Elinizde ne kadar plak var?
15 yıl kadar önce ilk plağımı almıştım ve sonra toplamaya devam ettim şu anda ise elimde plak, kaset ve diğer orijinal kayıtlar olarak 30 bin eserlik koleksiyon mevcut.
En çok hangi sanatçının plaklarını bulunduruyorsunuz?
Koleksiyonumda benim için en önemli olan ve özel plaklardan oluşan Orhan Gencebay serisi çok değerli. Onun dışında tüm sanatçılardan plaklarım var.
Dükkânda Zeki Müren ve Elvis Presley köşeleri var... Hayranlığınızdan mı?
Tabii ki, Zeki Müren gibi bir sanat güneşine ve Elvis Presley gibi bir efsaneye hayran olmamak mümkün mü? Bu sanatçılardan başka, daha mekânımızda Atatürk köşemiz olmak üzere, Orhan Gencebay, Barış Manço ve Sezen Aksu gibi sanatçıların bölümlerini de yaptık.
Dükkâna ilgi nasıl? Kimler geliyor genellikle?
Kaleye gelen tüm yerli yabancı misafirlerimizle birlikte özellikle nostaljik plaklara meraklı olan ünlü insanlar dahil olmak üzere ziyaretçilerimiz bulunuyor. Nuri Alço, Eşref Kolçak, Perihan Savaş, Filiz Akın gibi sinema ve Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Okan Murat Öztürk, Mustafa Ceceli gibi müzik camiasından insanlar da misafirimiz oldu.
Gramofon, pikap gibi aletlerin satışı da var mı ya da yardımcı oluyor musunuz?
Gramofon, pikap, plak ve radyo satışı yapıyoruz. Ayrıca taş plak dinletisi eşliğinde kahvaltı ve günün diğer saatlerinde de nostaljik bir atmosferde çay, kahve eşliğinde sıcak bir muhabbet ve hoş bir ortam yaratmaya çalışıyoruz, yolu düşen herkesi bekliyoruz.
Gramofon ve Türkiye'ye gelişi
Biraz da gramofon hakkında bilgilenmekte fayda var. Wikipedi'de şöyle açıklanıyor bu sihirli alet: Eski Yunanca fone, "ses" ve grammein, "yazmak" veya fonograf kelimelerinden kaynaklanıyor. Bu makine ile ses ve müzik kayıtı veya dinleme olanakları bulunmaktadır.
İlk patenti, 29 Eylül 1887'de Alman bilim adamı Emil Berliner tarafından alındı. Gramofon bir yuvarlak ince taş plak ile fonograf ise bir silindir ile çalışır. Fonografı ilk tasarlayanlardan biri ünlü Thomas Alva Edison'dur. İlk müzik çalar kutusu. Günümüzde hala dinlenmektedir. Plaklar üzerine tespit edilmiş olan esasları tekrarlamaya yarayan alet. Gramafon iki bölümden ibarettir: Plâk ve makine.
Cemal Ünlü, Türkiye'de gramofonun yayılışıyla ilgili şu bilgileri veriyor: "İstanbul'da; 1895 yılından itibaren görülmeye başladı. Kayıt ve kullanım kolaylıkları nedeniyle büyük ilgi ve rağbet buldu. Dönemin önde gelen sanatlarından biri olan "gazel"in seçkin icracıları olan "Hafızlar" aynı zamanda dini kimlikleri olan sanatçılardı. Hafız, Sami, Hafız Osman gibi sanatçılar seslerini fonograf kayıtlarına vererek ünlerini pekiştirdiler.
Fonograf silindirlerine ayrıca Osmanlı ordusunun çeşitli bandoları, komik monologlar söyleyen "Karagöz" sanatçıları kayıtlar yapmıştı. Daha sonradan 78 (rpm) devirli plakların en büyük ismi olan Tamburi Cemil Bey'in de, silindirlere taksimler, saz eserleri kaydettiği bilinir."
Son olarak, Sabahattin Ali'nin Gramofon Avrat isimli eserinin 1987'de Yusuf Kurçenli tarafından aynı isimle beyazperdeye taşındığını, bu filmin başrollerinde de Türkan Şoray ve Hakan Balamir'in oynadığını hatırlatıp, bu bahsi kapatalım. (UB/EÜ)