* Fotoğraf: Pexels
Gökçenay Kaplan’ın yazdığı, Dr. Gizem Sürenkök’ün düzenlediği yazıyı Yakın İlişkiler’den alıntıladık.
“Tutkulu aşk” denilince çoğumuzun aklına tanımlanamayan bir coşku, mutluluk, delilik, uyuşturucu almış gibi, uçuyor olmak gibi durumlar gelir. Aşık olma durumu ses, koku, dokunma gibi uyarılmalar sonucunda gerçekleşebilir olsa da görsel bir uyarıcı ile aşık olma, en yaygın durum olarak karşımıza çıkıyor. Aşık olduğumuz kişiyi gördüğümüzde bu uyarı önce beynimizde bulunan talamus isimli bölgeye, daha sonra ise amigdalaya iletiliyor. Amigdala aktif olduğunda beyindeki diğer bölgelerle etkileşime geçerek kişinin bu uyarana karşı bir duygu oluşturmasını sağlıyor(2). İnsan vücudunda salgılanan oksitosin, vazopressin, serotonin, dopamin ve kortizol hormonları ise aşk ile bağlantılı olan hormonlar arasında bulunuyor(3).
Ödüllendirilmek, arzu, mutluluk, bağımlı olma gibi durumları düzenleyen dopamin hormonu beynimizde bulunan hipotalamus tarafından salgılanıyor(1). Vücudumuzda dopamin salgılanması, aşkı sevindirici bir deneyim olarak değerlendirmemizi sağlıyor. Aynı zamanda güven hormonu olarak da bilinen dopamin sayesinde bilinmezliklerle dolu olan yeni bir romantik ilişkiye güvenerek başlayabiliyoruz(3). Aşk dışında cinsel ilişki esnasında da aktif olan dopamin daha fazla salgılandıkça serotonin hormonu vücutta daha az salgılanıyor. İştah ve mod ile bağdaştırılan serotonin hormonu, özellikle romantik ilişkilerin ilk dönemlerinde düşmesi sebebiyle kişilerde iştahsızlığa yol açabiliyor(1). Aynı zamanda, bir ilişkinin ilk yılının sonlarında serotonin seviyesinin ilk aylara göre daha kontrollü bir hale gelmesi sebebiyle kişilerin partnerleriyle ilgili takıntılı düşüncelerinde azalma görülüyor(3).
Yapılan araştırmalarda aşk ve bağımlılık, evrimsel ve davranışsal olarak birbiriyle bağlantılı durumlar olarak ortaya çıkıyor(4). Aşık olduğumuzda dopaminin vücudumuzda izlediği yol, bir şeye (uyuşturucu, sigara gibi) bağımlı olduğumuzda izlediği yolla benzerlik gösteriyor(3,4). Aşk ile bağlantılı olan serotonin, oksitosin gibi diğer hormonların da madde bağımlılığıyla ilişkisi bulunuyor. Özellikle iki durumda da yüksek seviyede salgılanan dopamin, aşık olmanın neden “kokain almış” gibi uyuşturucu bir etkiye sahip olduğunu açıklayabiliyor. Aynı zamanda aşık olma ve bağımlılık arasındaki benzerlik, ikisinin de beynimizde ödül sistemini aktive etmesinden kaynaklanıyor(5).
Aşkla arasında bağ bulunan diğer hormonlardan olan oksitosin ve vazopressin de hipotalamus tarafından salgılanıyor. Bu iki hormon, romantik bağlanma ve güçlü ilişkilenme durumlarında rol oynuyor. Oksitosin ve vasopressin hormonları hem ebeveynlerin çocuk sevgisinde hem de romantik sevgilerde salgılanıyor(1). Ek olarak, romantik ilişkilerde önemli yeri olan oksitosin, kişilerin stres seviyelerinin azalmasında rol oynuyor(4).
Öte yandan, kişiler yeni bir ilişkinin ilk zamanlarında, partnerlerini henüz tanımadıkları için güvensiz ve stresli hissedebiliyorlar. Bu hislerin oluşması, vücutta kortizol hormonunun salgılanmasından kaynaklanıyor. İlişkiler uzun sürdükçe kişilerde düşen stres seviyesi ve oluşan güven hissiyle birlikte kortizol seviyesi de düşüyor(3).
Bir kişiye bağlı olma ve ona yakın hissetme gibi duygular, iyi oluşumuz için önem taşıyor. Bunun gibi sosyal bağlanmaların biyolojik temellerine bakıldığında en önemli nörokimyasal olarak opioidler karşımıza çıkıyor. Opioidler, karşımızdaki kişiye yakın duygular hissettiğimizde ve/ya sosyal bağlanmalarımız sonucunda memnuniyet hissettiğimizde salgılanıyor. Örneğin, annemizle keyifli vakit geçirdiğimizde, bir arkadaşımızla veya partnerimizle sıcak, yakın deneyimler paylaştığımızda vücudumuzda opioid salgılanıyor. Aynı doğrultuda opioidin salgılanması engellendiğinde ise kişilerle bağ kurma isteğimiz azalıyor. Bu engellenme kişilerle yakın bağlar kurmamızdan ve sosyal deneyimlerimizden kaynaklanan memnuniyetimizi ve pozitif duygular deneyimleme ihtimalimizi azaltıyor(6).
Annelerin çocuklarına karşı sahip oldukları sevgi ve partnerlere karşı hissedilen romantik sevgi arasında beyin aktivasyonu konusunda benzerlikler bulunuyor. İki türlü sevgi de dopamin ile ödül sistemini aktif hale getiriyor(1,3). Bu bilgiler partnerimizle bağlanma stilimiz ve bakım verenimizle bağlanma stilimiz arasındaki benzerlikleri açıklıyor. Fakat bu iki tür sevgi sırasında beynimizde oluşan durumlarda farklılıklar da bulunuyor(3). Sevgide önemli role sahip olan hipotalamus, romantik hisler ve cinsel dürtüler sırasında aktif olurken ebeveynlerin çocuk sevgilerinde aktif olmuyor(1). Bunun yanında yüz ifadesi okuma ile ilgili olan beyin bölgesinin aktivasyonu anne-çocuk sevgisinde güçlüyken aşkta çok güçlü olmuyor. Bu durum annelerin çocuklarının iyi oluşlarından emin olmak için yüz ifadelerini okuyor olmaları ile bağlantılı olarak açıklanıyor(1,3).
Yapılan araştırmalarda görülüyor ki, bir kişiye aşık olduğu kişinin fotoğrafı gösterildiğinde kişinin beyninde mantıklı yargılarda bulunma ile bağlantılı ve negatif duygular ile bağlantılı beyin bölgelerinin aktivasyonu azalıyor. Kişi, fotoğraf karşısında daha olumlu yargılara ve duygulara sahip oluyor(1). Aynı durum bir anneye çocuğunun fotoğrafının gösterilmesi durumunda da görülüyor. Bu doğrultuda aşkın delilik olarak nitelendirilmesi, aşık beynin doğru karar verme yeteneğinin engellenmiş olması ve kişilerin coşkulu halleri ile ilişkilendirilebilir. Fakat bu yargılama becerisindeki engellenme seçici oluyor, yani aşık kişiler bir kitap hakkında veya bilimsel bir konuda hala mantıklı yargılamalar yapmayı sürdürebiliyor(1).
Amigdala, genellikle korku verici durumlarla ilişkilendirilen beyin bölgemiz olarak kabul ediliyor. Araştırmalara göre kişilere aşık oldukları kişinin fotoğrafı gösterildiğinde amigdalanın aktivasyonu yavaşlıyor. Bir diğer deyişle, aşık olduğumuz kişiyi gördüğümüzde amigdalanın etkinliğini azaltmasıyla korku duygularımız azalıyor(1).
Yakın ilişkilerimizde, süreç içerisinde değişen duygularımız olduğu gibi vücudumuzda ve beynimizde gerçekleşen biyolojik durumlarda da değişimler gözlemleniyor. Bir diğer deyişle, duygusal olarak deneyimlediğimiz sevgileri, vücudumuz ve beynimiz de deneyimliyor. (GK/GS/AS)
Kaynaklar:
[1] Zeki, S. (2007). The neurobiology of love. FEBS letters, 581(14), 2575-2579.
[2] Marazziti, D. (2005). The neurobiology of love. Current Psychiatry Reviews, 1(3), 331-335.
[3] De Boer, A., Van Buel, E. M., & Ter Horst, G. J. (2012). Love is more than just a kiss: a neurobiological perspective on love and affection. Neuroscience, 201, 114-124.
[4] Inagaki, T. K. (2018). Opioids and social connection. Current Directions in Psychological Science, 27(2), 85-90.
[5] Esch, T., & Stefano, G. B. (2005). The neurobiology of love. Neuroendocrinology Letters, 26(3), 175-192.
[6] Earp, B. D., Wudarczyk, O. A., Foddy, B., & Savulescu, J. (2017). Addicted to love: What is love addiction and when should it be treated?. Philosophy, psychiatry, & psychology: PPP, 24(1), 77.