Burcu Türkkan, 16’sında. Isparta’nın Gönen ilçesine bağlı İğdecik köyünden. Lise öğrencisi. Annesi, babası, bir ve 12 yaşlarındaki erkek kardeşleriyle yaşıyor.
Yaşantısının sınırlarını ailesinin değil, köyünün kuralları çiziyor. Kimseyi tanımadığı bir başka köyde, kimseyi hayatına yaklaştırmadan yaşamak istiyor:
“Kızlara kuralları anneleri öğretiyor. Yüzyıl öncesinin kuralları sürüp gidiyor. Ben kızımı farklı yetiştireceğim.”
Esmer, uzun boylu, parlak siyah gözleri güleç, aklı yaşının önünde... Hazırcevap, meraklı... Hayatını sınırlayan kurallara öfkeli, bu kuralları ve hayatını değiştirebileceğine inançlı...
Annesi “ev hanımı”. Köyde “ev hanımlığı” nasılsa, öyle... Sebze, meyve, tavuk yetiştiriyor, tarlada çalışıyor, ev temizliyor, yemek yapıyor, çocuk büyütüyor, hasta kayınpederine bakıyor.
Burcu annesinin yardımcısı, bu işlerin tamamından o da sorumlu. Yine de o annesinden de yaşıtlarından da daha şanslı, çünkü ailesi onu okutacak: “Evlilikten, tarlada çalışmaktan, bir sürü çocuk doğurmaktan tek kurtuluş, üniversite.”
İki erkek kardeşi var. Kardeşlerine hem ablalık hem de annelik yapıyor ama, sevgiyle birlikte öfke de besliyor:
“Kardeşlerim erkek olduğundan çok seviliyor. Kavga ettiğimizde annem, ‘Sen gideceksin, soyadımızı onlar sürdürecek’ diyor. Kız olduğum için bütün işleri benden bekliyorlar.”
“Namus okulda başlar”
Ona göre kadın olmak, “evin ve erkeğin bütün işlerini üstlenmek”, bir de, “namuslu olmak, yolda yürürken erkeklerle konuşmamak, fazla gülmemek” demek. İşte bu nedenle, erkeklerle ilişkileri yok denecek kadar az:
“Namus okulda başlıyor. Öğretmenler adına ‘disiplin’ diyor. Etek boyu dizin altında, saçlar örgülü olsun. Eskiden erkek arkadaşlarımızla birlikte oynardık, artık ayrı dolaşıyoruz. Birlikte oturan kızlarla erkekler hemen idareye çağrılıyor, ailelerine haber veriliyor.”
Yine de o en çok, öğretmenine benzemek istiyor: Meslek sahibi, modern, anlayışlı, güçlü bir kadın. Kendi ayakları üzerinde durabiliyor, ekonomik özgürlüğü var, üstelik evli de değil.
"Köyde 20 yaşına gelen kızlara 'evde kaldı’ derler. Bir de kızlar ailelerinden kurtulmak için, kendi hayatları, evleri olsun diye evlenirler erkenden. Evlenen arkadaşlarımdan biliyorum, kadınların kendi hayatı olmaz, ya annelerinin ya kayınvalidelerinin hayatını sürdürürler“ diyor.
"Asi, burada olsaydı çok takdir edilirdi"
Yine de sık sık evlilik hayalleri kuruyor. Zaten o en çok hayal kurmayı seviyor. Kitaplardan, filmlerden, dizilerden devşirilmiş hayaller onunkiler. En çok "Asi" dizisindeki "Asi" karakterini seviyor. "Başarılı, becerikli, hamarat. Burada olsa, çok takdir edilirdi" diyor.
“Akşamları işimiz bitince televizyon izleriz annemle. Kendimi dizilerdeki kızların yerine koyarım. Mesleğinde başarılı, zengin, güzel, güçlü bir kadın olduğumu hayal ediyorum. Gerçekte evlenmek istemiyorum ama hayallerimde evleniyorum bazen. Dizilerdeki gibi düğün törenleriyle. Aşık olmak istiyorum. Uygun bulunduğum değil, beni gerçekten sevecek bir erkekle evlenmeliyim.“ Bekaret de bunun için önemli, Birisiyle birlikte olsam, kimse benimle evlenmek istemez."(BB/EZÖ)