Ama bu yenilik ne zaman Duygu Asena geldi, işte o zaman değişim ve dönüşümün de habercisi oldu. Dayak, seks, kürtaj, orgazm ve feminizm gibi kadın konularının gerçekte olmazları gündeme taşındı. Hacer Nalbant, Kadın dergilerini ve Kadınca'yı Duygu Asena'yla konuştu.
Kadın Dergileri ve Kadınca Fenomeni
78'li yılların genç kadınları kadın erkek eşitliğini; ilişkilerini ve bedenlerini tanımayı; seslerini yükseltmeyi Kadınca'dan öğrendi.
Kadınca ile başlayan uzun bir deneyiminiz var
1978 yılı Aralığında Kadınca'yı ilk çıkarmaya başladık.
Bu derginin çıkarılmasında, hazırlık aşamalarında siz var mıydınız?
İlk çıkışında ben yoktum. Necla Seyhun diye bir kadın genel yayın yönetmeni olarak tayin edilmişti, moda tasarımcısı bir kadındı bir de patronum Ercan Arıklı. Bütün bölümleri, nasıl bir dergi olması gerektiğini onlar planlamıştı. Ben haber müdürü olarak alındım dergiye. İçeriğinden fazla sorumlu değildim. Üçüncü ayında, dergide çalışamayacağımı anladım. Moda, güzellik, sağlık, fotoroman, dikiş-nakış, ev işi bilgileri falan içeriyordu. Ben, o hanım da gelmediği için neredeyse bir harekat gibi dergiyi ele aldım ve kadın haklarına yönelik cinsellik içeren, cinsel doğru bilgiler veren bir dergi haline getirdim. Derginin tirajı çok artınca Genel Yayın müdürü oldum.
Derginin çıkışında sizin yazınız da vardı ve eşitlikçi isteklerden söz ediyorsunuz.
Hangi ay hangi yazı hatırlamıyorum, 0nların planladığı dergi bana uygun düşmedi. Uygun düşmeyen dergiyi uygun hale getirdim. Önce patronum itiraz etti, Necla Hanım da itiraz etti. Necla Hanım'a göre cinsellik bayağılık demekti. Patronuma göre de feminizm düşük satış demekti. İkisini de yaptık, ne bayağılık oldu, ne de düşük satış. Tam tersine satış arttı. O dönemin bir daha asla o rakamlara ulaşılamayacak kadar çok satan bir dergisi oldu.
Peki siz bunu yaparken dönemin feminist söylemlerden etkilenmiş miydiniz?
Hiç feminist söylemden etkilenmedim, yoktu ortada feminist bir söylem. Benim dergiciliğimle birlikte, Kadınca'yla birlikte feminist söylem öne çıktı. Çünkü yazılıp çizilmeye başlandı. Yoktu dememin nedeni şu; vardı da duyulmuyordu, çünkü basın yer vermiyordu. Ne Türkiye'deki ne dünyadakine. Türkiye'de kadın haklarına, Çok iddialı söylüyorum, Kadınca dergisi çıkıp da bu kadar ilgi görene kadar hiçbir yayın, ilgi göstermiyordu. Kadınca'nın çıkıp satışların artmasıyla yavaş yavaş bu konular gündeme gelmeye başladı. Onun için bugün feminizm denince akla ben gelirim. Halbuki Şirin Tekeli'ler vardı. Onun yanında nefis bir akademisyen ekip vardı. Ama duyuramıyorlardı seslerini, ben duyurduğum için ben akılda kaldım. Halbuki onlar benden çok daha bilgili bu konuda.
Belli uzmanlık alanları seçip insanları ona göre mi organize ettiniz?
Duygu Asena - Yok... Nerde canım. Her şeye kendim koşturdum böyle imkanımız yoktu o zamanlar. Cağaloğlu'nda iki odalı sefil bir yerde çalışıyorduk. Perdelerini filan kendimiz takmıştık. İğrenç bir yer, eleman falan da yok. eleman aldırtmıyordu patron. Yazıları ben yazıyordum. Yönetimini ben yapıyordum. Bir çevirmenimiz vardı, bir tane de muhabirimiz. Dışarıdan yazılar alıyorduk. Bir süre zaten, o tam hatırlamıyorum ciltlere bakmak lazım, fotoroman falan bir süre kaldı zaten, Bir dergiye gidip de bir günde devrim yapıp fotoroman kalktı, dikiş kalktı yapamıyorsun. Yaprak motifleri de vardı ama, acayip güzel kadın haklarına yönelik politik yazılar da vardı.
O dönemde bir tek cinsellik değil, dayak, evlilik içi ilişkiler gibi konulara da yer veriliyordu değil mi?
Kadın hakları dediğim zaten bunları içeriyordu. Dayağı ben üç ay üst üste kampanya ve kapak yaptığımızı hatırlıyorum. Kürtaj; kürtajın yasallaşmasında bence Kadınca'nın çok büyük rolü vardır. Kürtaj yasağının kaldırılması için her sayıda kampanya yaptık. Bunlar ilkti Türkiye için.
Akademisyen çevre ile bir süre sonra buluşma gerçekleşti mi?
Gerçekleşti. Ben hiçbir feminist eylem ve dernek içinde olmadım. Hayatımın hiçbir döneminde feminist bir dernek içinde olmadım. Özgür bir gazetecilik için bunu gerekli gördüm. Kadın haklarının duyurulmasında Kadınca'nın o kadar çok rolü oldu. Muhalif gruplar daha ciddi daha radikal dergi istiyorlardı. Mayolu kadın bile kadının kullanılmasıydı. Ben mayolu kadın bastığım zaman 'hem feminizmi savunuyor hem kadını kullanıyor' diyorlardı. Hala bunun böyle olduğunu düşünüyorum. Ben hayata daha eşitlikçi, daha yumuşak bakardım zaten.
Dünya dergilerindeki feminist söylem Kadınca'da yer alan sağlık, cinsellik haberlerini etkiledi mi?
Vallahi, açıkça söyleyeyim size, şu sizin sorduğunuz kadar şuurlu bir şekilde bir şeyleri takip edip yapalım diye karar almamız mümkün değildi. Gelen yabancı yayın sayısı çok sınırlıydı. Onlardan çok faydalanıyorduk. Onlarda ne varsa mecburen o trendi takip ediyorduk. Ne bileyim, sonraki dönemlerde bir osteoporoz kullanmaya başladık. Kemik erimesi, osteoporoz, östrojen, bunlar dünyada trendle çok ilgili. Sağlıkla ticaretin iç içe geçtiğini görüyorsunuz. Osteoropozla ilgili bir ilaç çıkarıyor bir ilaç firması, kongreler yapıyor, basını davet ediyor, Avrupa'ya götürüyor. İster istemez bunlardan etkileniyorsunuz. Ama bunun kadar bu kadar abartılmasının ne kadar ekonomik, ne kadar kapitalist sistemle iç içe olduğunu sonra fark ediyorsun. Gerçi fark etsen ne olacak. Zararlı bir şey yapmıyorsun.
Okuyucuyla sizin çizginiz birbirini nasıl etkiliyordu?
Türkiye'de. Okuyucuyla kurduğumuz ilişki gibi bir ilişki, Kadınca'dan sonra hiçbir dergide, yayında yaşanmadı. Çünkü ilkti. Kocası, ailesi, evliliği, kurcalandığını kadın ilk defa gördü. Kadının seksiyle orgazmıyla, ciddi böyle bir lafı olan yazılar yazıldığını ilk defa gördü. O kadar ilişkimiz oldu ki bizim o okurla. Yazılarla, gelerek benim ofisim bir psikiyatrist ofisi gibiydi.
Şu anda Türkiye kaynaklı olarak çıkan dergi çok az.
Yabancı ismi olmayan, Kadınca türü dergiler zaten şimdi yaşamıyor. Ççünkü büyük bir rekabet var, reklam pastası var. Reklamcılar şık, A grubu dedikleri dergilere reklam vermek istiyorlar. Bu grup dergilerin de Kadınca gibi Kim gibi ciddi konular içermesi beklenmiyor. Yani artık, Televole programı nasıl reklam alıyorsa, içinde beş paralık fikir olmayan ama son derece şık olan bir dergi de reklam alıyor. Bugün zaten onlar çıkıyor.
Kadınca'nın okuyucuyla arasının iyi olduğu dönem sağlık haberleri konusunda bir talep var mıydı?
Sağlık her zaman çok okunan bir şeydir. Bugün de bir dergi çıkarın, sağlık yine okunur. Ben aslında ne çıkarırsam çıkarayım, sağlığa çok önem vereceğimi biliyorum. Özellikle cinsel sağlığa çok talep gelirdi... Bu yirmiye yılda o kadar çok şey değişti ki. Utanırdı kadınlar, utandıkları için bize sordurturlardı.
Bir konu ele alınıyorsa mutlaka bir uzmana sorulmuş, okurdan gelen sorular var?
Tabii ders verir gibi yapıyorduk biz onları o zamanlar. Ama okurun buna bu kadar ilgi göstermesi o kadar iyi bir şey değil. Dergiden okunur mu, bir şey. Soracaksan git doktoruna sor. Dikkat edin biz bile, eğitimli insanlar bile bir sağlık haberi gördüğümüzde muhakkak bakarız. Sağlık konusunda Kadınca okuyucuya aracılık ediyordu. Sağlık kuruluşuna ulaşmasına yardımcı oluyordu.
Kadınca'nın o dönemdeki okuyucu kitlesi kimlerdi? Nasıl bir okuyucu kitlesi vardı?
O dönemde çok coşkulu ve aç bir okuyucu kitlesi vardı. Bir kere bu kadar çok dergi yoktu, hemen hemen hiç yoktu. Bu konular yoktu gündemde değildi. Öyle şık bir dergi yoktu. Kadınca'nın toplumsal kesim ve yaş yelpazesi çok genişti. 15 yaşından 60 yaşa kadar okunuyordu. Ama bir ihtiyaca cevap vermişti Kadınca, eğlendirmiyordu. Kocalar yasaklıyordu, gizli gizli okunuyordu. Ben düşünüyorum da "Kadının Adı Yok"dan sonra o kadar çok şey tartışılmaya başlandı ki .
Sizin geldiğiniz, feminist söylemin geldiği nokta okuyucuyu sıktı mı?
Feminist söylemin okuyucuyu sıktığı söylenebilir. Ya da yeni gençlikle örtüşmediği. Cebinde biraz parası olan gençlikle örtüşmedi, o olabilir. Esas neden o değil, esas neden şık dergiyle, yönetimin satışla reklam istemesiyle, Cumartesi Anneleriyle olmadı yani. İlle bir başarısızlığa neden aranıyorsa... Başarısızlık mıydı? O da tartışılır, ama Kadınca'yı aşamadık, yeni bir şey yapamadık. Bir şey yapmak için cebinde parası olan jöleli saçlı gençlere uymamız gerekirdi. Satmak ve reklam almak, başarı oydu. Aynı reyting gibi işte. Alkışlar diye bir program var o reyting almıyor. Şimdi o başarısız da Televole mi başarılı. Böyle bir şeye dönüştü Türkiye.
* Hacer Nalbant'ın Kadın dergileri ve Kadınca konusunda Duygu Asena ile 21 Temmuz 1999 tarihinde yaptığı söyleşiden kısaltılmıştır.