Demokrasinin teröre karşı savaşı değil
Ve evet, akla Osama bin Laden, parası, dinsel öğretisi, Amerika'nın iktidarını alaşağı etmeye olan ürkütücü kararlılığı geliyor hemen. Bin Laden'le karşılıklı oturup adamlarının Afganistan'daki Rus ordusunun ve sonunda Sovyetler Birliği'nin imhasına nasıl yardımcı olduklarını anlatışını dinlemiştim. Kendilerine olan sınır tanımayan güvenleri Amerika'ya da savaş açmalarına olanak verdi. Önümüzdeki günlerde dünyanın inanmasının isteneceği gibi bu demokrasinin teröre karşı savaşı değildir . Bu aynı zamanda Amerikan füzelerinin Filistinlilerin evlerini başlarına yıktığı , ABD helikopterlerinin 1996'da bir Lübnan cankurtaranına füze yolladığı, Amerikan bombalarının Kana köyünü yerle bir ettiği ve Amerika'nın müttefiki İsrail'in besleyip giydirdiği Lübnanlı milislerin mülteci kamplarına dalıp önlerine gelen herkesin ırzına geçip katlettikleri bir savaştır .
Orta Doğu'nun yeni silahı: İntihar eylemcisi
Hayır, ABD'de olmuş olanların tarif edilemez ve korkunç fenalığından kuşkuya yer yok. Filistinliler'in 20 belki de 30-35 bin masum insanın ölümünü kutlamaları yalnızca onların umutsuzluklarının değil, aynı zamanda siyasal olgunluktan yoksun oluşlarının, İsrailli düşmanlarını hep suçlaya geldikleri şeyin -aşırı şiddetin- anlamını kavramaktan uzak oluşlarının da simgesi. Belâgatle geçen yıllar boyunca, Amerika'yı kalbinden vurmaya "Amerikan yılanı"nın kafasını koparmaya içilen antları boş tehditler diye göre geldik. Nasıl olurdu da geri, muhafazakar, ve kokuşmuş bir devletler topluluğu ve küçük şiddet grupları böylesine devasa yeminleri tutabilirlerdi. Şimdi gördük nasıl olduğunu.
11 Eylül'deki yok etme harekatını izleyen saatlerde ABD ve müttefiklerine karşı girişilmiş ama o günkünün yanında birer minyatür gibi kalan olağanüstü saldırıları aklımdan geçirdim. 23 Ekim 1983'te Beyrut'ta 241 ABD'li asker ve 100 Fransız komandosunu öldüren intihar eylemcileri saldırılarını akla hayale sığmaz bir dakiklikle gerçekleştirmemişler miydi? ABD'li denizcilerle üç mil ötedeki Fransız komandolarının yok edilişi arasında sadece yedi saniye fark vardı.
Bunu Suudi Arabsitan'daki ABD üslerine yönelik saldırılar ve Aden Körfezi'nde Cole muhribini neredeyse batıran saldırılar izledi. O zaman nasıl oldu da, ne Amerikalılar'ın ne de başka bir Batılı ülkenin karşılık veremeyeceği yeni Orta Doğu silahının-umutsuzluğun yol gösterdiği intihar eylemcisinin- farkına varamadık.
Karartılan nedenler
Elbette kaçınılmaz olarak ve büyük bir ahlaksızlıkla birkaç gün önceki ateş kasırgasının gerisindeki yanlışlık ve adaletsizlikler gözden kaçırmaya teşebbüs edilecek. "Akılsız terörizm" hakkında hikayeler dinleyeceğiz. Eğer üç büyük dinin doğum yeri olan topraklarda Amerika'dan nasıl nefret edildiğinin farkına varmayacak olursak bu "akılsız" kavramı daha da belirleyici olacak.
Her hangi bir Araba 20, 30 bin masum insanın öldürülmesi hakkında ne düşündüğünü sorun her mazbut insan gibi o da bunun kabul edilemez bir cinayet olduğunu söyleyecektir. Ama ardından şunu soracaktır: Neden Irak'ta belki de yarım milyon çocuğun yaşamını kaybetmesine neden olan ambargo için aynı sıfatı kullanmıyorsunuz, neden İsrail'in Lübnan'ı işgali sırasında 17 bin 500 sivili öldürmesi sizi öfkelendirmiyor?
Orta Doğu'nun neden geçen Eylül'den bu yana alev alev yandığı, İsrail'in Arap topraklarını işgal ederek Filistinliler'in mal ve mülklerine el koyması, bombardımanlar ve İsrail devletinin desteğiyle gerçekleştirilen infazlar...bütün bunların 11 Eylül'deki kitlesel vahşete şu kadarcık olsun gerekçe sağlaması olasılığına karşılık karartılmaları gerekiyor.
Hayır, hayır, Saddam Hüseyin ve diğer gülünç diktatörlerin böyle iddialar ileri süreceklerinden emin olsak da bütün bunlarda İsrail'in günahı yok, tarihin kötülükleri ve bizim bunlardaki payımızın intihar eylemcilerinin gerisindeki karanlığa saklanması gerekiyor. Bu trajediye tutmadığımız sözler ve hatta belki de Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmış oluşumuz kaçınılmazca yol açtı. Amerika, İsrail'in savaşlarının faturasını o kadar uzun yıllar boyu üstlendi ki, İsrail savaşın hiçbir bedeli olmadığına inandı. Ama artık böyle olmayacak.
Elbette, ABD "uluslararası terör"e karşılık vermek isteyecektir ve belki de geçen gece Kabil'in bombalanışı bunun açılışıdır. Hakikaten, bundan böyle kim şu küçültücü ve kimi zaman ırkçı "terörizm" kelimesini kullanarak parmağını Amerikalılar'a uzatabilecektir.
Sekiz yıl önce neden bu kadar çok Müslüman'ın Batı'dan nefret eder duruma geldiklerini açıklayan bir televizyon dizisinin yapımında çalışmıştım. Dün gece bu filmde yer alan, yakınları ABD yapımı bomba ve silahlarla yakılıp öldürülmüş kimi Müslümanları anımsadım: Bana kendilerine Allah'tan başka kimsenin yardımcı olamayacağını söylüyorlardı. Teknolojiye karşı teoloji. Nükleer güce karşı intihar eylemcisi. Şimdi bunun ne demek olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.