Bu kadın cinayetlerini sadece güneydoğu illerine ve zinhar sadece oradaki Kürtlere yakıştıranlar oldu tabii hemen. Gelin görün ki büyük illerde de hiç azımsanmayacak sayıda kadın her gün erkeklerin şiddetine uğramaya devam etmekte, birçok kadın örgütü, bağımsız kadınlar ve Uluslararası Af Örgütü gibi birçok karma grup dikkatleri bu konuya çekmeye çalışmaktaydı.
Güldünya Tören'in evlilik dışı çocuk doğurduğu gerekçesiyle aile meclisi kararıyla iki kardeşi tarafından öldürülmesi, aynı günlere rastladı. Üstelik İstanbul'da, üstelik Güldünya polise sığınmışken, üstelik ilk öldürülme girişiminden yaralı kurtulup hastanede yatarken...
Kadınları aile meclisi kararıyla öldürenler yasalardaki indirimlerden yararlanmakta; töre cinayeti adı altında erkekler erkekleri öldürdüğünde ağırlaştırıcı sebep sayılan durum; namus cinayetleri söz konusu olduğunda, yani erkekler kadınları öldürdüğünde "ağır tahrik" sayılıp cezayı hafifletmekteydi.
Özellikle hukukçu kadınların yoğun gayreti ve Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) mecliste tartışıldığı vakitlerde sürdürülen çabalar, TCK'da bazı değişiklikler yapılmasını sağladı.
Biz kadınlar bütün basın açıklamalarında, Ankara'ya yürüyüşümüzde, kadınlara yönelik şiddet politikasına karşı sözümüzle - eylemimizle biraradaydık.
Bütün bu süreçlerde hep yanımızda olan bir kadın arkadaşımızın, avukat Ayşegül Kaya'nın yaşadığı şiddetin 25 Kasım haftasına denk gelmesi, hepimize bir kez daha gösterdi ki, yaşı, eğitimi, statüsü ne olursa olsun kadına yönelik şiddete karşı mücadele daha güçlü sürdürülmeli!
Ayşegül Kaya, 23 Kasım günü Taksim'deki işyerinden çıkıp evine gitmek üzere Tepebaşı'nda, karşıdan karşıya geçerken oluyor her şey. Bir kadının bir adam tarafından tartaklanarak, sövülerek sürüklendiğini görüyor. Ve hepimizin yapacağı/yapması gerektiği gibi müdahale ediyor, "Hey n'apıyorsun, kadını dövemezsin".
Bu cümleyi duyan adamın tepkisi, Ayşegül'e de yanındaki kadına yaptıklarını yapmak oluyor. Küfür ederek Ayşegül'e saldıran adam, nasıl olur da bir kadın böyle bir şeye karışma cesareti gösterir düşüncesiyle Ayşegül'e saldırıyor. Bu esnada ne trafikteki araçlar, ne oradan geçen yayalar olaya müdahale edebiliyor.
Öyle ya, bu bir aile meselesi olabilir, polis bile bir kadını döven adama, "O benim karım, ister döverim, ister severim," derse karışmıyor ki. Bir kadının cüret edip bir erkeğe müdahale etmesi inanılır şey değil. Ayşegül Kaya saldırının ardından adamın kaçtığını görmüyor bile. Kendi deyimiyle, her şey bir anda olup bitiyor. Ayşegül hastaneye kendi imkânlarıyla gidiyor. Yedi gün rapor veriliyor kendisine. Kafasına ve damağına atılan dikiş sayısı, onun üzerinde.
Hikâye özetle böyle. Yaklaşık 15 kadın, 25 Kasım günü yani uluslararası kadına yönelik şiddetle mücadele gününde bir nev'i gezici eylem timi halinde dolanırken duyduk Ayşegül'ün başına gelenleri.
İstanbul Kadına Yönelik Şiddete Karşı Platformu'nun Şişli Etfal Hastanesi'nden Şişli Adliyesi'ne dek yaptığı yürüyüş ve basın açıklamasından çıkmış, Sultanahmet Adliyesi önünde bir başka şiddet mağduru için yapılacak eyleme yetişmeye çalışıyorduk. Çünkü aynı hafta İstanbul Kadıköy'de Hülya isimli bir travestinin (seks işçiliği yapmak dışında seçeneği olmayan binlerce travestiden biri) müşterisinin şiddetine karşılık başvurduğu polis karakolunda yaşadığı şiddetti konu.
Sultanahmet Adliyesi önünde; İnsan Hakları Derneği ve Lambda İstanbul Eşcinsel Sivil Toplum Örgütü üyesi olan Hülya'nın karakolda gördüğü işkence sonucunda iki kolunun kırıldığı ve üstüne üstlük polise mukavemet ettiği gerekçesiyle Ümraniye F Tipi Cezaevine konulduğu kamuoyuna duyurulmaya çalışılıyordu.
Arkadaşları bağırıyordu hep bir ağızdan, "Homofobi son bulsun, Hülya serbest kalsın!" Eren Keskin'in yaptığı açıklamanın ardından Hülya'ya işkence yapan polisler hakkında suç duyurusunda bulunuldu. O esnada kulaktan kulağa, "Ayşegül Kaya bir kadının dövülmesine engel olmaya çalışırken saldırıya uğramış" cümleleri yayılmaya başladı. Aynı 15 kadın, en başta bunca yıldır kadın kurtuluş hareketinde yol arkadaşımız olan Ayşegül'ü görmek için hemen Mor Çatı'ya gittik.
Ayşegül yüzündeki yaralarla kötü görünüyordu, ama kimsenin onu ne yolundan ne de mücadelesinden vazgeçiremeyeceği de çok aşikârdı. Basına yaptığı açıklamada, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadele veren birçok kadının karşılaştığı bu şiddetin erkek egemenliğinin ürünü olduğunu, ancak hiçbir şekilde bu konunun peşini bırakmayacağını ve kendisine saldıran adamın bu defa sert kayaya çarptığını söyledi.
Ayşegül, hepimizin duygularına tercüme oldu. Hepimiz Ayşegül'ün yaşadıklarına çok üzüldük, hepimiz çok öfkelendik, hepimiz her daim onun yanındayız. Ve hepimiz hep bu şiddetin, bu gücün sahiplerinin karşısındayız. Daima ve hep... (BD/BB)