Türkiye sinemasında yapımcı ve yönetmen yardımcısı olarak 25 yıl emek veren, kamera arkasındaki deneyimlerini beş yıl önce film çekim öyküleriyle birleştirip "Seni Seviyorum Sinema" adıyla kitaplaştıran Leyla Özalp, kişisel tarihini biriktirdiği çekmecesini açtı ve bu kez "bir film nasıl yapılır" sorusuna dört dörtlük bir yanıt veren bir kitap yazdı. Leyla Özalp'in "Bir Film Yapmak" adlı yeni kitabı bugünün ve yarının sinemacıları için yetkin bir kaynak niteliğinde.
Leyla Özalp'le "Bir Film Yapmak" adlı yeni kitabını bahane ederek hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
Yapımcılığın Türkiye'de bir okulu yok. Fakat "Bir Film Yapmak" adlı kitabınız dört dörtlük bir ders kitabı olarak da önemli bir boşluğu dolduruyor bence. Hatta bu alanda yazılmış en kapsamlı, belki de tek kaynak bu. Yapımcılık eğitimine nereden başlanmalı? Bu alanda literatür oluşturmak, deneyimlerin yeni sinemacılara aktarılmasını sağlamak niçin hep ihmal edilmiş?
Kitabımla ilgili yaptığınız değerlendirme için teşekkür ederim. Film ve televizyon program yapımcılığıyla ilgili daha önce yazılmış kaynak kitaplar var ama kapsamları bu kadar geniş değil. Bir de bu kitapta film yapımında 25 yıldan fazla bir çalışmış biri olmamın pratikle ilgili yansımaları var. Yapımcılık eğitimi çok kapsamlı bir eğitim, öncelikle sinemayla ilgili çok geniş bilgiye sahip olmak gerek; hem dünya ve ülke sinema ve sanat tarihiyle ilgili bilgiler hem de teknik bilgiler ve teknolojilerdeki gelişmeler temel olarak edinilmeli. Ayrıca işletme ve pazarlama ile ilgili temel bilgiler de gerekli, hatta yasal sorumluluklar, sözleşmeler gibi konulara daha hakim olabilmek için hukuk bile bilmek gerekiyor. Tabii ki teorik bilgilerin pratikle desteklenmesi şart, mutlaka birkaç filmin bütün yapım sürecinde bulunmak gerek. Bu sürecin tamamı öyle birkaç aylık bir şey değil; film yapılacak uygun bir projenin seçilmesi ve senaryo yazımından başlayarak filmin gösterime çıkması, festivallere katılımı, ülkesinde ve dünyada pazarlanmasının sonuna kadar bir yapım şirketinde çalışılırsa ancak yapımcılık pratiği yaşanmış olabilir, bu da bir yıldan fazla belki iki üç yıllık bir zaman gerektirir.
Türkiye'de sinema eğitimi çok eskilere dayanmıyor, 1970'lerde başladı ve yapımcılık bir ders olarak programlarında var. Sinema alanında yayınlar da son birkaç yıla kadar oldukça azdı, bugün ise çok sayıda kitap yayınlandığını görüyoruz ama bunların içinde kendi sinemamıza dayanan özgün kitap sayısı yine de kısıtlı sayıda. Alaylılar deneyimlerini pratik alanda aktarırlar ve böylece alaylılık denen durum ortaya çıkar. Literatür oluşturmak ise daha çok akademisyenlerin ve teorik olarak çalışanların işi. Bizler alaylıyız; ben sinema okumadım, psikoloji okudum ama benden bir kuşak sonra hatta benim kuşağımdan itibaren sinema okuyup gerek film yapımında gerekse de sinema okullarında çalışan kişi sayısı hızla artmaya başladı ve bundan sonra bu alanda ürün veren kişi sayısı da artacaktır. Çok klasik olacak belki ama sinema yazınında sorun teori-pratik birlikteliğinin gerekli olmasından da kaynaklanıyor. Ben bu kitabı yazarken bunu çok açık bir şekilde gördüm; benim sinemayla ilgili bilgilerimin çoğu pratikten edinilmiş bilgilerdir, böyle bir kitap yazarken bunun yeterli olmadığını hissettim ve bu alanda yazılmış kitaplardan bilgilerimi geliştirmeye çalıştım. Belki sadece pratikten edindiğim kendi deneyimimle ilgili bilgileri aktarmakla yetinebilirdim ama biraz çabayla bu bilgileri biraz daha genişletmenin okuyucuya daha yararlı olacağını düşündüm ve sonunda üniversitede tez çalışması yapar gibi bir konumda buldum kendimi. Örnek vereyim; film çekimlerinde kullanılan teknik araç gereçleri anlatırken sadece bizim yıllardır kullandığımız araçları değil de geçmişten bugüne dünyada ve bizde kullanılan tüm araçları biraz daha detaylı ve kıyaslayarak anlatmak için epey araştırma yaptım. Çoğu yabancı dilde olan kaynaklardan okuduğum için bir de Türkiye ile diğer ülkelerdeki üretim sürecindeki farklılıklara da değinmem gerekti. Böyle bir çalışma pratik alanda çalışan kişilerin kolayca yapabileceği bir şey değil, açıkçası beni de çok zorladı. 4 yıldan biraz fazla zamanımı aldı. Ama bir kez bu sorumluluğu duyunca kitabı yazıp bitirmekten vazgeçemedim. İlk kitabım "Seni Seviyorum Sinema" tamamen kişisel deneyimime dayanan kamera arkası öykülerden oluştuğu için onu yazmak benim için çok zevkli olmuştu; geçmişe yapılan uzun bir yolculuk gibiydi ve büyük çoğunluğu hatırlaması beni mutlu eden anılar olduğu için hiç zorlanmadan yazmıştım. Zaten bu kitabı okuyan sevgili Berrin Balay, yazabilen bir sinemacı olarak film yapım pratiğiyle ilgili birikimimi de aktarmam için beni harekete geçirmeyi başardı.
Yapımcılığa siz nasıl başladınız? Nasıl bir serüvendi, size neler kattı, sizden neler aldı?
Ben yapımcılığa, yönetmen yardımcılığı gibi ustam Atıf Yılmaz'la başladım. Atıf Bey 70'lerden sonra birçok film şirketi kapandığı için kendi filmlerinin yapımcılığını da yapan yönetmenlerin başında gelir. Hem kendi şirketi hem de zaman zaman ortak olduğu şirketlerle birçok filmin yapımcılığını da yapmıştır. Üçüncü yönetmen yardımcısı olarak çalıştığım ilk sinema filmim olan Adak'ın da hem yapımcısı hem yönetmeniydi. İki yıl sonra Ömer Kavur, Yavuz Özkan ve Ada Ajans'la ortak olduğu Ada Film şirketinde Talihli Amele'yi yaptık. Bu şirkette herkes hem kendi filmini çekecek hem de diğer arkadaşlarının filminin yapımcılığına yardımcı olacaktı. Ben de bu şirkette hem yapımlarla ilgili hem de Atıf Bey'le yönetmen yardımcısı olarak çalıştım. O yıllarda filmin yapım çalışmaları içinde olan çalışma programı ve bütçe yapmak gibi birçok işi de yönetmen yardımcıları üstlenirdi. Çünkü yapım bölümünde sadece bir prodüksiyon amiri ve nadiren de bir yardımcısı çalışırdı.1985'ten sonra kurulan Odak Film ortaklığında hem Atıf Bey'le yardımcı yönetmen olarak çalıştım hem de yapımcımız Cengiz Ergun'a yardım ettim. Kadının Adı Yok filminden itibaren de yardımcı yönetmenliği bırakıp tamamen yapımcılıkla ilgili çalışmaya başladım.
Bu ikili çalışma bana yapımcının filmin çekimiyle ilgili tüm detayları bilmesinin avantajlarını sağladı. Proje geliştirme, senaryo yazımı, yapıma hazırlanma, çekim, çekim sonrası tüm laboratuvar işlemleri gösterim ve pazarlama alanlarında çalışma şansı elde ettim, inanılmaz bir okul oldu benim için. Sinemanın farklı alanlarında çalışmaktan zevk aldım ve problem çözmeyi, bir işi bitirmeyi seviyorsanız yapımcılığın size uygun bir iş olduğunu öğrendim. Büyük bir ekibin uyumlu ve keyifli bir çalışma sonucunda daha iyi ürünler ortaya koyabildiğini gördüm. Yaşam deneyimim zenginleşti, bir insan için en önemli şeylerden biri olan sevdiği işi yaparak yaşama şansım oldu. Kaybettirdiği şeyler var mı diye düşünmem gerekti, galiba yok...
Bu işte usta-çırak ilişkisi var diyebiliriz o zaman?
Yapımcılıkta usta-çırak ilişkisi mutlaka var, daha önceki deneyimlerin aktarılması çok çok önemli. Bazı bilgileri yaşamadan elde etmek olanaksız; onları hiçbir okulda ve kitapta bulamazsınız.
Yapımcılık nasıl bir birikim gerektiriyor? Ve nasıl beceriler? Yalnızca koordinasyon kabiliyeti, detayları atlamama ve yok'u var etme becerisi yeterli değil mutlaka. Başka ne gibi incelikleri var mesleğinizin?
Sanat, teknoloji, iş yönetimi, satış, pazarlama gibi alanlarda çok büyük bir birikim gerekiyor. Problem çözmeyi ve ekip çalışmasını sevmek çok önemli ve empati, yani filmin yönetmeni, oyuncuları dahil ekipteki herkesin yerine kendini koyarak düşünebilmek şart. Bir de yapımcının öngörü sahibi olması gerekli ki yapılacak filmin nasıl bir sonuca ulaşabileceğini önceden biraz kestirebilsin.
Türkiye'de yapımcı filmin neresindedir? Perde arkasındaki gizli kahraman mı? Bizde filmlerin tek sahibi ve tek söz söyleyeni yönetmen olur. Yapımcının rolü/pozisyonu tam olarak ne? Ve aslında ne olmalı?
Türkiye'de yapımcı bir filmin yapılabilmesi için gereken maddi olanakları bulup bu olanaklarla sınırlı olarak filmi en iyi biçimde gerçekleşmesini sağlayan kişidir. Ayrıca filme yatırılan paranın geri dönmesini de hesaplamak ve planlamak zorundadır ki işini sürdürebilsin, yani yeni filmler yapabilsin. Bir filmin sanatsal olarak sahibi yönetmendir, filmler yönetmenlerinin adıyla anılırlar. Mülkiyet olarak da yaratıcıların fikri mülkiyet hakları yasaların düzenlediği şekilde saklı kalarak filmin sahibi yapımcıdır. Yapımcı ve yönetmen iyi bir filmin yapılabilmesi için ortak bir çaba içinde çalışan ayrılmaz iki kişidir. İlişkilerinin iyi olması ve anlaşmaları bir filmin iyi olması için iyi bir senaryosu olmasından sonraki en önemli koşuldur. Yönetmenin tek söz söyleyen olma hali de filmlere ve kişilere göre faklılık gösterir. Aslında yönetmenler setlerin en yalnız insanlarıdır ve işleri çok zordur. Anlaştıkları güvendikleri kişilere çok gereksinimleri vardır ve bu kişilerin başında yapımcılar gelmelidir, çünkü en basitinden maddi manevi ortak çıkarlar söz konusudur. Bugün artık Türkiye'de de bu anlayışla çalışılması sevindiricidir.
Türkiye sinemasında yapımcılık yapmış kadınlar kimler?
Türkiye'nin ilk kadın film yıldızı Cahide Sonku aynı zamanda ilk kadın yapımcı ve yönetmen. 1949 da bir ortak yapımcılık yaptıktan sonra 1950 de kendi film şirketi olan Sonku Film'i kurar, 10 filmin yapımcısıdır. Feyturiye Esen, Birsen Kaya, Lale Oraloğlu 1970 öncesinde yapımcılık yaptıklarını kaynaklardan öğrendiğim kadınlar. 1980 sonrası benim de sinemaya başladığım yıllardan başlayarak Seçkin Yasar, Canan Gerede, Biket İlhan, Handan İpekçi, Yeşim Ustaoğlu ve 2000'lerden sonra Pelin Esmer kendi filmlerinin yapımcılığını da yapan kadın yönetmenler. Mine Vargı, Nida Karabol ve Zeynep Özbatur ise yönetmenlik yapmayan sadece yapımcılık yapan kadınlar. Annie Pertan ise hem sanat yönetmenliği yapıyor hem de eşinin yönettiği filmlerin yapımcısı. 2000 sonrasında yapımcılık yapmaya başlayan genç kadınlar olduğunu biliyorum. Bu isimlerin sadece uzun metrajlı sinema filmleri için geçerli olduğunu eklemeliyim.
Kadınlar yapımcılığı kendileri mi seçiyor, yoksa iş akışı içinde o tarafa yönlendiriliyorlar mı?
Dikkat ederseniz geçmişte de bugün de çoğunlukla sinemada oyuncu ya da yönetmen olarak var olan kadınların yapımcılık yaptığını görürsünüz. Sevgili Ruken Öztürk'ün Sinemanın Dişil Yüzü kitabından öğrendiğime göre geçmişte bir tek Feyturiye Esen oyuncu ya da yönetmen olmadan film şirketi kurarak yapımcılığa başlıyor; onun nedeni de çocuk yıldız olan kızı Hilal Esen'in oynayacağı filmlerin kendi kontrollerinde yapılması. '80 sonrası film yönetmek isteyen kadınlar tıpkı erkek meslektaşları gibi zaman zaman yapımcılıklarını yapacak şirket buluyor, bulamayınca da kendi şirketlerini kurup filmlerinin yapımcılığını yapıyor. Mine Vargı ve Zeynep Özbatur önce reklam filmi yapımcılığı yapıp sonra sinema filmi yapımcısı olan kadınlar. Mine Vargı ve Annie Pertan işe yönetmenlik yapan eşlerine yapımcılık yaparak başlıyor. Genellikle kadınların yapımcılığı seçme durumu yok, ya film yönetmek için ya da ailevi nedenlerle yapımcılık yapmaya başlamışlar. Ama son yıllarda kendi seçimi ile yapımcılık yapmaya başlayan kadınlar da var.
Dünyaya baktığımızda, Salma Hayek, Sigourney Weaver gibi ünlü oyuncuların da yapımcılıkla uğraştığını görüyoruz. Sizce, oyuncu kadınlar belli bir yaştan sonra sinema endüstrisi içinde istedikleri gibi rollerde oynayamadıkları ama sinemadan da kopmak istemedikleri için mi yapımcılığa göz kırpıyorlar? Kameranın önünden arkasına geçmenin gerekçelerinden biri olabilir mi bu?
Sinema kopması zor bir alan ve birçok kişi sinemanın farklı alanlarında yer almaktan hoşlanabiliyor. Bu oyuncular için yapımcılık ya da yönetmenlik olabiliyor; yönetmenler için yapımcılık, yapımcılar ve senaristler için yönetmenlik oluyor. Sinemadan kopmak gerçekten çok zor ve her zaman kendinize farklı bir alan açabilirsiniz. Örneğin ben pratik içinde olmaktan yoruldum ve daha çok yazarak ve ders vererek sinemayla olan bağımı sürdürüyorum.
Bugün genç sinemacı kadınlar da işin mutfağında olmak istiyor galiba artık. Türkiye sinemasının alışkanlıkları, eğilimleri, karakteri ve sinemanın işleyişini düşünürsek, yapımcılık kadınlar için geçmişte ne kadar zor ya da kolaydı? Bugün ne kadar zor ya da kolay?
Yapımcılık her zaman ve herkes için kolay bir alan değil, çok fazla sorumluluk taşımanız gerekiyor. Türkiye'de film yapımlarında kamera arkasında çalışan kadın sayısı her geçen gün artıyor, bunun içinde yapımcı ve yönetmenler de var. Geçmişteki en büyük zorluk, neredeyse tamamen erkeklere ait olan bir dünyada (kamera arkasında) kadınlık özelliklerini kaybetmeden var olabilmek ve işini yapabilmekti. Bugün artık kamera arkasında erkek egemenliği geçmişe oranla daha az ve özellikle yalnızca yapımcılık yapan kadınlar işlerini iyi yaptıkları için fazla zorlukla karşılaştıklarını sanmıyorum, tersine daha başarılı ve güven verici oldukları için belki bir çok konuyu erkeklerden daha kolay çözümleyebiliyorlar.
"Bir Film Yapmak"ı niye yazdığınızı kitapta çok güzel anlatıyorsunuz ama yine de sormak istiyorum: Bu kitabı niye yazdınız? Aktardığınız deneyimler kimlerin nasıl işine yarasın istersiniz? Beklentiniz ya da dileğiniz ne?
Her şey hızla değişiyor, bir süre sonra 80'li yıllardaki gibi bir set olmayacak. Türkiye'de film yaparken izlediğimiz yollar bir başka ülkedekine benzese de aynı değil ve bunu başka ülkelerin yazınından okuyup öğrenmek olanaksız, bu alanda Türkiye'de yazılmış bir kaynak eksikliği çok net görülüyordu. Ben de 25 yıldan uzun bir sürede film üretiminin tüm aşamalarının deneyimini kazanmış ve yazmayı yaşadıklarını aktarabilecek kadar becerebilen biri olarak böyle bir kitap yazabilecek kişi olarak belirlenince (Berrin Balay'ın önerisinden daha önce söz etmiştim) karşı koyamadım. Yani bir anlamda kendimi görevlendirilmiş hissettim. Tabii ki deneyimlerimin öncelikle film yapmak isteyen herkesin işine yaramasını isterim, sinema okulunda okusun ya da okumasın bugün farklı yaş ve meslekten birçok kişi film yapmak istiyor. Sinema okulunda okumayanlar için iyi bir başvuru kitabı olduğunu, okulda okuyanlar için ise bilgilerini pratiğin bilgisiyle destekleyecek bir kaynak işlevi göreceğini düşünüyorum. Bugün film yapmak hem çok kolay hem çok zor. Çok kolay gibi görürseniz film yaparsınız ama filmin pek iyi olmama ihtimali yüksek olur. Çok zor görürseniz de film yapamazsınız. Tüm detayları, ayrıntıları bilerek ve hesap ederek film yapmaya çalışırsak daha başarılı olabileceğimizi düşünüyorum. Önemli olan bir film yapmak olduğu kadar film yapmayı sürdürebilmek. Benim en çok istediğim; film yapma isteğiyle yerinde duramayan arkadaşların heyecanlarını kaybetmeden gereken her şeyi bilerek ve hesaplarını iyi yaparak, sabırla ve bilinçli bir şekilde filmlerini yapabilmeleri ve hayal kırıklıklarına uğramamaları. (SD/TK)
Bu röportaj Uçan Süpürge'de, 20 Haziran 2008'de yayınlandı.