Ardından da dört bir yandan gelen Kürt kadınlarla "yıldızlar gecesi"nde, yani "Kürt kadının sesi" konserinde sahne aldı. Anadili Türkçe, ancak "Ben Kürdüm" diyor. Zaten Kürtçe'nin Hawramani-Gorani lehçesinde müzik yapıyor. Londra'da hastanelere gidip müzikle hastalara terapi yapan Jaff'la Diyarbakır Gazi Köşkü'nde, arkada Kırklar Dağı, Hevsel Bahçeleri ve Dicle Nehri, üstte savaş uçaklarının uçtuğu bir anda görüştük.
Diyarbakır'a hoş geldiniz? Festivale katıldınız. Nasıl karşıladı Diyarbakır sizi; siz Diyarbakır'ı nasıl gördünüz?
Teşekkür ederim. Diyarbakır'a ikinci kez geliyorum. İlkinde Müzik Konferansı için çağrılmıştım. O zaman festival için de davet oldu. Böyle bir şehirde bulunmaktan dolayı mutluyum. Ayrıca beni bu şekilde karşıladıkları için buradaki bütün kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum. Özellikle bu festivali düzenlediği için Büyükşehir Belediyesi ve Başkanı'na teşekkür ediyorum.
İstanbul'da yaşadığınızı biliyoruz, Türkiye'ye çok yabancı değilsiniz. Anlatabilir misiniz?
İstanbul'da yaşamadım, sadece orayı ziyaret ettim. Çocukken, annemden dolayı İstanbul'u görmüşlüğüm var. Annem Türk asıllı olduğu için iki defa anneannemi ziyaret etmek için geldim.
Nerede kalıyorlardı?
Anneannem İstanbul Kadıköy'de kalıyordu. Sanırım 12-13 yaşlarındaydım, onu görmek için gelmiştim.
Daha sonra oraları ziyaret ettiniz mi?
Yıllar sonra konser dolayısıyla geldim. Maalesef Kadıköy'ü ziyaret etme imkanım olmadı, Muammer Karaca Tiyatrosu'nda konserim vardı, Mezopotamya Kültür Merkezi'nde (MKM) dinleti verdim. Sadece İstiklal Caddesi, Taksim ve civarını gördüm.
Evde çok dillilik vardı...
Hawramice'yi babanızdan öğrendiniz? Türkçe'yi annenizden öğrendiniz? Annenizle babanız nerde bulmuşlar birbirlerini? Evde hangi dili kullanıyordunuz?
Babamla Sorani konuşuyordum. Caf'lar Sorani konuşurlar ve Sorani kültürüne aitler. Ama ben sadece Hawrami şarkı söylüyorum. Babam iş için Ankara'ya gitmiş. Annemle karşılaşmış, birbirine aşık olmuşlar. Çok ilginçtir, annem babama sürekli 'çocuklara Kürtçe konuş' diye ısrar ediyordu. Çünkü annem çocuğun 3-4 dil konuşabileceğine inanan bir insandı.
Annenizin üzerinizde bıraktığı etki nedir? Önce size bir dil öğretmiş. Anne diliniz Türkçe.
(Türkçe) Evet. Anne dilim Türkçe. Ama ben Kürt'üm. (Soranice devam ediyor) Benim bütün duygu dünyam Kürtçe'dir. Türkçe annemden bana kalan bir şey.
30 yıldır İngiltere'desiniz. İngilizce de biliyorsunuz. Düşünürken, rüya görürken hangi dilde görüyorsunuz.
Hepsi. Kürtçe, Türkçe, Arapça, İngilizce. Rüyamda kim varsa, kiminle konuşuyorsam o dille rüya görüyorum. Kürt'le Kürtçe, İngiliz'le İngilizce görüyorum.
Aslen Halepçelisiniz, Bağdat'ta büyümüşsünüz, çocukluğunuz Bağdat'ta geçmiş, sonra Londra... Bu coğrafyalarda dolaşmanız kişiliğinizi, sanatınızı nasıl etkiledi?
Bunun etkileri çok çeşitli oldu. Önce babamdan başlayayım. Babam Halepçe'de Caf Aşireti'ne mensuptu. Caf Aşireti daha çok Hawraman Bölgesi'ne yakın bir yerde oturuyor. Babamdan dolayı Gorani-Hawramani kültürüne yakınlığım oldu. Babamın ısrarı da vardı bu konuda. O yüzden bu kültürü görmek için elimden geleni yaptım.
Pikniklerde, düğünlerde, derneklerde, evliliklerde bu kültürün sürdürüldüğü birçok yer vardı. Ve Caf Aşireti'nde Hawraman kültürünü, Gorani kültürünü sürdüren bir sürü sanatçılar vardı. Bunlarla ilişkim ve aşinalığım oldu. Şunu da belirtmem gerekir ki Caflar Hawramani değil aslında. Ama diğer taraftan da Hawramani kültürünü çok seviyor Caflar. Babamın kısmı böyle.
Şimdi Bağdat'a gelirsem... Çocuktum Bağdat'ta müziğe gittim ve orada Sümer arpını gördüm ilk kez. Orada gördüğüm arp... Kürtçe çenç diyorlardı. Arpa vuruldum orda. O zamanlar piyano, gitar ve birkaç başka müzik aleti çalabiliyordum. Londra'ya gittiğimde İrlanda arpını gördüm. Ve bunu öğrenmeyi çok istedim. Gezip dolaştım ve sonunda arpın satıldığı bir dükkan buldum. İlk arpımı da 1985'te aldım. Arpı aldıktan sonra evlilik, okul, çocuk oldu. Bir sürü meşgale, bir sürü hayat gailesi girdi. Gerçek anlamda 1993'te gerçek anlamda arp ile ilgilenmeye başladım. Ancak yıllar sonra fırsat bulabildim.
Arpın en iyi otoritelerinden biri oldunuz.
(Parmaklarıyla küçük işaret yapıp ve gülerek)Bu kadar biliyorum. 6 aylığına arp dersi veren bir hocadan ders aldım. Ondan sonra kendi kendime geliştirdim.
Günde kaç saat çalışıyordunuz?
2 ila 6 saat arasında çalışıyordum, ama bazen bir hafta bile dokunmadığım oluyordu. Ama arpla ilişkim evlilik ilişkisi gibiydi.
Ama siz eşinizden ayrılmışsınız.
(Gülüyor)
Eşimden ayrıldım ama arptan ayrılamam diyorsunuz?
Arp benim eşim, çocuğum, annem, babam, her şeyim... Ruhum benim.
Peki Bağdat'ta ne kadar kaldınız?
10 yıl kaldım Bağdat'ta. 8 yaşımdan 18 yaşıma kadar.
Siz Hawramice bilmiyorsunuz, ama eserlerini seslendiriyorsunuz. Niye böyle bir şey yapıyorsunuz.
Çünkü Caf aşireti içinde kadınların şarkı söylemesi hoş karşılanmazdı. Diğer lehçelerde söyleseydim sorun olacağını sanıyordum. Hawramice söylediğimde babamın hoşuna gidiyordu, babam kabul ediyordu. Babam razı olsun ve mutlu olsun diye daha fazla ilgilendim. Hawrami-Gorani kültürünün şiiri, kültürünün ne kadar zengin ve şiirsel bir lehçe olduğunu anladım. Orda muhteşem bir kültürün yattığını gördüm.
Müziğinizle hastaları tedavi ediyorsunuz. Hastanelerde konserler veriyorsunuz. Özellikle psikolojik tedavi gerektiren hastalara...
Londra'da bir kuruluş müzikle hasta tedavi projesi hazırlamış. İnternet'ten adımı görmüşler; bana ulaştılar, projeye katılmamı istediler. Proje çerçevesinde biz dört müzisyen çalışıyoruz. Belli günlerde hastaneye gidip müzikle terapi yapıyoruz. Akıl hastaları, kalp hastaları, kadın hastalıkları gibi çeşitli hastalar var. Ve hastanede korkuyorlar, strese giriyorlar ve uyuyamıyorlar. Biz gidip onlara müzik çalıyoruz ve rahatlatıyoruz, uyuyabiliyorlar. Müzikle onları dinlendirip terapi yapıyoruz.
Irak da paramparça duygularım da
Yaşadığınız bölgeler Halepçe, Bağdat alt üst oldu. Ve Londra'da yaşıyorsunuz. Bu duygu dünyanıza nasıl yansıyor?
Ben siyasetle ilgili bir insan değilim. Ancak şunu da söyleyeyim, bir millet olarak Irak, artık paramparça, benim duygularım da paramparça. İnsanlık tarihine bakıldığı zaman binlerce yıldır devletler kurulur, büyürler, genişlerler, sonra parçalanırlar. Benim görebildiğim kadarıyla bu da böyle bir süreç. Ortadoğu'da yaşamanın mantığı da bu.
Bir röportajınızda "Boşandıktan sonra kendime ait oldum, yani müziğin oldum" demişsiniz. Evlilik zor mu, müzikten uzaklaştıran bir şey mi? Cevabını Türkçe rica edeceğim.
Herkes için öyle değil, benim kendi evliliğim güçtü. Eşimle çok ayrı insanlardık, uyuşmadık. Bir de bebek oldu ve ben bebeğime çok sarılmıştım. Her şeyimi oğluma verdim. Evlilik daha çok erkeğe hizmet ediyor. Kadın evlenince kendi kişiliğini kaybediyor. Kocasına ve çocuğuna adıyor. Hakikat böyledir.
(Bu arada Gazi Köşkü'ndeki horoz arka arkaya ötüyor) Kocam bu horoz gibi bağırıyordu (Gülerek). Evlenmeden evvel müziğe devam edeceğini düşünüyordum. Baktım ki her şeyimi oğluma verdim, kendimi unuttum. Başka bir şey düşünemedim artık. Kocam gazeteciydi, onun işi benimkinden daha önemliydi. Oğlum büyüyünce, okula gidince 'Kendimi düşünmeye başladım, sanatçıydım, müzisyendim, uğraşıyordum' dedim ve yine müziğe başladım.(İU/AÖ/TK)