Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi (DAANES) ile Şam'daki geçiş hükümeti arasında siyasi bir çözüm umutları azalırken, yeni bir şiddet dalgasının patlak verebileceği kaygıları artıyor. DAANES'in 8 Ağustos'ta Haseke'de düzenlediği ve hükümetle müzakerelerde ortak bir duruşu saptamak amacıyla kuzeydoğudaki çeşitli etnik ve dinsel toplulukların temsilcilerinin katıldığı konferans, Şam tarafından sert bir kınamayla karşılandı. Suriye hükümeti, konferensa hızlı bir tepki olarak, bu ay gerçekleşmesi planlanan Paris'teki görüşmelerden çekildi ve konferansı önceki anlaşmaları ihlal ve ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit etmekle suçladı.
Olası bir çatışmanın yaklaşmakta olduğunun işaretleri açık ve giderek daha kaygı verici bir hal alıyor. Diplomasinin tıkandığı aşamada, aralarında El Nasır, El Saab, El Bubna ve El Bucabir’in de olduğu çeşitli aşiretlerin liderleri söylemden seferberliğe geçerken Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile açıkça silahlı çatışma çağrısında bulunuyorlar. Şam'ın sessizliği ise daha da kaygı verici. Şimdi asıl soru, aşiret güçlerinin Süveyda'da giriştikleri son askerî harekâtı bu sefer kuzeydoğu Suriye'de SDG'yi hedefe koyarak tekrarlamaya çalışıp çalışmayacakları. Eğer çalışırlarsa, Şam, en azından uzun zamandır geri almaya çalıştığı kuzeydoğudaki Arap çoğunluklu bölgeleri yeniden kontrol altına almak için kaostan yararlanana kadar kenardan mı izleyecek? Böyle bir manevra kısa vadeli çıkarlara hizmet etse de, etnik bölünmeleri derinleştirmek, ulusal uzlaşıya giden yolu tıkamak ve Suriye'yi kalıcı ve kapsayıcı bir barıştan iyice uzaklaştırmak gibi tehlikeli bir bedeli olacak.
Fay hatları genişliyor
Şam ve DAANES arasındaki gerilim, kuzeydoğudaki sivil ve askeri kurumların Suriye devletine entegrasyonu için bir çerçeve belirleyen 10 Mart tarihli anlaşmaya rağmen, uzun süredir alttan alta devam ediyor. O zamandan beri durmuş müzakerelerin durmuş olması gerginliği artırıyor. Üstelik son Haseke konferansı, yeni ve ciddi kaygıları da gündeme taşıyarak bu ayrışmayı derinleştirdi.
8 Ağustos'ta düzenlenen "Kuzeydoğu Suriye Bileşenleri İçin Tutum Birliği" başlıklı konferans, DAANES tarafından, Şam ile yenilenen görüşmeler öncesinde, SDG ile bağlantılı aşiret liderleri de dahil, farklı etnik ve dini topluluklar arasında ortak bir tutum oluşturmak amacıyla düzenlenmişti. Ancak, Süveyda'dan Dürzi ruhani lider Şeyh Hikmet el-Hicri ve Yüksek Alevi İslam Konseyi Üyesi Gazal Gazal gibi Şam karşıtı önemli isimlerin bölge dışından katılımı, Suriye hükümeti tarafından düpedüz bir provokasyon olarak görüldü. Hükümet, onların Kongrede boy göstermesini bölgelerarası ittifaklar kurmaya yönelik bir girişim ve örtük bir ademi merkeziyetçilik, hatta ayrılık çabası olarak yorumladı.
Şam, hızlı bir misillemeyle, bu ay Paris'te yapılması planlanan müzakerelerden çekildi ve Haseke konferansını 10 Mart anlaşmasının ihlali ve Suriye'nin toprak bütünlüğü ve ulusal birliği için ciddi bir tehdit olarak kınadı.
Aşiret savaşı tamtamları
Şam ve DAANES arasında siyasi gerginlik tırmanırken, SDG'ye karşı çıkan aşiret liderleri aktif seferberlik ilan ederek mücadeleye dahil oldu. Önde gelen birçok şeyh genel seferberlik hali ilan etti; bunlar arasında en dikkat çekeni, etkili Buşaban ittifakını temsil eden El Nasır aşiretinden Şeyh Ferec el-Hamud el-Seleme'ydi. 11 Ağustos'ta El-Seleme, SDG'ye karşı harekete geçmek üzere için aşiretinin tam olarak hazır olduğunu duyurdu.
El-Seleme’nin çağrısı diğer aşiret liderleri arasında da yankı buluyor gibi görünüyor. El-Saab, El-Bubna ve El-Bucaber gibi aşiretler, aşiretlerin birliğinin önemini vurguladı ve "düşman kılıçlarını bırakana kadar" savaşma konusunda ortaklaşa kararlılık sergiledi. Kuzeydoğu Suriye'de, Türkiye kontrolündeki "Barış Pınarı" bölgesindeki, Buşaban'ın bazı alt aşiretleri de seferberlik ilan ederek, hedeflerine ulaşana kadar mücadeyi sürdüreceklerine ant içtiler.
Bugüne değin, birçok bölgeden tam boy bir muharebe halini almayan dağınık çatışma haberleri gelmeye devam etti. Örneğin, 13 Ağustos'ta SDG, Haseke'deki El-Naşva yolunu kapattı ve devriyelerinden birine ateş açılması ve sekiz üyesinin El-Bakara aşiretinden olduğu varsayılan kişilerce alıkonduğu haberlerinin ardından bir tutuklama dalgası gerçekleştirdi. Ertesi gün, Deyrezor'un doğusundaki Garaniy kasabasında aşiret mensuplarıyla SDG arasında çatışmalar çıktı.
Son zamanlardaki seferberlikler dikkatleri SDG'ye yönelik aşiret muhalefetine çekse de kuzeydoğu Suriye'deki Arap aşiretlerinin homojenlikten uzak olduklarını saptamak önemlidir. Suriye'deki çatışma, yıllar içinde aşiret yapılarını parçalamış ve hem aşiretler arasında hem de her bir aşiretin içinde bölünmelere yol açmıştır. Örneğin, Şammar, Ogeidat ve Cabur gibi büyük aşiretlerin bazı kesimleri uzun süredir SDG ile iş birliği halinde yerel yönetimler ve askeri oluşumlarda yer almış ve ittifaklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir.
Diğer olgular
Ancak aynı aşiretlere mensup kimi gruplar, marjinalleşme, zorunlu askerlik ve siyasal katılım sınırlılığı gibi konularda ısrarla şikayetçi olmayı sürdürüyor. Bu bölünmeler genellikle yerel güç dinamiklerini, tarihsel bağlılıkları ve değişen çıkarları yansıtıyor. Örneğin, kimi aşiretler ve aşiret liderleri Esad rejimiyle daha yakın bağlar içindeyken, diğerleri SDG ile pragmatik ittifaklar kurmuştu. Dolayısıyla, mevcut seferberlik dalgası önemli olmakla birlikte aşiretlerin hiçbir şekilde tekdüze olduğu söylenemeyecek olan duruşlarını temsil ediyor.
Aşiret söylemi sertleştikçe ve Şam müzakerelerden uzaklaştıkça, Rakka, Deyrezor, Menbiç ve Haseke de dahil, kuzeydoğu Suriye'de açık çatışma riski artıyor ve zaten kırılgan olan ortamda yeni ve istikrarsızlaştırıcı bir cephenin alevlenmesine yol açma tehdidi doğuruyor.
Aşiret-Devlet ittifakı
Şam'daki aşiret liderleriyle geçiş hükümeti yetkilileri arasındaki güçlü ilişki ve stratejik hedeflerin –özellikle de kuzeydoğu Suriye'de hükümet kontrolünün genişletilmesi hedefi– net bir şekilde örtüşmesi, son dönemdeki SDG'ye karşı aşiret seferberliğinin başlıca kolaylaştırıcılarından biri olarak görülebilir.
Esad rejiminin çöküşünden bu yana, geçiş hükümeti, kuzeydoğudakiler de dahil Suriye genelindeki aşiret liderleriyle bağları geliştirmek için aktif çaba gösterdi. Şam, başından beri geleneksel yetkilileri –özellikle aşiret liderlerini– siyasi geçişin merkezi aktörleri olarak konumlandırdı. Çeşitli geçiş süreçleri boyunca onlara kapsamlı bir şekilde danışıldı ve ulusal diyalog, anayasa bildirgesinin hazırlanması ve yeni yasal çerçevenin oluşturulması süreçlerine dahil edildiler.
Bu sürekli etkileşim, geçiş yetkililerinin hem siyasi meşruiyet hem de yerel destek kazanmasına yardımcı oldu. Bu ilişkilerin derinliği, özellikle Süveyda'daki çatışmalar sırasında aşiret güçlerinin giriştikleri geniş çaplı seferberlikte giderek daha belirgin hale geldi. Bu örnekler, hükümetin ülke genelindeki kilit aşiret ağlarına ne kadar etkili bir şekilde yerleştiğinin altını çiziyor.
En önemlisi, aşiret liderleriyle geçiş hükümeti yetkilileri arasındaki uyumun yalnızca sembolik değil; stratejik olması. Her ikisinin de ortak bir hedefi var: SDG'yi Arap çoğunluklu bölgelerden çıkarmak. Birçok aşiret lideri için SDG'ye karşı seferberlik, yerel toprakları üzerindeki kontrolü yeniden tesis etmek için bir fırsat. Bu, aynı zamanda, Şam'ın halen ulaşamadığı kilit bölgelerdeki otoritesini geri almaya yönelik daha geniş kapsamlı amacına da hizmet ediyor. Bu çıkarların birleşmesi, Şam'dan açık bir yeşil ışık yakılıp yakılmadığına bakılmaksızın, ortak düşmana karşı aşiret seferberliği için verimli bir zemin yaratıyor.
Süveyda'nın yankıları
Hükümetle uyumlu, ancak ondan ayrı yeni bir askeri aktör olarak aşiretlerin seferberliği, Süveyda'daki çatışmaların rahatsız edici yankılarını iletiyor. Şam ve Süveyda'daki yerel gruplar arasında kısa süreli çatışmaların ardından 17 Temmuz'da ateşkes sağlanmış olsa da, Suriye'nin dört bir yanından binlerce aşiret savaşçısı, Dürzi silahlı gruplarla karşı karşıya gelmek üzere vilayete yürüdü. Yaygın olarak paylaşılan bir videoda, Suriye Aşiret ve Kabile Konseyi sözcüsü, "doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm aşiret üyelerini" derhal Süveyda'ya çağırdı. Çeşitli tahminlere göre, saldırıya 50.000'den fazla aşiret savaşçısının katıldığı bildiriliyor.
Şimdi, Arapların çoğunlukta olduğu ve DAANES yönetimine karşı öfkeyle dolu iki bölgede, Deyrezor ve Rakka'da da benzer bir senaryo şekilleniyor olabilir. Bu tırmanış, yıllardır süregelen köklü şikayetler üzerinde yükseliyor. Aşiret liderleri uzun zamandır SDG'yi Arap topluluklarını dışlamak, zorunlu askerlik uygulamak ve Kürt siyasi kontrolünü pekiştirmekle suçluyor. Şimdi, bu hayal kırıklıkları daha kapsayıcı bir slogan haline getiriliyor: "Cezire'nin Suriye şemsiyesi altında özgürleştirilmesi."
Süveyda'da olduğu gibi, bu seferberlik gerçekleşirse, yalnızca ülkenin dört bir yanından aşiret güçlerini değil, aynı zamanda çeşitli gruplardan, özellikle de kuzeybatı Suriye'de konuşlu Türkiye destekli gruplardan savaşçıları da çatışma alanına çekebilir.
Kaos içinde fırsat
Aşiret güçleri Süveyda'ya karşı harekete geçtiğinde, Şam büyük ölçüde kenarda kalmış ve yaklaşık iki gün boyunca olayların gelişimini izlemişti. Hükümet, artan uluslararası baskılar sonucunda müdahale zorunda kaldı. O zaman bile, yetkililer, gerçekleştirilen ihlallerin bilgisine sahip olmasına karşın, aşiret savaşçılarının Dürzilere yönelik gerçekleştirdiği ayrım gözetmeyen ve başıbozuk saldırıları kınamaktan kaçındı. Tersine, aşiretleri eylemleri için överek meşruiyet duygularını daha da güçlendirdiler.
Şam, bazı yetkililerin öne sürdüğü gibi, aşiret milislerini yeni, doğmakta olan bir devletin koruyucuları olarak göstererek, seferberlikleri caydırmak yerine teşvik etme riskini göze alıyor. Kuzeydoğuda da benzer tehditler ortaya çıkarsa, Süveyda senaryosunun tekrarlanması söz konusu olabilir.
Bir aşiret saldırısının patlak vermesi halinde, Şam başlangıçta müdahaleci bir yaklaşım sergileyebilir. Ardından çatışmaların yoğunlaştığı bölgelere kuvvet konuşlandırarak, aşiret savaşçılarıyla SDG arasında bir tampon görevi görebilir. Barışı koruma çabası olarak çerçevelense bile, böyle bir hamle aynı zamanda Şam'ın çıkarlarını da çoğaltacak ve kontrolü dışındaki bölgelerde Şam'ın yeniden bir dayanak noktası oluşturması ve otoritesini genişletmesine olanak tanıyacaktır.
Hükümet içindeki kimi odaklara göre çatışma bir fırsat olarak görülebilir: Çatışmalar ne kadar genişlerse, Şam o kadar çok alanı geri kazanabilir ve elinde tutabilir. Ayrıca, özellikle siyasi görüşmeler dondurulursa, çatışma SDG'nin müzakere pozisyonunu zayıflatabilir. Deyrezor Valisi Gassan es-Sayed Ahmed, müzakerelerin başarısız olması halinde askeri birlikler konuşlandırmaya hazır olduğunu belirterek, ufukta olası bir tırmanış olduğuna işaret etti.
Aynı zamanda Türkiye de, SDG'ye yönelik eleştirilerini yoğunlaştırarak, grubun Şam’ın birleşik komuta yapısı altında bütünleşmeyi reddetmesi nedeniyle sabrının tükenmekte olduğu konusunda uyardı. Güvenlik kaynakları, doğrudan bir Türk müdahalesinin olası olmadığını, ancak Ankara'nın sınırlı bir askeri operasyon için dolaylı destek sağlayabileceğini belirtiyor. Bu destek resmi olarak Suriye ordusunu desteklemek olarak çerçevelenmiş olsa da, aşiret güçleri SDG'ye karşı bir saldırı başlatırsa Ankara'nın Türkiye destekli Suriyeli grupların çatışmaya katılmasına izin vermesi yüksek ihtimal.
Buna karşılık, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa gibi kilit uluslararası aktörler, özellikle IŞİD tutuklularının kaderi ve Suriye'nin siyasi geçişi üzerindeki daha geniş etkileri açısından, kuzeydoğu Suriye'deki istikrarsızlığın oluşturduğu ciddi güvenlik risklerini gerekçe göstererek, herhangi bir tırmanışa karşı çıkacaktır. Ancak, bu devletlerin gerilimi azaltma çağrılarında bulunmanın ötesinde, aşiret seferberliğini doğrudan engelleme kabiliyetleri sınırlıdır. Süveyda'ya yapılan aşiret saldırısında da görüldüğü gibi, hem Washington hem de Paris'in sonunda Şam'ın müdahalesine ve saldırıyı durdurmasına güvenmek dışında bir seçeneği yoktu.
Riskli bir kumar
Hükümet için, özellikle de müzakerelerin tıkandığı bir dönemde, otoritesini aşiret güçleri aracılığıyla genişletmek cazip bir seçenek gibi görünebilir. Ancak bu yaklaşım çok tehlikeyi barındıran bir dar görüşlülükten ibarettir. Uzun vadeli sonuçları, kısa vadeli siyasi kazanımlardan çok daha ağır basmaktadır.
İlk olarak, özellikle Şam tarafından onaylandığı veya desteklendiği düşünülen bir aşiret saldırısı, DAANES ile diyalog için kalan tüm olasılıkları neredeyse kesinlikle yok edecektir. Bu saldırı, Kürtlerin ihanete uğrama korkularını derinleştirecek, güveni ciddi şekilde zedeleyecek ve tıpkı Süveyda'daki olayların gösterdiği gibi, gelecekteki uzlaşma çabalarını çok daha zorlaştıracaktır.
İkinci olarak, böyle bir kampanya, Araplar ve Kürtler arasındaki zaten kırılgan olan etnik ilişkileri daha da alevlendirecektir. Suriye'deki birçok azınlık topluluk merkezi hükümete zaten şüpheyle bakarken devlet tarafından resmen onaylanmasa bile, aşiretler öncülüğündeki bir saldırı, bu kaygıları artıracak ve azınlıklara yönelik devlet destekli şiddet ve dışlanma algısını pekiştirecektir.
Üçüncüsü, SDG'nin askeri kapasitesi – 20 bin ila 30 bini iyi eğitimli ve yüksek motivasyonlu Kürt birliklerinden olmak 40 bin ila 60 bin savaşçı olarak tahmin ediliyor – Dürzi gruplarının kapasitesinden önemli ölçüde üstün. Bu durum, kuzeydoğu Suriye'deki herhangi bir aşiret saldırısının hızlı bir şekilde sonuca bağlanması olasılığını çok daha düşük kılıyor. Aksine, bu denge uzun süreli ve istikrarsızlaştırıcı bir çatışmaya yol açabilir. Kuzeydoğuda devam eden çatışmalar, mevcut güvenlik düzenlemelerini bozabilir, yeni yerinden edilme dalgalarına yol açabilir ve aşırılıkçı grupların yeniden toparlanması için bir fırsat penceresi açabilir. IŞİD, çöl bölgelerinde ve gözaltı merkezlerinde aktif olmaya devam ediyor ve artan çatışmalar, örgütün yeniden canlanması için daha elverişli koşullar yaratacaktır.
Dördüncüsü, devam eden istikrarsızlık ekonomik toparlanmayı engelleyecektir. Suriye'nin yeniden inşası için kritik öneme sahip olan yabancı yatırım ve insani yardım, şiddet, siyasi belirsizlik ve tartışmalı toprak kontrolü nedeniyle engellenecektir.
Son olarak, Türkiye'nin potansiyel desteği, karmaşıklığa ve tehlikeye bir katman daha ekliyor. Ankara'nın SDG'ye yönelik düşmanlığı ve belirli aşiret gruplarına verdiği destek, herhangi bir tırmanışın hızla daha geniş bir bölgesel boyuta ulaşarak dış aktörleri de içine çekebileceği ve ülkeyi daha da istikrarsızlaştırabileceği anlamına geliyor.
Eşikte
Suriye hükümeti şimdi belirleyici bir sınavla karşı karşıya: Ya aşiret seferberliğinin açık bir çatışmaya dönüşmesine izin verecek ya da gerilimi azaltma ve kapsayıcı diyalog yoluyla liderliği yeniden tesis edecek. Bu, yerel şikayetlerin güç kullanarak değil, müzakere yoluyla ele alınmasına yönelik tazelenmiş bir kararlılık gerektiriyor. Bunun alternatifi yıkıcı dalga etkilerinden kimseyi esirgemeyecek olan ve yavaş ilerleyen bir çöküştür.
Süveyda'daki şiddet, uyarı işaretlerinin görmezden gelinmesi nedeniyle patlak verdi. Hükümet, hem eylemlerinden hem de harekete geçmedeki başarısızlıklarından önemli ölçüde sorumludur. Şu anda önemli olan, Süveyda'da olanları hatırlamak değil, bundan ders çıkarmaktır. Bu, kuzeydoğu Suriye'nin bir sonraki savaş alanı olmasını önlemek için açık bir uyarı görevi görmelidir.
Riskler daha fazlası düşünülemeyecek kadar çoğalmış durumda. Suriye Kırılgan geçiş döneminde bir iç savaş daha yaşamayı göze alamaz. Geçiş hükümeti ulusal birlik konusunda ciddiyse, kısa vadeli siyasi hesapların ötesine geçmeli ve daha zor ama esas olan kapsayıcılık yolunu seçmelidir.
Bu artan tehlike anında, Şam'ın aşiret seferberliği karşısındaki sessizliği, suç ortaklığı anlamına geliyor. Hükümetin, yeni bir cephe açılıp yeni bir acı dönemi başlamadan önce acilen ve kararlı bir şekilde harekete geçmesi gerekiyor. Gerçek liderlik artık sadece güç değil, aynı zamanda vizyon, itidal ve kimsenin kazanamayacağı bir savaşı önlemek için siyasi olgunluk göstermek anlamına geliyor.
(HH/AEK)



