Mısır'dan söz ediyorum, Şeker Bayramı tatilinde ben de oradaydım. Gezmek, görmek, farklı kültürler herkes gibi beni de çok heyecanlandırıyor; Mısır ise adeta heyecan ötesi...
70 milyon nüfuslu, Müslümanların çoğunlukta olduğu bu ülkede dil Arapça ama çoluk çocuk herkes İngilizce de konuşuyor; İzmir'den uçakla bir buçuk iki saat uzaklıktaki Mısır'da insanlarda bir Türkiye düşkünlüğü gözleniyor; en azından biz böyle yaşadık.
Havaalanı sürprizi
Tatil haftasında, Bayramın ilk günü Kahire havaalanına indiğimizde işlemlerimizin başlamasıyla bitmesi bir olunca doğrusu şaşırdık, sevindik de... Hatırlarsanız, Cem Boyner başta olmak iş çevrelerinden bir grubun alanda beş buçuk saat bekletildikleri konusunda medyada haberler çıkmıştı; benim gibi Mısır'a gidecekleri tedirgin etmişti.
Daha alanda nereye geldik, nasıl insanlarla karşılaşacağız derken güler yüzlü pasaport görevlileriyle karşılaşmak hoştu. Fotoğraf merakı hemen kendini gösterdi; gençler birlikte fotoğraf çektirmek istiyorlardı. İlk izlenim ne kadar önemli, ben daha ilk anda Mısırlıları sevdim, sevgim tur boyunca katlanarak arttı.
Kısa bir şehir turu ardından Nil Cruiese'de hoş geldin kokteyli ve bando mızıka eşliğinde gemiye giriş. Kahire gecesinde bize Mısır müziği eşlik ediyordu.
Hayli kalabalık bir gruptuk; 120 kişi...Şehrin biraz dışındaki şirin otelimiz geniş bir alana inşa edilmiş odalardan oluşuyordu.
Dünyanın harikaları
İkinci gün İskenderiye' ye(ALEXANDRAS) gittik. Pompei sütunu ve İskenderiye Kütüphanesi ile meçhul asker anıtını gördük.
Tarih büyüleyiciydi, ama aklımızda bir şey daha kaldı: pislik ve sefalet!
Perşembe günü dünyanın yedi harikasından biri olan piramitlere gittik. Keops, Kefken, Mikerinos ve dünyanın en büyük aslan sfenksini gördük.
Piramitler sahiden dünya harikasıydı; astım,kalp ve kapalı yerlere girme sorunu yaşayanlar uyarılınca gruptan ancak birkaç kişi girmeye cesaret edebildik; doğrusu girince biraz durumun abartıldığını düşünmeden edemedik...
Kapadokya'daki yeraltı şehrinin 8. katına inmek yada Isparta'daki Zindan Mağarasına girmek çok daha zor ve uzun zaman alıyor.
Deve keyfi
Türkiye'de de olabilirdi ama ben deveye binmeyi de bu vesileyle denedim ve hayli keyifli anlar yaşadım; devenin ayağa kalkışı, yere çömelmesi, üstündeki yolcuyu indirmesi heyecan veriyor, tavsiye oluna...
Ulusal Kahire Müzesi içimde kaldı. Çünkü her objeyi inceleyebilmek için en az iki gün gereken müzeyi birkaç saatte görmek mümkün olamadı, kaybolmamak için müzeden çok birbirimizin peşinde koştuk, artık bir dahaki sefere..
Tabii ki Mısır'da da bayram yaşandığını söylemeye gerek yok ama yine de hatırlatmalı bence. Öğrendiğim kadarıyla onlar da aynen bizdeki gibi ailelerini, akraba ve büyüklerini, dostlarını ziyaret ediyor, çocuklara para ve hediyeler veriyorlarmış.
Geleneğin taşıyıcısı kadınlar
Sokakların kalabalığında bayramın da etkisi olduğunu söylediler. Ama sahiden de sanki sokaklardan insan taşıyor. Ne giyiyorlar? Çok çeşitli... Modern giysililer de, sadece gözlerinde iki delik olan siyah çarşaflılarda sokaklarda yan yana yürüyorlar...
Tabii ki, kadınlardan söz ediyorum; her yerde olduğu gibi geleneğin taşıyıcısı esas olarak kadınlar burada da. Kızlarla oğlanlar, yani sevgililer el ele dolaşıyorlar...
Merakımı yenemeyip, peçeli bir kadına peçeyle nasıl yemek yemeyi başardığını sorunca, o da peçesini kaldırıp gösterdi.
Hasan Şaş'ın şöhreti
Mısır'da zorunlu eğitim dokuz yıl. Öğrencilerin kıyafetleri çok güzel. Resmi tatilleri cuma günü, ancak özel okulları pazar günü de tatil. Sokaklarda, çarsıda yürürken sürekli laf atıyorlar. Türkiye'de olsa karakolda ya da mezarda bitecek bu tacize gülüp geçiyorsun orada.
Türkiye'den geldiğimizi duyanlar genellikle "Hasan Şaş, yavaş yavaş" deyince şaşırmadık dersek yalan olur; Hasan Şaş, Mısır'da bu kadar ünlü olduğunu biliyor mu acaba?
Bahşiş çok önemli. Her şey için bahşiş istiyorlar.
Evliliklerde, tek eşlilik zorunluluğu yok. Maddi durumu iyi olanlar üç beş evlilik yapabiliyorlarmış. Her 22 saniyede bir çocuk doğduğu söyleniyor.
Nil nehri kıyısında her yer yemyeşil. Her tür tarım var. Şeker kamışı, pirinç, sebze yetiştiriliyor. Gelir kaynakları turizm ve tarım. Enflasyon yüzde 30'larda seyrediyor. .
İsmimi değiştiriyorum
Artık bana Latiiifa denmesini istiyorum. Her gittiğimiz yerde çevremizi sarıp , adimizi soruyorlardı. Latife deyince anlamadıkları için Latiifa dedim, öyle hoşlarına gitti ki, "oooo, Arabic name, very nice name, Latiiifa," diye, yani "Arap ismi, ne güzel isim" diye tekrarlıyorlardı.
Mısır'ın kartuş denen, hiyeroglifle isim yazılan kolyesini yaptırmak istediğimde, Mısır hatırası olsun diye Latiiifa yazdırmaya karar verdim.
Çok fazla sevgi, ilgi gördük. Sokakların pisliği, bağıra çağıra konuşanların sesleri, insanların sefaleti olsa da, kendimi sahiden de güvende hissettim Mısır'da. Gece dolaşmaya çıktığımızda bile, "başımıza bir hal gelir mi" endişesi yaşamadık.
Güneş altında kaykılan polisler
Bu biraz da polislerinden de kaynaklanıyor galiba; gördüğümüz tüm polisler o kadar rahat, yayılmış, güneş altında kaykılmış oturuyordu ki, insana "polisler bu kadar rahatsa, demek ki, bu ülkede hiç olay olmuyor, sen de rahatına bak " dedirtiyordu.
Yemeklerine gelince, biz kesinlikle sokaktan bir şey alıp yememek konusunda uyarılmıştık. Gerçekten sokaklarda kesilip asılmış etleri görünce insanin bir şey alıp yemesi mümkün değildi.
Ancak otellerdeki yemekler ve tatlılar güzeldi. Yağları kötü değildi. Mide ve bağırsak sorunu yaşayan olmadı. Damak zevkimize uygun yemeklerdi.
Keleşler ve fallikalar
Ama, Luxor'da sabah kahvaltısında verdikleri kuru fasulye, kuru bakla, püre hiç de alışık olduğumuz şeyler değildi. İsrail'de kahvaltıdaki balık çeşitleri nasıl şaşırtıcıysa, burada da kuru fasulye öyleydi.
Kuru fasulyeden öte, Luxor'daki Karnak ve Luxor tapınaklarından söz etmeyi asla unutmamalıyım; muhteşemdi...Ancak gece yapılan ses ve ışık gösterisi, laz gösterisi bekleyen bizleri hayal kırıklığına uğrattı. Luxor'da şehir içinde keleş dedikleri faytonlarla, denizde fallika dedikleri filikalarla geziliyor.
Yolcu çokluğuna göre fallika sayısı artıyor, tek motorlu fallikaya yolcuların bindiği fallikalar bağlanıyor. Biz bindiğimizde dört fallikayı bir tanesi çekiyordu.
Banana adasına onlarla gittik. Çok egzotik, güzel bir yer. Gider gitmez bir masa dolusu muzu önünüze getiriyorlar, doyasıya yiyorsunuz. Keleşlerle gezmek zevkli ama o kadar çok keleş var ki, at pislikleri nedeniyle sokaklar pis kokuyor.
Keşke Cumartesi hiç olmasaydı
Cumartesiyi asla yaşamak istemezdik; kötü gündü. Krallar Vadisine giderken yolda büyük bir kalabalık, ambulanslar, polis arabaları gördük. Ne oldu demeye kalmadan o acı haberi öğrendik. İstanbul'dan gelen ETS Tour'a ait bir otobüs yolda lastiği patladığı için Nil'e uçmuştu.
Mısır'a hayat veren Nil ne yazık ki Türkiye'den üç kişinin canını almıştı. Nasıl bir acı! Bağıranlar, koşuşturanlar... Köylüler büyük gayret sarf ediyorlardı. Yaralılar ambulanslarla taşınıyor, kayıpların bir an önce bulunması için balıkadamlar suya dalıyorlardı.
Sudan sağ salim kurtarılanların sırılsıklam giysilerini çıkarmaları gerekiyordu. Hemen herkes üstündekileri çıkarıp onlara gönderme telaşına düştü.
Daha fazla orada kalmamıza gerek olmadığı söylendiğinde, herkes çok üzgündü. Onlar için bir şeyler yapamamanın üzüntüsüyle ayrıldık. Daha sonra telefon trafiği başladı. Türkiye'ye acı haber ulaşmış, herkes yakınlarının iyi haberlerini almaya çalışıyordu.
Tur boyunca papirüs yapımını, camın işlenip parfüm şişesine dönüşümünü,oniks mermer işlemesini gördük.
10 Dolar, 2 dolar oluyor
Şimdi Mısır gezisi ne demek? Yorgunluk! (Her sabah çok erken kalkmak gerekiyor) Ve pazarlık! Evet,pazarlık. Akılda kalan en önemli şey. Serbest zamanlarda ya da piramit ve tapınak gibi yerlerdeki alışverişlerde sürekli pazarlık yapmak durumundasınız.
10 dolar denen şeyi 2 dolara alabilirsiniz, hani bizim için pek bilinmedik bir durum da değil ya, neyse... Bu, sizin pazarlık gücünüze bağlı. Ancak 2 dolara da alsanız acaba pahalı mi aldım, endişesini taşıyorsunuz. TL kullanmaya alışık bizler için dolar, euro, Mısır Pounduna çevirip hesap yapmak hiç de kolay değildi.
Uçağın kapısı zor kapanınca
Tur operatörlerinin bazı yanlışları olsa da, genelde güzel bir geziydi. Tekrar geleceğimizi söyleyerek yerel rehberlerimizden ayrıldık. Daha önce Charter uçağa hiç binmemiştim. Giderken bir heyecan yaşadık.
Uçağın kapısı çok zor kapandı. Tekrar açılırsa diye endişelenirken, pilot aynı uçakta kendilerinin de olduğunu,güvenli olmasa uçmayacaklarını söyleyip rahatlattı. Bunun dışında, iniş ve kalkışlarda hiç sorun yaşanmadı, hatta fark etmedik bile diyebilirim.
Gezi boyunca güzel dostluklar kuruldu. Başka gezilerde görüşmek dileğiyle birbirimizden ayrıldık. (LŞ)