Destar Tiyatro'nun bu sezon gösterime giren yeni oyunu Antîgone2012 hasret, acı, intikam duygularıyla kardeşinin kemiklerini arayan bir kadının o günün şahidiyle yüzleşmesini anlatırken günümüzde yüzleşmekten kaçılan gerçeklerin tekrar gündeme gelmesini sağlıyor. Sezon boyunca her Çarşamba saat 20.30 Kürtçe olarak sahnelenecek oyunda Türkçe üstyazı olacak. Oyunu Sofokles'in Antigone'sinden esinlenerek yazan ve yöneten Berfîn Zenderlioğlu ve oyunculardan Mîrza Metîn ile Antîgone2012'yi konuştuk.
Oyunun tanıtımında Antigone 2012'nin Sofokles'in Antigone'sinin bir uyarlaması olmadığı belirtiliyor. Antigone ismini kullanmanızın nedenini ve bu oyunun yazılış sürecini anlatır mısınız?
Berfîn Zenderlioğlu: Geçen yaz döneminden beri Antigone'den yola çıkıp bir hikaye yazmak fikri aklımdaydı. Bulunduğumuz politik düzlem bana o hikayeyi çağrıştırdı. Antigone'de iki kardeşin karşı karşıya gelmesi, bir kardeşin resmi törenle gömülmesi, diğerinin ak babalara yem edilmesi bana Türkiye'de yaşanan politik süreci anımsattı. Türkiye'de şu an yaşanan bir savaş var. Adı konmayan bir savaş bu. Antigone'deki gibi günümüz Türkiyesinde de iki kardeşten biri askere giderken diğeri dağa çıkabiliyor ve ölüm söz konusu olduğunda biri resmi törenle gömülürken diğerinin belki mezarı bile belli olmuyor. Oyunu yazışımda bu durumun yanında Türkiye'deki faili meçhul cinayetlerin de etkisi var. Bu insanların nerede oldukları bile belli değil.
Antigone milattan önce yazılan bir metin, biz 2012'de aynı adaletsiz durumla karşı karşıyayız. Sadece o zihniyeti karşılaştırmak ve tartıştırmak için o ismi tercih ettim, benim yazdığım metinde farklı bir hikâye var. İsimde 2012'nin yer almasının anlamı ise mevcut durum çözülmediği, bu durumla yüzleşmediğimiz müddetçe devam edecek olması. Bu durum devam ederse önümüzdeki sene adı, Antigone 2013 olacak.
Bu oyunla kimlere ulaşmak istiyorsunuz? Anlatılan olaylarla karşılaşanlara mı yoksa bu olayların dışında olanlara mı?
Berfîn: Hedef kitle belirlemeli miyiz bilmiyorum. Her şeye o kadar alıştırılıyoruz ki, gazetelerde, televizyonlarda onlarca ölüm haberiyle karşılaşıyorsun ve bu bir noktadan sonra alışkanlığa dönüşüyor. Bunu tiyatro oyununda gördüğün zaman da zaten bildiğimiz şeyler diyebiliyorsun. Bu durumda duygularımız öldürülüyor, buna sessiz kalıyoruz ve biz de buna alışıyoruz. Bu yüzden hedef kitle belirlemek istemiyorum ama buna mecbur kalıyorum. Bu kitle de bunu bilen, yaşayan insanlar değil; daha çok bunun uzağında olan, belki sadece duymuş olan, o acıyı hissetmeyen kesim olabilir.
Benim derdim durup durup aynı dertleri anlatmak, onlardan biri olmak değil. Dönem dönem herkes toplumda yaşadığımız olaylara birden bire sesini yükseltiyor ama sonra o ses tekrar düşüyor. Bu alan, yaptığınız işleri çok görünür kılabilecek bir alan ve bu alanda bir şeyler yapmanın yaşadığımız bu acıları tekrar görünür kılabileceğini, en azından bir kamuoyu yaratabileceğini, tekrar gündeme getirebileceğini düşünüyorum. Çözüm sunmak, mesaj vermek gibi bir derdim yok. Yüzleşme oyunlarımızın son halkası Antigone 2012. Ben de yüzleşilmesi gereken ama bir türlü yüzleşilmeyen bu konuların gündemde olmasını istiyorum.
Oyunda sistemin ve kötülüğün temsilcisi olan karakteri canlandırıyorsunuz. Karakterinizi anlatır mısınız?
Mîrza Metin: Oyunu kurarken Berfîn'le birlikte insanoğlu kötülük söz konusu olduğunda daha yaratıcı olur demiştik. Rolümü çalışırken bu bana motivasyon kaynağı oldu. Benim içimdeki oyuncum da kötülüğün yaratıcılığıyla ilgili biraz yetenekli sanırım. Her diyalogun altına kötü bir bakış, bir ifade yerleştirebiliyorum.
Oyunda kötülüğün sembolü olan erkek karakterin 'Yanımda kimse olmadı, kendi hayatımı yaşayamadım', 'Yukarıdan emir geldi, ben sadece uyguladım' gibi cümleler kurması, onun da kendisinin büyük kötülükten kendi payını aldığın gösterme çabası mı?
Mîrza: Bence o, adamın bahanesi. Yetimhanede büyüdüm, ailemi hiç tanımadım, anne baba sıcaklığını hissetmedim gibi birçok şey söylüyor ama zannetmiyorum ki bütün bunlar o adam için bir şey ifade ediyor olsun. Hayatı gerçekten böyleydiyse de robota dönüşmüştür ve bu kimliksiz halini bile kadına karşı oyununun parçasına dönüştürür. O derece kötüdür yani. Adam, sistemi temsil ediyor bir taraftan da. Annesi babası yok diye kötü bir adam olmuş gibi gösterirsek hata etmiş oluruz.
Berfîn: Adamın 'Yetimhanede büyüdüm' cümlesini kurması bilinçli bir tercih. Araştırma yaptığımda o süreçte Jitem'de olanların ya da böylesi olayları gerçekleştiren insanların birçoğunun hep yetimhaneden küçük yaşta alınıp belirli bir disiplinle büyütülen kişilerden oluştuğunu gördüğüm için özellikle kullanıldı o cümle. Öte yandan evet, kadının da erkeğin de üstünde olan bir erk de var. Antigone de Kreon bu, Antigone2012'de ise bu adamın da üstünde olan ve onu yönetmek isteyen sistem. Ama bizi yönetmek, kuklalaştırmak isteyen sisteme biz de razı olmak zorunda mıyız?
Sistemin, aidiyet eksikliği yaşayan bu kişilere bir aidiyet yarattığını söyleyebilir miyiz?
Berfîn: Bir aidiyet durumu da yok. Duygusal temelde bir bağ kurmaya çalışıyorlar ama onlar da biliyor bir aidiyet duygusu yok. Hepsi erkin onlarla işi bitince ya intihar süsü verilerek öldürülüyorlar ya da yurtdışına kaçıp oradan itiraflarda bulunuyorlar. Bunun medyada örneği çok. İşini bitirince paçavra gibi atıyor sistem. Onlar da bunun farkında.
Erkek karakter, 'Bize bu görev verildi, bu yüzden yaptık' derken samimi mi sizce?
Mîrza: Bu adam, kafası karışık biri değil, bir sürü insan öldürmüş. Kemiklerin yerini söylerken de bir sürü yerde olabilir, 'İstanbul'da denizin altında bile olabilir' diyor. Bu itirafta bile kadına oyun oynadığı bir yer, adamın kendi kişisel tarihine duygularına dair hiçbir şey yok. Kendi duygularına ilişkin tek yer, kadına 'seni öptüğümde beni hiç sevmedin mi?' diye sorduğu anda olumsuz cevap aldığında bozulması. Sevgiyle sevilmekle ilişkisi çok zayıf bir adam, bir insanın onu sevebilmiş olma ihtimali onun kendi insanına yaklaşabildiği doruk noktası ama o da çok ufak bir nokta.
Ya pişmanlık?
Mîrza: Bu adamda pişmanlık yok.
Berfîn: Adam pişman oldu, her şeyi itiraf ediyor durumu yok. O adamın duygusuzluğu, bu süreç devam edecek. Var olan süreçte umut adına bir şey göremediğimiz için biz de oyunun sonuna umutla ilgili bir şey koymuyoruz. Açılım var denilince, bir ara herkes umutlandı ama bu umuda dair hiç bir şey bulamadık, elimiz boş kaldı. Şu an bir savaş söylemi almış başını gidiyor. Kemikler çıkıyor her taraftan ama bununla ilgili toplum bilgilendirilmiyor, bunun üzerine giden kişiler susturuluyor. O yüzden belki karamsar olacak ama gidişat açısından çok umutlu değilim.
İnsanların ölümüne nasıl karşı durulur bilmiyorum, biz kendi mecramızda elimizden geleni yapıyoruz. Devlet, politikacılar cephesinden umudum yok ama tiyatro cephesindeki insanlardan umutluyum. Derdi olan, dertlerini oyunlarına yansıtmak isteyen birçok grup var. Onların olması bence bir takım şeyleri değiştirebilir. Disco 5 no'lu oyunumuzdan sonra gördük ki, hiç beklemediğimiz kitleler oyunu izleyip 'neler oluyormuş' dedi. Karanlık noktalarla henüz bir yüzleşme yok. O karanlık noktalar durduğu müddetçe biz de ya o karanlık noktalardan bakıyoruz ya da o karanlık noktalardan ışıklar yaratmaya çalışıyoruz kendimizce. (BK/HK)
*Antîgone2012, Şermola Performans'ta oynanıyor.