* Fotoğraf: Johan Bävman, İsveç'in Babaları.
Anneler Günü hazırlıkları indirimlerle başlar, o gün gelene kadar her yer mutfak eşyaları reklamlarına bürünür. Kadın, Anneler Günü’nde bile ev işleriyle boğuşur, bunun böyle devam etmesine yönelik hediyeler alınır. Eğer şanslıysa, o akşam dışarıda yemek yenir, bir geceliğine bulaşık derdinden kurtulur.
Babalar Günü ise zaten okulların kapalı olduğu döneme denk gelir. Anneler Günü gibi pohpohlanmaz. Babaya kravat ya da kol düğmesi alınır, pikniğe gidilir.
Anneler Günü reklamlarında evi temizleyen, çocuğa bakan kadın imajını izleriz; Babalar Günü’nde ise eve gelip ailesiyle ilgilenmesi (aslında çocukları kucaklayıp havaya atması, mutfaktan çıkan karısına bir öpücük kondurması) sevinç ve minnetle karşılanan erkek imajını…
Aslında anne de baba da ebeveyndir ama nedense ebeveynlik kadının penceresinden ve erkeğin penceresinden bakıldığında oldukça farklı algılanır.
Biz de bir değişiklik yapıp, Anneler Günü’nde erkeklere sorumluluklarını hatırlatalım, dedik. “Erkeklikle hesaplaşmadan babalığı ıslah etmek imkansız” diyen Hasan Deniz’in kapısını çaldık.
Deniz, 11 senedir Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın Baba Destek Programı’nda çalışıyor; erkeklere çocuk bakımı, babanın sorumluluğu, kız ve oğlan çocuklarına eşit fırsat, beslenme ve gelişim konularında eğitim veriyor.
Erkekler için “babalık” ne anlama geliyor sizce?
Öncelikle genelleyici ve aradaki farkları görmeyen varsayımları kabul etmiyorum. Kişinin erkeklik miti neyse, o yaşa gelene kadar erkekliğinin hangi yanları pohpohlandıysa, nasıl bir baba idealizasyonu edinmişse, o yanlar açığa çıkıyor.
Bende birlikte oynamak, bakmak, altını değiştirmek gibi konulardaki acemiliğimi nasıl aşacağım konusunda düşünceler oluşmuştu. Ama en klasiği , örneğin “O Fenerbahçeli olacak, onu maça götüreceğim” şeklinde oluyor. Bu hayalin içinde çocuk bakımı ve sorumluluğa dair bir anksiyetenin daha az olduğunu görüyorsunuz.
Kamuoyunda da oluşturulan bir babalık imajı var, reklamlarda babaları çocukları havaya atıp tutarken görüyoruz…
Toplum değiştikçe sosyal formlar da değişiyor. Ama bazı sosyal formlar diğerleriyle aynı hızda değişmiyor, özellikle toplumsal cinsiyet rolleri. Örneğin Türkiye çok hızlı bir şekilde geleneksel bileşik aileden çekirdek aileye dönüştü. Ama geleneksel bileşik ailede olan kadınlık-erkeklik rolleri, çekirdek aileye geçildiğinde hiç değişmedi. Dolayısıyla babalık pratiği de değişmedi.
Babalığın daha ilgili, daha yakın olması gerektiği efsanesi kentli hayat içinde çok yaygın. Bunun gerçekleşme biçimine baktığımızda ise hoplatma, zıplatma, oynama, güreşme gibi şeyler görüyoruz. Erkekler baba olduğunda bu tip hayaller kuruyor. Kadın ise zıbınlar, bohçalar hazırlıyor.
Baba, emzirme, susturma, sakinleştirme, tutma, uyutma gibi süreçlere dahil olamıyor. Çok net de bir gerekçesi var: meme yoksunluğu! “Bende meme yok hayatım. Bende durmuyor hayatım”.
Aslında çocuk nasıl sakinleşiyor? Tanıdık ve bildik kodları gördükçe. Bebeğin kendini güvende hissedebilmesi için tanıdık kodlar oluşturması ve bu kodlarla karşılaşması lazım. Bu kodları tek bir kişi üzerinden kurarsa, onunla sakinleşir ama iki insan üzerinden de kurabilir. Erkeklik kalıplarının buna çok fırsat vermediğini biliyoruz. Son zamanlarda erkeklerin çamaşır asma, yemek yapma gibi ev işlerini daha çok yaptığını görüyoruz. Ama bebek bakmak öyle bir beceri seti ki, ciddi anlamda içinden gelerek edinebileceğiniz bir şey.
Ve kadınların da sonradan öğrendiği bir şey…
Aslında kadınların da öğrendiği bir şey. Ama birçok kadın, bunun anksiyetesini nasıl aşacağını öğrenerek, anne olma idealizasyonuyla büyüyorlar. Dolayısıyla psikolojik olarak daha hazır oluyorlar. Çocukluktan beri oyunlar, telkinler ve hatta azarlanırken bile annelik atıflarını duyuyorlar.
Sizce erkek bunu beceremeyeceğini düşündüğü için mi çekiniyor yoksa bu aslında dezavantaj gibi gösterilen bir avantaj mı?
İşin içinde rahattan da vazgeçmemek var. Kaybedilecek kazanımlar var. Bunu kaybetmemek için bu kültürü yaratıyorlar ve buna inanıyorlar. “Erkek yapamaz, erkek duygusal değildir, erkeğin doğasında yoktur”, masallar… Ben bile sokağın ortasında çocuğun bezini değiştiren bir baba gördüğümde önce bir irkiliyorum. Yine tanıdık kodlar meselesi. Sonra diyorum ki, olması gereken bu zaten.
Evet, toplumsal cinsiyet üzerine düşünen erkekler de bunu yapıyor. Çevremizde çocuğu olunca maçolaşan erkek arkadaşlarımızı görüyoruz. Ya da genç erkeklerin "benden çok cool baba olur" dediğini duyuyoruz. Yani kadınlardan da "cool baba" olur, oynarlar, ederler falan...
Baba olunca bunların en son sırada gelen şeyler olduğunu gördüm. Alt değiştirme var, gazı var, gece uyumama var, tam hazırlayıp yatağa koyduğunda çiş yapması var… Peki o an kuru çamaşırlar nerede? Asıl soru bu.
Toplumsal cinsiyet rollerinde erkeklerin dönüşümü, biraz da bu bulanmış bir suyu durultmak gibi. Binlerce yıllık geleneğin içinde bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorsun çünkü. O erkek, nasıl bir anne-baba idealizasyonuna sahip? Kardeşi yataktan düştüğünde ilk kim koşuyordu? Bunlardan yola çıkarak oluşturduğu imajlar, ne kadar kitap okursa okusun değişmez. Erkeğin nasıl baba olacağını şekillendiren girdiler aslında kendi tanıklıkları.
Bu kadar kuşatıcı bir ortamda, erkekleri biraz kediyi çağırır gibi duruma dahil etmek gerekiyor. Küçük kırıntılarla, korkutmadan… Birçok erkekle çalışınca gördüğüm şey şu: İşbirliği imkanını koparmadan onları dahil etmek gerekiyor. Kız ve oğlan çocuklarının aynı oyuncakla oynayabileceğini söylediğim bir eğitimden sonra bir erkeğin bana gelip şunu söylediğini hatırlıyorum: “Hocam siz bizi eşcinsel yapmaya çalışmıyorsunuz değil mi?” Bu kişiyi kaz kafalı ilan edebilirsin ya da korkusunun gerçek olduğunu kabul edip, işbirliği imkanı ararsın. İlk temasta tedirgin edici bir doğruyu söylediğinde, karşındaki kişiyi tamamen kaybedebilirsin.
Anneler Günü "Eşimi sevgilim olduğu için çok seviyorum ama anne olduğu için de seviyorum. Anneliğin o klişe yüceltmenin dışında nesnel de bir değeri var. Eşitlik kuracağız diye bunu da inkar etmeyelim. Anneler Günü’nü kutlamanın da önemli olduğunu düşünüyorum, tabii ona hediye olarak mutfak eşyası almamak şartıyla. Ona biçilen annelik rolü nedeniyle en unuttuğu zevklerini, hobilerini yeniden canlandıracak, onu anne ve eş dışında bir kadın ve birey olarak var olma alanlarını hatırlatacak hediyeler ve mesajlar vermek gerekiyor." |
Devlet politikaları da bu babalık imajını desteklemiyor mu sizce? Yani Türkiye’de babalık izninin 10 güne çıkması bir övünme konusu ama toplumsal cinsiyet eşitliğinin varolduğu ülkelerde, erkeklerin tek başına çocuğa bakmasını zorunlu kılan ebeveynlik izinleri var.
Evet, Türkiye’deki gibi babalık izninde adam ne yapıyor bilmiyoruz. Ebeveynlik izni için iki ebeveyne toptan bir zaman verip, altışar ya da üçer aylık dilimlere bölmek ve sırayla kullanmalarını sağladığında gerçekten fiili bir durum yaratmış oluyorsun.
Fakat kadın erkek eşitliği fikri ve uygulamaları yaygınlaşmadan, sadece babalığın önemine dikkat çekerek ilerleyemeyiz. Kadınlık ve erkeklik idealizasyonlarının nasıl kurgulandığı ve sürdürüldüğü de babalık pratiklerinde belirleyici rol oynuyor. Mevcut politikalarla, örneğin Ailenin ve Nüfusun Dinamik Yapısını Koruma Kanunu’nda kadın çalışmasın, çalışacaksa da “katkı sağlayıcı” bir figür olsun, deniliyor. Siyasetçiler her gün televizyonlarda bas bas bağırıp, “had bildiriyor” ve memlekette erkeklerin şiddetten azade olmasını bekliyorlar. İnsanların figürlerle özdeşleşmemesi imkansızdır.
Değişikliğin bütünlüklü olması gerekiyor. Sosyal politikaların, iş hayatının, eğitimin, medyanın dilinin değişmesi, konunun gündemde tutulması ve sadece politikaların değil toplumun da değişmesi lazım. Düşünsenize, su an İsveç’teki ebeveynlik izinleri Türkiye’de çıksa ne olur?
Ailecek açlıktan ölebilirler.
Evet, mesela. Tabii ki her zaman bütünlüğü de beklemek gerekmiyor. Şu an bir babanın çocuğuna ilgi göstermesi için yasa çıkması da gerekmiyor.
Baba Destek Programından bahsedelim o zaman biraz.
Baba Destek Programını Milli Eğitim Bakanlığı’yla işbirliğiyle tüm okullarda uyguluyoruz. Bakanlıkla her okuldan eğiticileri belirliyoruz, onlar 10 günlük eğitici eğitiminin ardından öğrencilerin velilerine bu eğitimi uyguluyorlar. Eğitimler, oradaki sosyal profilin gelebileceği saatlere göre ayarlanıyor. 150 mektup dağıttıysak, 60 baba geliyor. Önce tanıtım toplantısı yapıyoruz ve ardından kalan 15-20 babayla 13 haftalık eğitim başlıyor.
Programa katılan erkeklerin motivasyonu ne oluyor? Kadınların yönlendirmesiyle mi yoksa kendi istekleriyle mi geliyorlar?
Daha ilgili ve duyarlı babaların programa katıldığını söyleyebilirim. Diğerleri zaten çocuk bakımının kendi vazifesi olduğunu düşünmüyor ya da kendini tamamlanmış görüyor. Ama annelerin de ciddi zorlaması oluyor. Zaten programın başlangıcı da AÇEV’in anne eğitimine katılan kadınların “Babalar dönüşmeden bizim yaptıklarımız evde değişiklik yaratmıyor” demesiyle başladı.
Özellikle devam konusunda kadınlar çok yönlendirici oluyor. 14 yıldır BADEP’le uğraşıyorum ve hala inanamıyorum: Yaklaşık 20 kişiyle başlayan program, yaklaşık 15 kişiyle 13 hafta gece yarılarına kadar devam ediyor. Çocuk bakımı, babanın sorumluluğu, kız ve oğlan çocuklarına eşit fırsat vermek, beslenme ve gelişimde nasıl sorumluluk üstlenebilirim, bunları konuşuyoruz. Uçağın burnunu yavaş yavaş kaldırıyoruz. Beşinci haftada söyleyeceğimizi ilk hafta söylesek, katılım daha az olur. İnsanlar somut kazanımlar edinmeye geliyorlar.
Erkeğin değişim konusunda en işbirliğine açık olduğu dönem babalık. Bir erkeği ve bir kadını en kolay harekete geçirebilme konusu çocuk. “Sen böyle yaparsan çocuğun lehine olur” demek, “sen de bulaşık yıkarsan eşitlik olur” demekten çok daha etkili. Yani program cinsiyet rollerinin aşılmasını sağlıyor ama babaların programa katılırken temel motivasyonu çocuklarına faydalı olmak, “toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak” değil.
Erkekler bu programa nasıl giriyorlar nasıl çıkıyorlar? Daha duyarlı erkeklerin geldiğini söylediniz ama yine de çok büyük dönüşümlere şahit oldunuz mu?
Çok büyük dirençlere de, çok büyük dönüşümlere de şahit oldum. Bir kadının anlattığını onun ağzından aktarayım: “Bir gece ben uyurken mutfaktan tıkırtı geliyordu. Kocam mutfağa hiç girmediği için hırsız sandım. Gittiğimde kocamı bulaşık yıkarken gördüm.” Çok önemli bir şey. Yapmaya ikna olmuş ama hala gizlice yapıyor. Çünkü onun için bir duygusal bedeli de var: “Başkaları ne der?”
“Karımı daha fazla dinliyorum” ya da “Kocam beni daha fazla dinliyor, bizim fikrimizi soruyor” gibi şeyleri çok duyuyoruz. Özellikle şiddet içeren tutumlar konusunda, kız ve oğlan çocuklarına eşit fırsat ve sorumluluk verme konusunda çok önemli bir değişim görüyoruz.
Peki programın bir etki süresi var mı? Yani program bitince burada öğrendiklerini hayatları boyunca uyguluyorlar mı?
Tabii ki değişiyorlar ve bu değişiklik kısmen kalıyor, haklarını yemeyelim. Ama siz onu değiştirdikten sonra onu öyle var eden sistemin içine tekrar atıyorsunuz. Yani erkeği değiştirmek için topyekûn bir operasyon gerekiyor. Başta kamu otoritesinin tutumu, belediye hizmetleri, eğitimin dili, sosyal hizmetler, siyasetin dili… Bunlar çok daha etkili oluyor.
Çocuklarının iyiliği için ikna olduklarını söylemiştiniz. Acaba öğrendiklerini içselleştiremiyor mu?
İçselleştiriyor ama dış faktörler çok etkili. Siyasi liderler “kadın-erkek eşit değildir” dediğinde, biz ne dersek diyelim. Ama bu açıklamaların karşısında siyasi otorite çıkıp “Bu açıklama cinsiyetçidir, ayrımcıdır” dese, hava tamamen değişir. Bu tip şeylerin ayıp olduğu kabulü yaygınlaşır. Ama benim etkilediğim baba, akşam çıkıyor o televizyonda bunu izliyor.
Siz çocuğunuz olduğunda nasıl bir deneyim yaşadınız? Eğitimde anlattıklarınızla evde yaşadıklarınız arasında bocalama oldu mu?
Çocuğum olduğunda, işlere dahil oldukça, altını nasıl sileceğim, nasıl mutlu olur, ağlamasını nasıl durduracağım, bunları yaşadıkça baba olduğumu fark ettim. Baba olana kadar anlattığım şeylerin ne demek olduğunu öğrendim.
Babalık güzellemeleri, efsaneler hep vardır. Ama gerçek dışı efsaneler, gerçek yakınlığı ve teması engelliyor. Çocuğun gözünden olay şöyle: “Bırak şimdi efsaneyi. Ben şu an ağlıyorum, meme yok, nasıl sakinleşeceğim? Altıma yaptım, kim değiştirecek? Sert, yumuşak gibi kategorileri öğrenmeme vesile olacak deneyimi bana kim sunacak?”
3 yaşındaki çocukla kaç saat evde yalnız kalabilirsin? Anne seyahate gidebilir mi? Çocuk kaybolan nelerini sana, nelerini anneye soruyor? Hanginiz neyi temsil ediyorsunuz?
Her babanın düşünmesini isterim: 3 ay geçti, 5 yaşındaki kızım kıyafetleriyle ilgili hiçbir şeyi benden istemedi ama dışarıdan satın alınması gerekenleri benden istedi. Eğer böyle bir şey varsa, erkek nasıl babalık yaptığını oturup düşünmelidir. (ÇT)